Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım, bir muhalif liderin karşısına geçip tezlerini savunacak cesarete sahip olmadıklarını savundu.
Mumcu, sözlerine şöyle devam etti:
"O vakit işte böyle gerçekliğe aykırı iddialarda bulunursun ve sonra havuzdan beslenen yüzlerce yazar ve televizyon kellesiyle iddialarını gerçekmiş gibi ardı ardına tekrar ettirirsin. Bir kısmının zaten okuma yazması kıttır, ne denirse tekrar eder. Diğerleri kendi yazdıklarına inanır. Gerisi de iktidara Klingonlar gelse ertesi gün Klingon övecek tıynettedir"
Özgür Mumcu'nun "Milli birlik" başlığıyla yayımlanan (29 Mart 2017) yazısı şöyle:
Sıkıcı olma pahasına altını çizelim ve tekrar edelim. Referandumda bir sistem değişikliği değil bir rejim değişikliği oylanacak. Sandıkta sunulan Cumhuriyet’i bir reklam arası olarak görenlerin, bir parantez diye değerlendirenlerin projesi. Getirilmeye çalışılan başkanlık sistemi değildir. Başkanlık sisteminin çarpıtılmış ve kötüye kullanılmak için özel olarak tasarlanmış bir modelidir. Adına da her yerde başkancı sistem derler. Bu sistemi tercih edip de gün yüzü görmüş bir devlet bile yoktur.
Kamuoyu bunu fark etti. Yoksa Cumhuriyet başta olmak üzere bir iki yer haricinde bütün medya AKP’nin doğal uzantısı konumundayken, devlet bütün araç ve yöntemleriyle “evet” kampanyasının arkasındayken “hayır” diyenler her türlü baskı ile sindirilmeye çalışılırken anketlerin hâlâ AKP’nin yüzünü güldürmemesi bu sebeple.
Böylesine adaletsiz, tek taraflı ve baskıcı bir seçim dönemi herhalde yakın tarihte en son 12 Eylül Anayasa referandumunda yaşanmıştı. Amaç yalanlarla milli iradeyi bulandırmak, hayır oyu verecekleri korkutmak. Bu uğurda “milli çıkarlar” göz ardı edilmekte ve Avrupa’yla dümenden bir kavga çıkartılmakta, toplumsal barışı dinamitleyecek bir sorumsuzlukla hayır tercihinde bulunacak vatandaşlar “terörist” ilan edilerek “terörizm” dahi sıradanlaştırılmakta.
Anayasa teklifinde cumhurbaşkanına açıkça “fesih” yetkisi verilmesine, bunun Meclis görüşmelerinde bizzat AKP milletvekilleri tarafından dile getirilmesine ve AKP seçim broşürlerinde yazılmasına karşın Sayın Erdoğan, cumhurbaşkanına fesih yetkisi tanınmadığını söylemekte. Hatta bu ispat edilirse istifa edeceğini de ileri sürmekte.
İspata ne hacet. Açın anayasayı okuyun, Meclis tutanaklarına bakın, AKP seçim broşürünü önünüze koyun. Her şey açık. Ama nasıl ispat edeceksiniz? Erdoğan’ın karşısında el pençe divan, koltuğa oturmayı daha dün öğrenmiş saray hizmetlisi kılıklı “gazeteci” taslakları soracak değil ya.
Erdoğan ya da Yıldırım bir muhalif liderin karşısına geçip tezlerini savunacak cesarete de sahip değil.
O vakit işte böyle gerçekliğe aykırı iddialarda bulunursun ve sonra havuzdan beslenen yüzlerce yazar ve televizyon kellesiyle iddialarını gerçekmiş gibi ardı ardına tekrar ettirirsin. Bir kısmının zaten okuma yazması kıttır, ne denirse tekrar eder. Diğerleri kendi yazdıklarına inanır. Gerisi de iktidara Klingonlar gelse ertesi gün Klingon övecek tıynettedir.
Ama bütün bunlara rağmen, devlet bir parti devleti olmuş seçmen üzerine tam saha pres uygularken, yalan her gün ve her saat nesnel maddi gerçekliği tartaklarken, medya iktidarın iç cebine sığışmış çaresizce ve çoğunlukla onursuzca boyun eğmişken ufukta “hayır” hâlâ parıldıyor.
Parıldıyor zira bir halkın üzerine bu kadar gelinmez. Bir halkın sırtına bu kadar binilmez. Bir halkın aklıyla böyle dalga geçilmez.
Bu sonsuz, denetlenemez hırsa bir yerde demokratik olarak haddi bildirilmelidir. Etnik, dini, sınıfsal kimliklerin üzerinde hayır etrafında bir millet kendisini gerip bölmeye çalışanlara inat birleşiyor. Hissediyor musunuz?