Gündem

Erdoğan: Başkanlık sistemini halkım bilsin istedim

Başbakan Erdoğan, başkanlık sistemi tartışmalarına Erzurum'dan katıldı.

28 Ocak 2011 02:00

T24 - Başbakan Erdoğan, başkanlık sistemi tartışmalarına Erzurum'dan katıldı. Erdoğan, bu konunun parlamenter sistem içinde tartışılmasından yana olduğunu söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ortaya attığı Başkanlık sistemi tartışmaları sürüyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Çekincem var" açıklaması, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın muhalif görüşlerinin ardından Başbakan Erdoğan tartışmaya bugün Erzurum'dan katıldı.

Başbakan Erdoğan başka bir gazetecinin, ''Başkanlık sistemi ile ilgili bir açıklamanız olacak mı? Sayın Gül 'Çekincelerim var' dedi. Meclis Başkanı da onu destekledi'' sorusuna karşılık şu cevabı verdi:

''Değerli arkadaşlar ben bu konuyla ilgili açıklamamı çok öncelerinde  yaptım. Bence demokratik parlamenter sistem içerisinde halk tartışmalı,  tartışılmalı. Benim halkım başkanlık sistemi nedir, bunu bilmeli. Eğer bugün  Amerika bunu uyguluyorsa, nedir, nasıl bir şeydir? Dünyanın çeşitli ülkelerinde yarı başkanlık sistemi var. Nedir, ne değildir? Şimdi tabi değişik yaklaşımlar filan var. Bunlar olabilir. Ama bunun milletin tartışmasından kaçmak, çekinmek bu demokratlığa terstir. Bunu da özellikle ifade etmem lazım.''


"Kılıçdaroğlu gelsin görsün"

Erdoğan, bir gazetecinin ''Birilerini davet ettiniz. Gelin karı görün diye. Davetinize cevap geldi mi? Gelecekler mi?'' sorusuna şu yanıtı verdi:

''Niye birileri diyorsunuz. Bilmiyorum ben onu. 'Muhalefet partisi Genel Başkanı'nın özellikle 27'sinde Erzurum'da olmasını isterim' dedim. Gelsin orada o coşkuyu, heyecanı görsün. 'Ne kadar bereketli, ne kadar bereketsiz o gün çok daha iyi anlayacak' dedim. Bekliyoruz akşam 19.00'da burada olursa, bereketlisini de, bereketsizini de görecek.''


Öğrenci temsilcileriyle buluştu

Başbakan Erdoğan, Gençlik ve Spor Erzurum İl Müdürlüğü toplantı salonunda Türkiye'nin dört bir yanından gelen gençlik temsilcileriyle bir araya geldi.

Erdoğan, yaptığı konuşmada, 25. Dünya Üniversiteler Kış Oyunları'nın açılış gününde, Erzurum'da gençlerle bir araya gelmekten büyük memnuniyet duyduğunu ifade etti. Bugün Erzurum'da büyük bir heyecanı ve büyük bir coşkuyu yaşadıklarını belirten Erdoğan, Erzurum adına, Türkiye adına, özellikle de gençler adına büyük bir sevinci hep birlikte paylaştıklarını söyledi.

Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

"Erzurum'daki bu istisnai toplantıya kadar toplumun çok değişik kesimleriyle biraraya geldik. Katılımcılar bu toplantılarda görüşlerini özgürce dile getirdiler. Bu toplantıların gençlerimizle de yapılması bir zorunluluktu. Toplumun her kesimiyle biraraya gelmemiz her zaman mümkün olmuyor ama iş gençlere gelince durum değişir.

Partimde de Türkiye’nin en büyük gençlik teşkilatına sahip olduğum için gurur duyuyorum. Siyasetteki hayatım merdivenin en alt basamağından başladı. Yukarıdan birileri bizi indirip de sipariş üzerine buralara gelmedik. Projeksiyonlarımızı gençlere göre yapıyoruz. Gençleri anlamak ruh dünyalarına nüfuz edebilmek adına daha fazla gayret göstermek gerektiğini biliyoruz. Gençlerle daha sonra da toplantılar yapacağız.

Ülkemizin en önemli sorunlarından biri terör meselesi. Yaşanılan tecrübe bize şunu gösterdi terörle mücadele tek başına güvenlik tedbirleriyle başarıya ulaşacak bir mesele değildir. Terörle olduğu kadar terörü doğuran istismar zeminlerini de ortadan kaldırmak gerekiyor. Onun için milli birlik ve kardeşlik projesini başlattık.

Biz yola çıkarken önce insan her şey Türkiye için dedik. Devlet öncelikli siyaset değil insan öncelikli siyaset dedik. İnsanın güçlü olmayan bir toplumun devleti de güçlü olmayacaktır dedik.


"Köşkleri halka açmamız yasaklandı"

Biz kenar mahalleleri merkeze taşıyalım istedik. Belediye başkanlığı döneminde de kenarı merkeze taşıma gayreti içinde oldum. Hidiv Kasrı’nı belli başlı köşkleri halka açmamızı, çay fiyatlarını düşürmemiz yadırgadılar.

Beni orta halli yurttaşım gelip buralarda yemek yiyebilmeli. Böyle olursa kendine güveni de gelir, ben değerliyim der. Biz gözden düşürülmek istenen bir ecdadın torunlarıyız. İnsan öncelikli yaklaşım bizim ecdadımızdan geliyor. Devleti bir nefes sıhhate feda edecek bir anlayıştan geliyor. 130 tane adalet sarayı yaptık. Eskiden merdiven altında yargı vardı.

Biz her şeyden önce insanız. İnsanlarımız, ideolojilerimizin ötesinde biz birer insanız. Batıdaki genç kardeşim bir an olsun kendisini Doğu’dakinin yerine koyacak. Doğu’daki güneydekinin yerine koysun. İstanbul’da doğan kardeşim acaba

Veya bir milliyetçi kardeşim, kendisini bir sosyalistin yerine koysun. Onu anlamaya çalışsın. Bir an olsun muhafazakarla, dindarla, empati kurmaya çalışalım. Zengin kardeşim kendisini bir an olsun yoksulun yerinde görsün. Benim doğrum tek ve yegane doğrudur diyenler, benim yaşam tarzım fikirlerim inançlarım herkesinkinden üstündür kanaatinde olanlar, dayatma içine girdiklerinde nasıl bir zalimliğin içine girdiklerini mutlaka görsünler.


"Önce yaşam tarlarını anlayalım"

Ben İstanbul’da çok farklı bir lüks içinde yaşayabilirim. Ama İstanbul’un varoşlarında, acaba oralarda yaşayanların nasıl yaşadığını biliyor muyuz? Gidip orada bir evde oturduk mu? Bir roman’ın nasıl yaşadığını biliyor musunuz? Yada kenar köşede zaza kürt kardeşimin evinde oturduk mu? Yemek yedik mi? Sohbetine katıldık mı? Ama sizin bu başbakanınız bunu yaptı, yapıyor. Çünkü insanı tanımam için, anlamam için, önce onların yaşam tarzını anlamam gerekiyor. Onlarla yaşamam gerekiyor. Tüm arkadaşlarıma da bunları söylüyorum.

Bize diyorlar ki sadaka dağıtıyor. Soruyorum size devlet sadaka dağıtır mı? Kişi sadaka dağıtır. Devlet, sosyal devletin görevini yerine getirir. Yani devletin dağıttığı sadaka değil, sosyal devleti yerine getiriyor.

Eğer ben herkese iş bulamıyorsam, onun geçimi için ona bir şeyler getireceğiz. Niçin biz 470 bin konut yaptık? Bizim şimdi 45 – 50 metrekarelik dairelere başladım. Köprü altında, orada burada, barınacak bir yeri olmayana da biz konut verelim. Arkasından da ona iş bulalım. Ama bedava değil. Ayda 100 lira versin. 20 yılda ödesin. Bedavacılığa da halkımızı alıştırmayalım. Sosyal devlet budur. Onlar hala sadaka kültürü diye söylesinler. Sadaka kavramını bunlar daha anlamamış.

Sadakanın tanımı, sağ elin verdiğini sol el görmez. Ama devlet bu görevini yerine getirecek. Tespit edecek. Ben valilerime de söyledim. Benim vatandaşımın valiye gelmesini beklemeyeceksiniz, sen kamyona oturacaksın, sen gidip fakir fukaranın evini bulacaksın. Ben hepinizden Ömer olmanızı istiyorum dedim.


"Çok zor imkânlarda yaşadık"

Kanın kaynamasının ne demek olduğunu, gençlik ateşinin ne mana ifade ettiğini, delikanlı demenin ne anlama geldiğini elbette yaşayarak biz bugünlere geldik. Bizim neslimiz çok zor imkanlarda yaşadı. Eğitimin lüks sayıldığı, bilgiye erişimin imkansız olduğu dönemleri gördük. Tıpkı sizler gibi bizlerde dünyayı değiştireceğimize, buna gücümüzün kuvvetimizin olduğuna inanarak bugünlere geldik.

1980 öncesinde, biz şunu da gördük. Birilerinin gençlerin heyecanını, fikirlerini, coşkusunu, istismar ettiğine, kendi çirkin emellerine alet ettiğine maalesef şahit olduk. Her gün sokaklarda gençlerin vurulduğu günlerden geliyoruz. Gençlerin emin olun bir hiç uğruna, birbirlerinin canına kıydıkları acı manzaralara şahit olduk.

Üniversitelerin tatil edildiği, kitlesel eylemlerle hayatın durdurulduğu dönemleri yaşadık. Kahramanmaraş’ta Çorum’da insanın insana kıydığına şahit olduk. Sağda yada solda, olmasa bile, eylemlerin içinde yer almasa bile, en sevdiğimiz kardeşlerimizin hain eller tarafından gencecik yaşlarında soldurulduğunu gördük.

Ne var ki gençlerin ödediği bedel bıçak gibi kesilmedi. Ardından yasaklar baskı zulüm geldi. İnançlar üzerine fikirler üzerine ağır bir kısıtlama geldi. Bugün birileri çıkıp o günlere metiye düzebilir, o günlerde yaşananları bugünün gençlerine örnek gösterme insafsızlığı içine girebilir. Bugün biz buradayız. Ama bugün bir çok fidanlar bugün burada değil. Nice trajedilere şahit olduk. Gençler taşradan İstanbul’a gelmiş, tek dertleri okumak. Ama öyle bir tezgahın içine girdiler ki. Biz morgdan maalesef işte bu tür mücadeleler içerisinde arkadaşlarımızı kaybettik. Onları bizzat tanıyor musun diyerek sorduklarına seçerek onları aldık.

Yaşamak için tutunmak için bir çok sıkıntıları yaşayarak geldik. Bazıları kavgalara karışmak zorunda kaldılar. İşte biz niçin diye haykırmak zorundayız. Bugün 30 yıl öncesine baktığımızda kimin kazandığını kaybettiğini net olarak görüyoruz.

Tabi ki sizler o dönemi yaşamadınız. Sadece bazı televizyon kanallarında, belgesellerde, hikaye romandan okuyup izliyorsunuz. Kim kazandı biliyor musunuz? Silah tüccarları kazandı. Kaybeden ise Anadolu’nun o güzel çocukları oldu. Ağlayan anneler oldu babalar oldu. Biz genç olduk, biz 1980 öncesi genç olduk. Gençlik kolu başkanı olduğumuz zaman İstanbul’da silahlı mücadele içine hiçbir zaman sokmadım. Ama buna rağmen kaybettiklerimiz oldu.


"Gençlere protesto etme diyemeyiz"

Onun için de hiçbir genç arkadaşımıza eleştirme, protesto etme diyemeyiz. Biz 1980 sonrasının baskılarını, kısıtlamalarını yaşadık. O yüzden baskı kısıtlama bizim bir yöntemimiz olamaz. Şiir okumanın nasıl mahpusluğa neden olduğunu gördük yaşadık. Biz kimsenin yaşam tarzına müdahale etmesine izin vermeyiz.

2009’da IMF Dünya Toplantısı İstanbul’da yapıldı. 10 bini aşkın insan İstanbul’a geldi. O gün onlara şunu söyledim. Yine gösteri yapyıorlar

Dışarıdaki protestoları duyun dedim. Sadece İstanbul’da değil. Gençleri dinleyin dedim. Çünkü yapıcı eleştirinin insanı yücelttiğini biliyorum. Benim itirazım her zaman yıkıcı eleştiriye hakarete oldu. Benim itirazım cam çerçeve kıran, belediye otobüslerini kullanılmaz hale getiren, belediye otobüslerinde serap’ları kaybettiğimiz taarruzlara karşıdır. O anlayışlara olmuştur.

İstanbul’da yaşanan polis-protestocu görüntüleri Türkiye’deki gerçeklerini yansıtmıyor. Bir hafta önce polisin sayesinde Beşiktaş’ta eylemlerini yaptılar. Hiçbir nahoş görüntü ortaya çıkmadı. Ama bazı örgütler bundan rahatsız oldular.

Yol kestiler, polise saldırdılar. Ardından cumhurbaşkanımızın gençlerle buluşmasında da, bazı gruplarla, görüşmeye gelen gençler arasında sıkıntılar yaşandı. Daha sonra YÖK’te, gençlerle başkanın bir araya gelmesinden rahatsız olanlar geldi."