14 Nisan 2011 03:00
Bir parlamenterin sorusu: Akdeniz'de gördüğümüz ihtilaf ve Filistin konusunda türkiye’nin oynaması gereken rol nedir?
- Her şeyden önce Akdeniz havzasında önemli bir tarihe kültüre, birliğe sahip ülkeler bulunuyor. Burada dayanışma içersinde olacağımız ülkeler birinci derecede Avrupa Konseyi üyesi ülkeler, ikinci derecede, konsey üyesi olmayıp değişik uluslararası konsey üyeleri olan ülkeler olacak.
- Son olarak K. Afrika ve Ortadoğu’daki sorunların çözülmesinde, bu ülkelerin sıkıntıları aşmak için aktif rol almaları lazım. Bu son yıllarda yapılamadı. Libya’da BM kararlarıyla atılan adımlar, bu bölgedeki ülkelerin birinci derecede rol oynamasını sağlayarak güçlendirdi. Bizim teklifimiz şu oldu. NATO, burada rol almalı, yanına, Arap Birliği, Afrika Birliği’ni almalıyız, İslam örgütünü almalıyız, hatta Körfez işbirliği örgütünü almalıyız. Ve burayı Irak veya Afganistan gibi bir çözüme taşımamalıyız.
- Şu an Libya için görev üstlendik ve görev bilinciyle sürdürüyoruz. NATO’nun verdiği görev kapsamında insani yardımı sürdürüyoruz. Kasım ayında görevi devralacağız. Tüm Akdeniz ülkeleri olarak geleceği barış için tesis edelim diye düşünüyorum. Sonrası ekonomimizdir. Görevimiz bellidir. Filistin için de aynı şeyler geçerli. Aynı şekilde bölgedeki ülkelerin rol alması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin buralarda bir çıkarı yok. Bundan sonra da rol almaya devam ececeğiz.
Bir başka parlamenterin sorusu: AB değerlerini savunmanızı büyük takdirle karşılıyoruz. Türk devletinin son 20-30 yıl içinde karanlık sayfalarını araştırmanızı takdir ediyoruz. İfade özgürlüğünden bahsettiniz, ancak yargıdaki bazı konular ifade özgürlüğünü kısıtlamakta kullanılmıyor mu? Orhan Pamuk örneğinde?
- Ben değerli dostuma şunu söylemek isterim. Yargıya bir suç duyurusunda bulunduğu zaman yargı araştırmış ve iş olumlu bir şekilde sonuçlanmıştır. Diğerlerinde ise, belirttiğim gibi yazılarından dolayı değil, çeşitli suç örgütleri ve darbecilerle olan ilişkileri nedeniyle bir yargı süreci söz konusudur. Yargı tarafından değerlendirildiği için, yürütme söz konusudur. Gereği yapılmış, tutukluluk sürecinde ise daha yeni belgelerin ortaya çıktığını yargının yaptığı açıklamalardan duyuyoruz. Temenni ederim ki, böyle şeyler çıkmasın. Ancak şunu söylemeliyim ki, uzun süreli tutukluluk konusunda rahatsızlığımız var, en kısa zamanda çözümlenmesini istiyoruz.
"Heyetinizde neden kadın yok"
Soru: Bir kadın teşkilatına değindiniz, ancak heyetinizde hiç kadın yok. Basın özgürlüğünün önemini vurguladınız. “İmamın Ordusu” sansüre uğradı. Ahmet Şık tutuklandı. Sebebi nedir? Kitabın yayınlanmasından önce yapılan sansür ve tutuklama neden?
- Alkışlayanlara çok teşekkür ediyorum. Çünkü bizi alkışlıyorlar. Ben sadece şahsım ve iki bayan arkadaşımla geldim. Bayan milletvekili arkadaşlarım konsey üyesi olarak buradalar. Önyargılardan arındırılmış bir yaklaşım önemli.
- Bu basılmamış kitapla ilgili, işte az önce söylediğim gibi, tutuklanan medya mensuplarının belge ve bilgiler ve ardından neyin geldiğini gösteriyor ki, bir ülkedeki hazırlığın üzerine gidiyor. Bu hazırlığın üzerine gidildiğinde ortaya çıkıyor. Bomba yapmak suçtur, ama bombanın hazırlanmasında kullanılan malzemeleri yapmak da suçtur. Bunun ihbarı gelmişse, güvenlik güçleri gidip bunları toplamaz mı? Bunlar da suç. Daha önceki bilgilerin içinde bunlar varsa, yargı bununla ilgili kararını vermiştir ve bu adreste böyle bir hazırlık vardır diye bilgileri gelmiştir. Daha sonra bu bilgiler internette yayımlanmış ve herkes içinde ne olduğunu görmüştür.
- Bu yürütmenin yapmış olduğu bir eylem değil, yargının almış olduğu bir karardır. Bağımsız yargıyı her yerde savunuyorsunuz. Ama Türkiye’ye gelince yürütmeye bağımlı bir yargı istiyorsunuz.
"Size soracak değiliz"
Soru: Demokratik süreçlerden söz ettiniz, ancak neden yüzde 10’luk seçim barajını indirmediniz?
- Ben de size çok teşekkür ediyorum. Savunma tezime katılmak zorunda değilsiniz, saygı duyuyorum. Ama şunu söylemem lazım. Hapse girmiş bir liderim. Dört ay hapis yattım. Ondan sonra parti kurdum ve sekiz yıldır iktidardayız. Bunun en güzel değerlendirmesini halkım yapıyor. Bunu böyle yaptığına göre, burada bir incelik var.
- Yüzde 10’u halk koymadı, bizde yüzde 10’la geldik. Partimizi kurduk, 16 ayda iktidar olduk. Yani bu bir gerçeği gösteriyor. Nasıl kurulduktan 16 ay sonra iktidar olduk? Sağ, sol kanatta kalmadık, merkezde yer aldık. Kürt’üyle, Abaza’sıyla, Roman’ıyla, Türkiye’de herkesi kucakladık.
- Ama Fransa’da Romanların sınır dışı edildiğini duyuyorum. Bu doğru mu? İnanç özgürlüğüne saygı gösterilmediğini duyuyorum. Bu inanç özgürlüğü mü? İlk önce kendilerini yargılasınlar, sonra bize baksınlar.
- Yüzde 10 barajını indirmek demokrasiyle ilintili değildir. Avrupa’da yüzde 7-8 de var. Bizden önce tek başına iktidarların olduğu dönemde Türkiye’nin çıtası yükselmiş, koalisyonların olduğu dönemde ise çıta düşmüştür.
- Türkiye’yi yargılama içinde olanlar kendilerine baksınlar. Seçim barajı demokrasiyle ilgili değil. Barajı gerekirse biz düşürürüz, halkımız isterse düşürürüz, isterse olduğu gibi tutarız. Size soracak değiliz.
- Biz, ülkemizde yeni sorunlar yaşatmak istemiyoruz. Ama baraj konusunda size soracak değiliz, halkımızla tartışırız. 74 milyonluk Türkiye kararı verir. Şu an geldiğimiz konuma kolay gelmedik. Yeni bedeller ödemek istemiyoruz. Seçimse en geniş anlamda seçim var. İsteyen partisini kuruyor, isteyen seçime giriyor. Etnik, bölgesel parti değiliz. Ülkemizin tüm insanlarına hitap ediyoruz.
"Arkadaş Türkiye'ye de Fransız"
Fransız parlamenterden soru: Bütün dini azınlıkların eşit bir şekilde ibadet yerlerine erişim ve ibadet haklarını, ibadetini nasıl garanti edebilirsiniz?
- Sizi ben Türkiye’ye davet etmek isterim. Türkiye’yi yakından takip etmiyorsunuz. Zannederim arkadaş Fransız. Ama Türkiye’ye de Fransız. Bakınız, biz, Ortodoks Patrik’i seçimi, Lozan Antlaşması’na göre Sensinot Meclisi’nde yapılır. Sensinot Meclisi’nin seçtiği kişi, anlaşma gereği T.C vatandaşı olmak zorundadır. Bugün, Türkiye vatandaşı olmamasına rağmen, biz buna göz yumuyoruz.
Önceki Başbakan’dan rica ettim, şimdi sevgili dostum Yorgo’dan da rica ettim. Dedim “Vatandaşlığa alalım, anlaşmayı ihlal etmeyelim, vatandaşımız yapalım.” En son Patrik’ten istedim. Sonunda vatandaşlık verdik.
Dediler ki “Sümela Manastırı’nda ayin yapmak istiyoruz”. Geçen yıl ayinlerini yaptılar. Aynı şekilde Alman dostlarımıza aynı ricada bulunduk, önlerini açtık. Sümela’da ayin yapıyorlar. Van’da Ermeni Ortodoks Kilisesi yıkılıyordu. Kendi paramızla onardık, ibadete açtık.
Ülkemizde her vatandaşımızın ibadet edebilmesinin sigortası durumundayız. Kimse “biz ibadetimizi yapamıyoruz” diyemez, derse bize karşı saygısızlık yapar. Kim derse, bizzat ilgileneceğim.
© Tüm hakları saklıdır.