Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Bu pazar günü yapacağımız partimizin büyük kongresinden itibaren kendi inisiyatif alanımızda gençlere hak ettikleri yerleri vermeye kararlıyız” ifadesiyle ilgili olarak "Geriye dönüp baktığımızda Erdoğan’ın 2017 Türkiye’sinde, 2023 hedefiyle devleti yeniden yapılandırmaya kolları sıvamasına getiren yolda birkaç dönüm noktası da görebiliriz" dedi.
Murat Yetkin'in "Erdoğan, AK Parti'den başlıyor; tasfiye kapıda" başlığıyla yayımlanan (20 Mayıs 2017) yazısı şöyle:
Tasfiyenin de, Türkiye’de siyasetin, idarenin 16 Nisan referandumu sonuçlarına göre yeniden yapılandırılmasının da miladı 21 Mayıs’taki AK Parti olağanüstü genel kurulu olacak.
Erdoğan dün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle yaptığı konuşmada açıkça söyledi zaten, duymak isteyen kulaklara.
Bu yeniden yapılandırma işleminin başlayacak olmasını Erdoğan’ın, “Bu pazar günü yapacağımız partimizin büyük kongresinden itibaren kendi inisiyatif alanımızda gençlere hak ettikleri yerleri vermeye kararlıyız” cümlesinden anlayabiliyoruz.
Bu cümle epey bir süredir Ankara siyaset kulislerinde konuşulan bölük pörçük pek çok bilgiyi bir araya getirip anlam kazandıran bir özet aslında.
Erdoğan bu işaretle yalnızca parti kademelerinde daha genç isimlere yer verilmesini kast etmiyor; onun ötesinde bir stratejiyi duyuruyor.
Evet, parti yetkili kurullarında daha çok genç kadın ve erkeğe yer verilmesi mutlaka genç nüfuslu Türkiye’de giderek yaşlanan siyaset sınıfına taze kan getirecektir ama asıl bir başka projenin başlangıcı olacak bu.
Nasıl 16 Nisan referandumu bütün yürütme gücünü cumhurbaşkanında toplayarak onu Meclis ve yargı üzerinde ek yetkilerle donattıysa, bu ikinci aşama da o yetkileri kullanacak düzenek ve kadroları oluşturmaya hizmet edecek.
Erdoğan artık partide, Meclis’te, hükümette ve cumhurbaşkanlığında gözünü siyasete kendisiyle açmış, kendisinden önce başka hiçbir siyasiye lider dememiş, yapmak istediği değişimleri fazla sorgulamadan şevkle uygulayacak yeni bir siyasetçi kuşağıyla çalışmak istiyor; işin aslı bu.
Bu adımları atmaya 21 Mayıs AK Parti genel kurulunda başlayacak.
Bu genel kurulda ortaya çıkacak parti yönetiminde ağırlığın, yukarıda saydığımız “siyasete gözünü AK Parti’de, Erdoğan ile açan” kişilerde olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu kişiler arasında halen aşina olduğumuz bazı bakanlar, parti yöneticileri hala olabilir. Ama onların da AK Parti ve Erdoğan öncesi bir siyasi geçmişi olmadığını göreceğiz. Belki son birkaç yıldır yaşanan çalkantılarda Erdoğan’a liyakatini kanıtlamış, tecrübelerini yeni kuşağa aktarıp geçiş sürecini yönetecek birkaç isim yine olacaktır.
Neticede henüz uyum yasaları çıkmış değil, 2019 seçimlerine dek süre var. Yani, Meclis grubunda, Bakanlar Kurulu’nda yapılacak değişiklikler hala Erdoğan2ın tam istediği gibi olmayacaktır, ama yine de başlayacaktır.
Bu süreçte Erdoğan ile birlikte 2001’de yola çıkmış, AK Parti iktidarının bugüne kadar gelmesinde pay sahibi olmuş önemli isimlere yönetim kademelerinde “teşekkür edildiğini” göreceğiz.
Tasfiye budur, ama yalnızca bununla sınırlı kalmayacaktır.
Uyum yasalarının çıkması, özellikle Başbakanlık kurumunun tasfiyesi ve 600 üyelik yeni parlamento için seçim kurallarının belirlenmesiyle, benzeri bir tabloyu AK Parti Meclis grubunda da göreceğiz muhtemelen.
Mevcut cumhurbaşkanlığı kurumu da tasfiye olacağı ve danışmanlar sisteminin yerini başkan yardımcılarının alacağı için, mevcut baş danışmanların, danışmanların bir kısmının da yeni yönetim çevresinde yerinin ve gücünün kalmadığına önümüzdeki aylar içinde şahit olacağız.
Aslında geriye dönüp baktığımızda Erdoğan’ın 2017 Türkiye’sinde, 2023 hedefiyle devleti yeniden yapılandırmaya kolları sıvamasına getiren yolda birkaç dönüm noktası da görebiliriz.
Örneğin 2007’de cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesi sistemine geçilmesi; 2013’te (özellikle 17-25 Aralık süreciyle) Fethullah Gülen ve devlet içindeki yapılanmasıyla yolların ayrılmaya başlaması; 2014’te Abdullah Gül’ün AK Parti’ye dönüş ihtimalinin Ahmet Davutoğlu öne çıkarılarak önlenmesi; Davutoğlu’nun istifaya sevk edilerek Binali Yıldırım’ın Başbakanlığa gelmesi gibi gelişmeler yaşandı.
Bunların bir komplo mantığı içinde, kasıtlı müdahaleler olması da gerekmez, ama sürecin olgunlaşmasında pay sahibi oldukları görülüyor.
Ve nihayet 15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimi… Bu girişimin halkın, yönetimin, Meclis’in ve mutlaka askerin çoğunluğunun direnişiyle yenilgiye uğratılması sonucu daha da artan halk desteği, Erdoğan’ın –MHP’nin stratejik desteği ile- ülkeyi 16 Nisan referandumuna taşımasına imkân verdi.
Pazar günkü AK Parti genel kurulunda göreceğimiz tablo az çok bu çerçeveye oturacak gibi.