04 Ocak 2017 16:01
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ortaköy Reina'daki terör saldırısı üzerinden başlayan tartışmalara ilişkin olarak, "Hemen bunu yaşam biçimleri vesaire buraya kaydırmanın hiçbir anlamı yok, bunlar tamamiyle ülkemizdeki siyasi iradeyi bir kenara öteleme, ülkemizi bölme operasyonundan başka bir şey değildir. Saldırgan o gece orada değil de ertesi gün mesela bir pazar yerinde aynı eylemi yapsa yine benzer tavırlar sergilenecek miydi acaba?" diye sordu. "Buradan siz kıymetli muhtarlarıma, sizlerin şahsında milletime soruyorum" diyen Erdoğan, "Yaptığım her işin, attığım her adımın kamuoyunun gözü önünde cereyan ettiği bu uzun dönemde yaşam tarzı baskısına maruz kalan tek bir kişi var mıdır. Kim acaba 'Bu ülkede ben şöyle giyinmek istiyordum da giyinemedim, şöyle yaşamak istiyordum da yaşayamadım' diyordur?" sorusunu yöneltti.
Erdoğan, Fırat Kalkanı Harekâtı'na ilişkin olarak, "El Bab operasyonunu inşallah kısa sürede bitirecek şekilde yeni bir tertiplenmeye gidiyoruz. Bu en kısa sürede hallolacak. Ardından Mümbiç başta olmak üzere diğer terör örgütlerini de temizlemekte kararlıyız" diye konuştu.
Erdoğan, ekonomideki dalgalanmayla ilgili olarak, "2013 yılından beri arka arkaya yaşadığımız hadiseler nedeniyle ekonomimizin dinamiklerinde bir yorgunluk ortaya çıktığı görülüyor" dedi. Merkez Bankası'na bir kez daha faizi düşürmesi yolunda çağrı yapan Erdoğan, "Kimse önümü göremiyorum lüksüne sahip değildir, herkes arkasındakinin önünü açarak ilk adımı atmalıdır. Kimse bu fedakarlığı yapmadığında işte şu anda olduğu gibi varlık içinde yokluk çekmeye mahkûm oluruz" ifadesini kullandı.
33. Muhtarlar Toplantısı'nda konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Kardeşlerim, Türkiye ve Türk milleti terör örgütlerinin üzerinden adeta imtihana tabi tutuluyor. Bu saldırılarla başa çıkabilecek güce ve kararlılığa sahibiz. Bunda şüphe yok. Her mücadele gibi bu asimetrik saldırılarda maalesef kayıplarımız oluyor, toprağa düşen her can yüreğimizi yakıyor. Biliyorum ki milletimizin öfkesi büyük. İnanın bana bizler de yaşananlar karşısında en az sizler kadar öfkeliyiz. Ama şu gerçeği de biliyoruz bu saldırıların asıl amacı bizim muazzepimizi bozmaktır. Duygularımızı aklımızın önüne geçirmektir. Toplum içinde var olan o fay hatlarını derinleştirme amacı güdenler her fırsatı değerlendirmekten çekinmiyor. İşte bu oyuna gelmeyeceğiz. Gerekirse kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek pahasına dik duracağız, soğuk kanlılığımızı muhafaza edeceğim.
Esasen maruz kaldığımız terör saldırıları, yüreğimize düşen acılar yel kayadan ne götürür benzerindedir. Osmanlı nüfusu bakın 1800'lerin başında 15 milyonu Müslüman, 5 milyonu diğer dini mensuplar olmak üzere 20 milyondu. Balkanlar savaşından sonra 2 milyona yakın kayıp verdik. Mübadeleler ve diğer nüfus hareketlerinin ardından cumhuriyetimizi kurduktan sonra 1920'de 13.5 milyon nüfusumuzun bulunduğunu görüyoruz. Böylesine büyük acılarla yoğurularak bugünlere gelen millet için 3-5 terör örgütü kullanılarak yapılan saldırılar teslimiyet gerekçesi olamaz. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi mücadeleye yeniden başlayacak ve zafere ulaşacak gücümüz her zaman vardır. Mert dayanır, namert kaçar, meydan gümbür gümbürlenir... Kaçmak namertlerin işidir, bizim milletimiz her zaman mert olmuştur, meydanlar gümbür gümbür inletmiştir. Değerli kardeşlerim, zaman zaman ifade ettiğim gibi bugün Türkiye yeni yeni bir İstiklal mücadelesi içindedir. Bu mücadeleyi kazanırsak 2023 hedefimize ulaşacağız. Kaybedersek 100 yıl önce başarılamayan bir Sevr tezgahı yeniden önümüze getirilecektir. Sorumluluk sahibi herkesin meseleye bu bilinçle yaklaşması gerekiyor. Bulundukları makamın getirdiği mesuliyetten tamamen uzaklaşarak, bu mesuliyetten uzak ifadeler kullanmaları bizi üzüyor. Türkiye teröre teslim oldu demek, terör örgütleriyle aynı safta yer almaktır. Terör örgütlerinin asıl amacı birilerine bu sözü söyletmektir. Bu sözü söyleyen kişi siyaset yapmıyor, şer ittifakının değirmenine de su taşıyor. Türkiye'nin kendi güvenliği için yürüttüğü mücadeleyi başka devletinin iç işlerine karışmak olarak gören kafa, olan bitenden hiçbir şey anlamıyor demektir. DAEŞ'e karşı mücadele edenlere karşı terör örgütlerine silah sağlıyor demektir. Etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmasına karşı benim kadar mücadele eden var mıdır bilemiyorum. Dürüst davranmadılar, hep yalan söylediler. Mezhepçilik üzerinden kendilerine alan açmaya çalışanlarının dertlerinin de bu vatandaşlarımız olmadığı her cinayette ortaya çıkıyor. Her meselede olduğu gibi yanlış yapanlar varsa güvenlik ve yargı birimlerimize veriyor. FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerine destek verenler gibi, hayat tarzı üzerinden milletimizin bir kesimini istiskal etmeye çalışanlara da aynı muamele yapılacaktır. Ortaköy'de yapılan saldırı ile Gaziantep'teki saldırı arasında fark var mı? Ortaköyle ilgili bu kadar feveran edenler, acaba Gaziantep'teki o 56 kişiyle ilgili ne yazdılar, ne söylediler, ne konuştular soruyorum. O da büyük bir katliam değil miydi, orada niye sustunuz?
Hemen bunu yaşam biçimleri vesaire buraya kaydırmanın hiçbir anlamı yok, bunlar tamamiyle ülkemizdeki siyasi iradeyi bir kenara öteleme, ülkemizi bölme operasyonundan başka bir şey değildir. Saldırgan o gece orada değil de ertesi gün mesela bir pazaryerinde aynı eylemi yapsa yine benzer tavırlar sergilenecek miydi acaba? Buradaki amacın Ortaköy ölenlerin hakkını korumak değil, bir çatlak oluşturup toplumu kutuplaştırmak olduğu çok açıktır. Bu gerçeği görmek için aynı çevrelerin her iki olayla ilgili ifadelerini yan yana koyup bakmak kafidir. Türkiye'de kimsenin hayat biçimi sistematik bir tehdit altında değildir, asla müsade etmeyiz. Buna 14 yıllık iktidar döneminde fırsat vermedik, aksini iddia edenler somut örneklerle bunu ortaya koymak zorundadır. En iğrenç istismar ölü bedenler üzerinden yapılandır. Ben yakın zamanda 6-8 Ekim olayları sırasında sakalından dolayı dövülen insanlara örnekler verebilirim, kıyafetleri yüzünden aşağılanmaya maruz kalmış kızlarımıza, kadınlarımıza dair örnekler verebilirim. Bunlar zaten medyada da yer alıyor. Şayet olay gerçekse faili kısa sürede tespit edilip en yakın zamanda cezalandırılıyor, bize göre de böyle olmalıdır.Hemen bunu yaşam biçimleri vesaire buraya kaydırmanın hiçbir anlamı yok, bunlar tamamiyle ülkemizdeki siyasi iradeyi bir kenara öteleme, ülkemizi bölme operasyonundan başka bir şey değildir. Saldırgan o gece orada değil de ertesi gün mesela bir pazaryerinde aynı eylemi yapsa yine benzer tavırlar sergilenecek miydi acaba? Buradaki amacın Ortaköy ölenlerin hakkını korumak değil, bir çatlak oluşturup toplumu kutuplaştırmak olduğu çok açıktır. Bu gerçeği görmek için aynı çevrelerin her iki olayla ilgili ifadelerini yan yana koyup bakmak kafidir. Türkiye'de kimsenin hayat biçimi sistematik bir tehdit altında değildir, asla müsade etmeyiz. Buna 14 yıllık iktidar döneminde fırsat vermedik, aksini iddia edenler somut örneklerle bunu ortaya koymak zorundadır. En iğrenç istismar ölü bedenler üzerinden yapılandır. Ben yakın zamanda 6-8 Ekim olayları sırasında sakalından dolayı dövülen insanlara örnekler verebilirim, kıyafetleri yüzünden aşağılanmaya maruz kalmış kızlarımıza, kadınlarımıza dair örnekler verebilirim. Bunlar zaten medyada da yer alıyor. Şayet olay gerçekse faili kısa sürede tespit edilip en yakın zamanda cezalandırılıyor, bize göre de böyle olmalıdır.
Buradan siz kıymetli muhtarlarıma, sizlerin şahsında milletime soruyorum. Yaptığım her işin, attığım her adımın kamuoyunun gözü önünde cereyan ettiği bu uzun dönemde yaşam tarzı baskısına maruz kalan tek bir kişi var mıdır. Kim acaba "Bu ülkede ben şöyle giyinmek istiyordum da giyinemedim, şöyle yaşamak istiyordum da yaşayamadım" diyordur? Birileri sosyal medyayı kullanıyor, birileri gazetelerinde, köşelerinde hala utanmadan sıkılmadan bunları yazabiliyor. Bu yalanı, bu iftirayı, bu istismarı yapanların kendileri en başta olmak üzere kimin yediğine, içtiğine, giydiğine karışılmıştır? Herkes gibi bend e tasvip etmediğimi eleştirmişimdir, ifade özgürlüğü kapsamında söylemişimdir. Ama temsil ettiğim kamu gücünü kullanarak kimsenin hayat tarzına karışmadım.
Bugün de cumhurbaşkanı olarak böyle bir yola başvurduğuma dair en küçük bir örnek gösterilemez. Aksini bekleyenler açıkça söylüyorum daha çok beklerler. Herkesin aynı hayat biçimine sahip olma zorunluluğu yoktur. Ezan okunmasına tahammül edemeyenlerin müezzinin üzerine yürümesi ne kadar yanlışsa, namaz kılmayanın zorlanması da o kadar yanlıştır. Geçmişte örtülü olduğu için okula alınmayan kızlarımıza yapılanlara nasıl rıza göstermemişsek, bugün aksinin yapılmasına asla tahammül edemeyiz. Her birimiz kendi mahallemizi savunursa diğer tarafta olanlara oh olsun diye yaklaşırsak arzu ettiğimiz toplumsal barışı tesis edemeyiz.
Milletimizin varlığına ve birliğine yönelik saldırıların hesabını sormak da bizim en başta gelen görevimizdir. Hiçbir konum, bu hesabın sorulmasına mani değildir. Bu devlet ve bu millet, hem ekmeğini yiyip hem de kendisine ihanet edenleri sırtında taşımak zorunda değildir. Vatandaşlarımdan şu gerçeği de unutmamamalarını istiyorum, Türkiye hukuk devletidir. Devletin ilgili kurumlarıdır. Kimsenin sokağa çıkıp da bu işi kendi başına yapmaya hakkı yoktur. Tüm kesimleri hukuka uymaya davet ediyorum. Türkiye'nin hayat biçimi yüzünden en çok saldırıya maruz kalmış siyasetçisi herhalde bu kardeşinizdir. Hakkımda demediklerini bırakmadılar, eşime, çocuklarıma saldırdılar. Benim gibi Karadeniz kökenli, Kasımpaşa'da yetişmiş biri bile yasal yollar dışında hiçbir şeye başvurmadı. Burada meşru olmayan yöntemleri kullanmak, hele hele şiddete başvurmak yoktur. Ülkemizde işte kimlerin şiddete başvurduğunu görüyoruz değil mi, bölücü terör örgütü, PKK, FETÖ, DHKP-C bunların neler yaptığını görüyoruz. Ve bunların siyasi uzantıları şiddetle belli bir yere gelebildiler. Eğer bu şiddet olmamış olsaydı bunlar oralara gelemeyecekti. Her ne kadar ilk saatlerine üzüntülü başlamış olsak da 2017 ile ilgili ümitlerimizi, beklentilerimizi güçlü bir şekilde muhafaza ediyoruz. Terörle mücadelede tarihimizin en büyük başarılarını elde ettik ediyoruz. Tüm terör örgütleri bir yandan devletimizin diğer yandan milletimizin kuşatması altındadır. El Bab operasyonunu inşallah kısa sürede bitirecek şekilde yeni bir tertiplenmeye gidiyoruz. Bu en kısa sürede hallolacak. Ardından Mümbiç başta olmak üzere diğer terör örgütlerini de temizlemekte kararlıyız.
İnşallah Cuma günü Başbakanımız ile bakanlarımız Irak ziyareti olacak, diplomatik ilişkilerimizi kesintilerden sonra tekrar iyi noktalara taşıyacağız. Her türlü adımı atacağız. Tüm bu meselelerin önemli ölçüde çözüm yoluna gireceğini düşünüyoruz. Bölge halkının oynanan oyunu gördüğüne inanıyorum. Diğer yandan terör kadar ekonomi de önceliğimiz. 2013 yılından beri arka arkaya yaşadığımız hadiseler nedeniyle ekonomimizin dinamiklerinde bir yorgunluk ortaya çıktığı görülüyor. Ekonominin can damarı güvenlik ve istikrar ortamıdır. Şu ana kadar genel bir durgunluğun ve yorgunluğun ötesinde kalıcı bir hasar hamd olsun almadık. İhracatımız bu yıl itibariyle toparlanmaya başladı, dış ticaret açığımız kapanıyor. Okların yeniden yükselişe işaret ettiği döneme girdik. Turizm, yaşananlardan etkilenen bir başka alandır. Avrupa tarafında ortaya çıkan kayıpların yakında sona ereceğini düşünüyorum. Döviz kurundaki artışın ithal ham maddeye dayalı üretim yapan iş yerlerimizi sıkıntıya soktuğu açıktır. Döviz kuru üzerindeki spekülasyonların amacı da budur. Kur seviyesinin geldiği yer ekonominin dinamiklerine uygun değildir. Vatandaşlarımdan rica, daha önce bazı ricalarım oldu ve vatandaşlarım gerçekten bu işi sahiplendiler. Yastıkların ardından varsa dövizler TL'ye çevirin dedik çevirdiler. Ve kaybedenler tarafında benim vatandaşım yer almamalıdır diyorum. İçinden geçtiğimiz günler döviz alınacak değil döviz satılacak günlerdir. Kardeşlerim hiçbir kriz sürdürülebilir değildir, ülkemize yönelik saldırılar da devam edecek değildir. Bunun bize olduğu kadar bu saldırıları yapanlara da artan bir maliyeti var. Ekonomik açısından ortaya çıkan maliyeti hiçbir gücün göze alamayacağını düşünüyorum.
Tüm yatırımcılarımızdan, iş adamlarımızdan, esnaflarımızdan, vatandaşlarımızdan şunu rica ediyorum, elinizdeki tüm imkanları harekete geçirin. Alın, satın, istihdam edin, yatırım yapın piyasaları hareketlendirin. Başta kamu bankaları olmak üzere lütfen faiz oranlarını düşürün, faiz oranlarını düşürün ki yatırımcı, girişimci çok rahat bir şekilde yatırımını yapabilsin. Yatırım olursa üretim olacak, üretim olursa bu sıkıntılı süreç başarıyla atlatılacaktır. Çok kazanacaktın biraz az kazan. Zaten kendi paranla kazanmıyorsun ki, vatandaşın sana yatırdığı parayla kazanıyorsun. 10 kazanma 5 kazan. Yatırımcı da bu şekilde yatırımlarına devam etsin, genişlesin ve istihdam sağlasın. ekonomideki dar boğazın içinde en önemli sıkıntılardan biri de işsizlikteki sıkıntı olacaktır. Buna da fırsat vermemeliyiz. Bu oranın tek haneli rakama düşmesi lazım. Bu aralar yine başta kamu bankalarımız olmak üzere tabii bir numara Merkez Bankası olmak üzere çalışmalarını yaparak bunu aşağı çekmemiz gerekiyor. Herkes elindeki parayı piyasaya sürdüğü zaman bu sorun kendiliğinden ortadan kaldıracaktır. Kimse önümü göremiyorum lüksüne sahip değildir, herkes arkasındakinin önünü açarak ilk adımı atmalıdır. Kimse bu fedakarlığı yapmadığında işte şu anda olduğu gibi varlık içinde yokluk çekmeye mahkum oluruz. Gelin ülkemiz için hep birlikte harekete geçelim.
İşimizi dört elle kucaklayalım, yapacağımız yatırım varsa yapalım. Bismillah deyip işe koyulalım. stoklarımızı bitirmişsek makineleri hemen yarın tam kapasite çalıştırmaya başlayalım. İptal ettiğimiz siparişlerimiz varsa talebimizi yenileyelim. İçeride ve dışarıda yeni pazarlar bulmak için hemen çalışmaya başlayalım. Bunları yaptığımızda 2017'nin parlak bir yıla dönüştüğünü göreceğiz. İş dünyamızın finanstan vergiye her alanda yanındayız. Muhtarlarımız olarak sizlerden bu mesajlarımı milletimize ulaştırmanızı, herkesi bu yönde teşvik etmenizi özellikle rica ediyorum.
© Tüm hakları saklıdır.