T24- Başında bulunduğu hükümeti hedef alan 28 Şubat kararlarının altına "başbakan" olarak imza atan Necmettin Erbakan'ın, bu tutumunu "MGK'da konuşsaydık, o gece ihtilal olurdu" sözleriyle gerekçelendirdiği belirtildi.
Erbakan'ın bu sözlerini Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde dile getiren Ali Bayramoğlu'nun (2 Mart 2011) yazısı şöyle:
Erbakan: "O gece ihtilal olurdu..."
Erbakan dün büyük bir "toplumsal tören"le defnedildi.
28 Şubat'ta "canına kastetmiş" genelkurmayın, onu, "büyük hizmetler verdi" diyerek anması, cenazede üst düzeyde temsil edilmesi nereden nereye geldiğimizi gösteriyor.
28 Şubat'ta asker Erbakan'ı tasfiye etmişti. Bugün Erbakan havzasından doğmuş bir siyasi parti Türkiye'ye sivilleşme süreci yaşatıyor.
Bu daha önce yaşanamaz mıydı? Erbakan daha ilkeli davranamaz mıydı? Daha dik duramaz mıydı?
Dün gün boyunca televizyon programlarında bu sorular soruldu.
O dönem Erbakan'ı ilkeli davranmamakla eleştiren, asker karşısında daha cesur durması gerektiğini sık vurgulayan birisi olarak söylemem gerekir ki, bu soruların bugün sorulması yerinde değildir.
Dönemleri birbirinden koşullar, güç dengeleri, zihniyetler ayırır. İlkeler ve ilkeci mantık siyasi ve toplumsal deneyimlerin birikmesi sonucunda doğar.
Bizde de öyle oldu.
Ve Erbakan'ın bunda belki zaman zaman kendisine rağmen, zihniyetini, beklentilerini aşan önemli bir rol oynadı.
Kimdi Erbakan ya da hangi Erbakan?
Tarih 8 Mart 1997.
28 Şubat toplantısının bir hafta sonrası.
Erbakan'ın davet ettiği bir grup gazeteciyle birlikte başbakanlıktayız.
Başbakan malum toplantı sonrası ilk kez konuşacak...
Ertesi gün Yeni Yüzyıl'daki köşemize şu notları düşmüşüz:
"Toplatıyı şu sözlerle açtı Hoca:
'MGK toplantı başlarken komutanlarla aramızda saygı ve sevgi vardı. Toplantı sonrası bu daha da arttı. Krizi yaratan medyadır. Bu suni krizden biz de rahatsızız, ordu da rahatsız.
Biz, bir önceki toplantıda, laiklik, irtica gibi konularda bir kavram kargaşası var. MGK'nin bir toplantısını bu konulara hasredelim dedik. 28 Şubat gündemi bu şekilde meydana çıktı. Bu konular enine, boyuna konuşuldu. Toplantı bunun için 9 saat sürdü...
Soru cevapların bir kısmı şöyledi:
-'Madem sorun yoktu, MGK kararlarını imzalamak için neden 3 gün beklediniz?'
Erbakan: 'Karar yanlış anlaşılıp da orduya halel gelmesin diye.'
-'MGK tarihinde ilk defa bu kadar uzun açıklamanın yapılmış olması, olağanüstü bir durumun göstergesi değil mi?'
Erbakan: 'MGK'nın açıklaması medya çarpıtmasın diye ilk kez uzun yapıldı...'
-'Cumhurbaşkanı'nın, ordunun rahatsızlığı konusunda medyaya yaptığı açıklama ve uyarılar hakkında ne diyorsunuz?'
Erbakan: 'Cumhurbaşkanı'nı medya zorladı; gündem oluşturmak için kullandı; onun suçu yok.'
-'Söylediklerinizden, Türkiye'de askerî otoritenin sivil otoriteye bağlı olduğu sonucunu çıkarabilir miyiz?'
Erbakan: 'Bu konularda askerî otoritenin sivil otoriteye bağlı olduğunu kesinlikle söyleyebilirim.'..."
Evet biraz "masal" gibi...
Ama aslı, ayak süren, yok sayan, gerginliği tercih eden bir Erbakan politikası...
İki ay sonra...
6 Mayıs 1997...
Yine başbakanlık konutundayız...
Şöyle yazmışız ertesi gün:
"Basın sohbetinde Erbakan, bugüne kadar kamuoyuna yaptığı taktik nitelikli siyasi açıklamalarının dışına çıkıyor ve kendisi açısından gerçekleri dile getiriyordu.
Toplantıdaki ilk sözü oldukça açıktı:
'Asker rahatsız, ancak askerî müdahale riski yok...'
Ardından 8 yıllık eğitim, laiklik tanımı, 28 Şubat kararlarına kökten itiraza oturan gerçek görüşünü, asker-sivil ilişkisi hakkındaki 'sivil' fikirlerini tüm çıplaklığıyla açıklıyordu.
Bunları neden askere karşı ve 28 Şubat MGK'sında dile getirmediği sorusuna ise şu yanıtı veriyordu:
'Bunları MGK'da söyleseydik, o gece ihtilal olurdu.'..."
Bu da "öteki", faydacı veya siyasetçi Erbakan...
Erbakan'ın gözünden dönemin kısa özeti biraz da böyledir...
Ve bu Erbakan'ın bizzat kendisidir...