Gündem

Emre Uslu'dan Aysel Tuğluk'a yanıt: Savaşı PKK başlattı, görüşmeler tıkandı

Aysel Tuğluk'un Taraf gazetesinde yayımlanan yazısında 'AKP'nin barış istemediği için görüşmeleri

27 Eylül 2011 03:00

T24 - Aysel Tuğluk'un Taraf gazetesinde yayımlanan yazısında "AKP'nin barış istemediği için görüşmeleri tıkadığını, PKK'nın bu yüzden tekrar silaha sarıldığı" iddiasına gazetenin yazarlarından Emre Uslu karşı çıktı. Savaşı isteyen tarafın PKK olduğunu söyleyen Uslu, PKK'nın AKP'nin görüşme talebini "düşman gerileme döneminde olduğu için bizimle görüşmek istiyor" şeklinde okuduğunu belirtti.

İşte Emre Uslu'nun Taraf'ta "Aysel Tugluk'a cevabımdır" başlığıyla bugün (27 Eylül 2011) yayımlanan yazısı şöyle:


Aslında bu yazıyı PKK’nın bu savaşı neden başlattığının farkında olmadan “Çatışmalar durursa MİT-PKK görüşmeleri başlar” diye açıklama yapan başta Bülent Arınç, Hayati Yazıcı gibi AKP’liler olmak, üzere süreç hakkında kafası karışık liberaller okusun diye yazmayı planlamıştım. Aysel Tuğluk’un dün Taraf ’ta yayımlanan içinde adımı da andığı yazısının arkasından Tuğluk’a cevap yazmaya karar verdim.

Tuğluk, dünkü yazısında özetle “Barışı PKK istemedi, Silvan saldırılarıyla Öcalan’a rağmen barışı dinamitledi” tezimize karşı “Hayır, barışı AKP istemedi gereken adımları atmadı” cevabını vermiş. AKP’nin savunucusu değilim. Açılım sürecini Beşir Atalay gibi bir yetersizin elinde heba etmiş bir iktidar partisinin yatacak yeri yok bence. Ayrıca AKP, PKK veya Öcalan’la görüşmelerden bağımsız olarak en gelişmiş demokratik ülkelerdeki gibi Kürtlerin haklarını kayıtsız, koşulsuz, pazarlıksız ve bir an önce vermelidir. Hiç gecikmeksizin ve 1 ekimde Meclis açılır açılmaz Kürtlerin şimdiye kadar gasp edilmiş hakları verilmelidir. PKK sorunu Kürt sorunundan farklı bir soruna dönüşmüştür ve PKK’yı silahsızlandıracağım diye Kürtlerin haklarının verilmesi geciktirilmemelidir. Kürtlerin hakları PKK’nın silahsızlandırılması sürecinin rehini olmamalıdır.

Ancak sözün bir de PKK ve Kürt siyasetine söylenecek kısmı var. Burada başta Aysel Tuğluk olmak üzere Yıldırım Türker gibi vicdan kuaförü solculara da dürüst olun ve gerçeği bütün çıplaklığıyla söyleyin demek gerekiyor. Tuğluk, BDP çevreleri ve vicdan kuaförleri, ve elbette PKK ile pazarlığa oturmak isteyen Bülent Arınç ve Hayati Yazıcı gibi AKP’liler de şu vereceğim tarihleri ve ifadeleri tekrar tekrar okuyup PKK’nın niyetini ve “devrimci halk savaşı”nı Öcalan ile görüşmeler tıkandığı için mi başlatmışlar yoksa bir planın parçası olarak 12 Haziran seçimlerinden önce deklare ettikleri bir kararla mı başlatmışlar görsünler.

Mustafa Karasu...

Önce Mustafa Karasu’nun ağzından PKK’nın Öcalan ile yapılan barış görüşmelerine nasıl baktığını okuyalım: “İmralı’yla görüşmeler AKP’nin gerilla karşısında sıkıştığı 2006 yılıyla başlar. AKP sıkıştığı için tek taraflı ateşkes sağlatmak için PKK’ye aracılar gönderir, İmralı’yla da görüşmeler yapar.”

Demek ki neymiş? PKK barış görüşmelerini AKP sıkıştığı için istiyor diye okuyormuş. PKK ile görüşmeler yapalım diyen AKP’li yetkililer de böylece açıklamalarıyla PKK’yı kendi tabanına karşı haklı çıkarmış oluyor.

Bu değerlendirmeden hareketle PKK 12 Haziran seçimlerinden çok önce AKP’yi sıkıştırmak ve özellikle Güneydoğu’dan silmek için “devrimci halk savaşı”nı başlatmaya karar vermişti. Yani Öcalan’la barış görüşmeleri nasıl giderse gitsin PKK - özellikle Duran Kalkan, Mustafa Karasu’nun başını çektiği ekip- bu görüşmeleri sabote edecekti.

Duran Kalkan...

Nereden mi çıkarıyorum? Buyurun Duran Kalkan’ın 5 Haziran 2011 tarihli, yani 12 Haziran seçimlerinden bile önce, “devrimci halk savaşı”nı neden başlatmaları gerektiğine dair uzun yazısından alıntılar: “‘Devrimci Halk Savaşı verelim’ derken ne kadar gerçekçiyiz? Bunun koşulları ne kadar elverişli ve imkân sunuyor? Ortam buna ne kadar uygun? Kendimizi mi kandırıyoruz yoksa gerçekten böyle bir direnişi yürütme ve başarma şansımız var mı? Bunları değerlendirmeye tabi tutmamız gerekmektedir. 2011 baharı itibariyle bütün bu açılardan durum değerlendirmesi yapmaya kalkarsak veriler neyi gösterir, sonuçlar neyi ifade ediyor? Her şeyden önce düşman cephesinin durumu nedir, karşı gücün durumu nedir? Türkiye’nin ve dayandığı sistemin durumunun analiz edilmesi anlamına geliyor.

“Mevcut durumda AKP’nin iktidarını güçlendirmede, hegemonya oluşturmada mesafe kat etmiş olduğunu kabul etmek gerekiyor. Biz inkâr ve imha sistemini çözüyoruz, soykırım rejimini parçalamak istiyoruz. Bu anlamda inkârcı ve imhacı zihniyeti ve politikaları hedefliyoruz. Pratik olarak bunlar günümüzde, AKP hükümeti olarak ortaya çıkıyor. Kürt sorununun çözümü önünde engel oluşturan güç, AKP hükümeti. Dolayısıyla şimdi mücadelemizin, Devrimci Halk Savaşı’nın hedefi, AKP hükümetini çözmek ve aşmaktır. Nasıl ki 15 Ağustos Atılımı’ndaki hedef, 12 Eylül rejimini aşmak ve çözmektiyse şimdi de AKP rejimini çözmek ve aşmak oluyor. 1993 ve ‘94 yılında Çiller rejimini çözmek ve aşmaktıysa, şimdi de AKP’yi aşmak oluyor.”

Yeniden hatırlatayım bu değerlendirmeler 12 Haziran seçimlerinden bir hafta önce yayımlandı. Yani MİT-Öcalan görüşmeleri devam ederken yapıldı.

Duran Kalkan PKK’nın savaşı neden başlatması gerektiğini özetle şöyle anlatıyor: “Düşman (AKP) gerileme sürecindedir ve dış bağlantıları zayıftır. Bölgesel gelişmeler bizden yanadır... Kürt sorunun çözümü, Kürt halkının öz gücüyle ve bu güce dayalı direnişiyle geliştirileceği devrimci savaşla gerçekleştirilebilir.“

Yani hiç de Aysel Tuğluk’un anlattığı gibi görüşmeler tıkandığı için veya AKP çözüm istemediği için savaş başlamış değil. Aksine savaşı bizzat seçim öncesinde planlanan yukarıda anlattığım strateji bağlamında PKK başlatmıştır ve görüşmeler bu nedenle tıkanmıştır. Çünkü PKK, AKP’nin görüşme talebini “düşman gerileme sürecinde olduğu için bizimle görüşüyor” şeklinde okumaktadır. Hamaset vicdanları öldürmüşse akıl bahane dil yalan üretir...

Duran Kalkan devam ediyor:

“AKP Türkiye’de gelmiş geçmiş dışa bağlı, ABD güdümlü hareketlerin birincisi durumundadır. Böyle bir hareket olarak, iktidara geldi ve günümüze kadar da bu destekle yaşamaktadır. ...Fakat son dönemde ABD’de de AKP’nin tutumundan biraz rahatsız. ABD Ortadoğu’da biraz strateji değiştiriyor.

...AKP’nin, dokuz yıl boyunca hiç bu kadar dış desteği azalmamıştı. Dışla çelişkili hale gelmemişti. Şimdi AKP’nin geldiği nokta bu olmaktadır. Üç-beş yıl önce iktidara geldiği zamanlarda bu destek çok fazlaydı. ABD bir dediğini iki etmiyordu. Bütün sorunlarını çözüyordu. Avrupa Birliği, ‘[AKP] Türkiye’nin yegâne partisidir. Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne taşıyacak olan güç AKP’dir’ diyordu. Şimdi boğazını sıkıyorlar. AKP adına gece gündüz demeden, bize karşı savaş yürütmüş partiler, kişiler şimdi özeleştiri veriyorlar. Basına ve kamuoyuna demeçler veriyorlar. Açıklama yapıyorlar, ‘biz yanıldık, AKP bizi kandırdı’ diyorlar.

Diğer yandan Erdoğan, son bir yıldır yuhalanıyor. Gittiği yerlerde, bazı yerlerde protesto ediliyor. Şimdiye kadar hiç yoktu. Hükümet olarak bir düzeyde yıpranmış durumdadır. İktidar hegomanyası bakımından da, tam bir egemenlik henüz oluşturulamamış durumdadır. Orduda son bir hamle yaptılar, ordu komutanlarını, kolordu komutanlarını tutukladılar, emekli kuvvet komutanlarını tutukladılar. Şimdi asker aileleri muhalefet yürütüyor. Toplumun çok çeşitli kesimlerinden tepki geliyor. TÜSİAD’la, işverenlerle ilişkileri çok yerinde değil. Önemli bir muhalefet cephesi var. Genelkurmay’la üstten uzlaşmış olsa da, orduyla içten generallerle, subaylar düzeyinde ilişkileri gergindir. Fırsat bulsalar AKP’yi bir kaşık suda boğarlar. Orduda, AKP‘nin emirleriyle, kararlarıyla değil savaşmak, AKP’ye karşı savaşacak o kadar çok subay ve general var ki! Herkes diş biliyor. O nedenle Genelkurmay’ın da, ordu üzerindeki eski otoritesinin olduğunu düşünmemek lazım. Ordu eski birliğini kaybetti, parçalıdır. Artık kimsenin güvencesi yok ve herkes ordu içerisinde daha fazla politika yapar hale geldi.

AKP’nin işi zor durumdadır. Şu haliyle eskiye göre AKP iktidarda biraz güçlenmiş, ama yine de çelişki ve çatışmaları yoğundur. Dış desteği azalmış durumdadır. İçte de çelişkiler çoğalmış ve iktidarını tam kuramamış, protesto edilen bir vaziyettedir. Ortadoğu’daki gelişmeler, her ne kadar ‘Türkiye model ülke oluyor’ diye propaganda etmeye çalışsalar da, yakın vade de, orta vade de Türkiye’nin ve AKP’nin aleyhinedir. AKP çok güçlü ve gelişen pozisyonda değildir. Eriyen, duraksayan, eski gücünü kaybeden bir durumdadır. Dolayısıyla geçmişe göre zayıftır.

...Mevcut ortamın, AKP politikalarını desteklemekten çok aslında AKP’ye karşı mücadele imkânlarını arttırdığı açıktır. Mevcut politik ortamda AKP’nin bu despotik, milliyetçi, çözümsüz politikalarına karşı Kürdistan’da direnişi geliştirme destek ve dayanak bulabilir.

...PKK, hiçbir stratejik hamleye bu kadar hazırlıklı başlamadı. Kendisini mücadele içerisinde ideolojik olarak da örgütsel olarak da geliştirdi. Şu anki durumu hamle yapmak için fazlasıyla yeterlidir. Devrimci Halk Savaşı için mücadele ortamı da elverişlidir. Kırı da elverişlidir. Gerillanın önemli bir tecrübesi, mevzilenmesi ve hazırlık düzeyi var. Şehirleri de elverişlidir. Belki şehir savaş tecrübesi az, askerî örgütlenmesi zayıf ama savaşacak, destek bulacak bir şehirleşme düzeyi, nüfus yoğunluğu var. Kır, köyler boşaltıldı ama gerilla kırdan kopmadı. Kıra dayanarak, bir stratejik güç olma konumunu sürdürdü. Şimdi kasabaları, şehirleri savaş alanına dönüştürebilir. Kır nüfusu olmasa da -ki birçok alanda var- yine mevcut nüfus yoğunluğu, kasaba, şehir düzeyindeki yoğunluk mücadele etmek, uygun yöntem ve taktikler geliştirilirse, bir savaş yürütmek için elverişlidir. Eskisi gibi belki yalnızca kıra dayalı, köy toplumuna dayalı bir savaş yürütülemez. Onun zemini zayıflamıştır. Fakat yeni bir savaş tarzıyla -ki Devrimci Halk Savaşı bu yenilikleri içeriyor- savaş yapacak bir dayanak, coğrafya ve nüfus yoğunluğu mevcuttur. Bu konuda var olan elverişlidir. Var olanlar yeterlidir.

Düşmanı küçümsememiz lazım, ama gerileme sürecindedir ve dış bağlantıları zayıftır. Bölgesel gelişmeler bizden yanadır. Yine iç iktidar zayıf, çelişkili ve çatışmalıdır. Buna karşın halk desteğimiz, örgütsel hazırlıklarımız güçlü bir hamle yapmak için elverişlidir. Hazırlık düzeyi bakımından hiçbir stratejik hamleye bu kadar güçlü ve hazırlıklı olmadık. Eksiklikler pratikte giderilebilecek eksikliklerdir. Pratiği başlatmanın önünde engel olacak eksiklikler değildir. Coğrafya ve nüfus yoğunluğu, siyasi ortam elverişlidir. Devrimci Halk Savaşı bütün bunlardan güç alabilecek durumdadır. Geçmiş mücadelenin ortaya çıkarmış olduğu büyük birikime de dayanarak, güçlü bir savaş yapılabilir ve aslında savaşla sorunların çözümü aranabilir. Siyasetle çözemediğimiz Kürt sorununu, böyle bir direnişle, Devrimci Halk Savaşı ismini verdiğimiz bir direnişle çözebiliriz. ...Kürt sorunun çözümü, Kürt halkının öz gücüyle ve bu güce dayalı direnişiyle geliştirileceği devrimci savaşla gerçekleştirilebilir. Bunun imkân dahilinde olduğu, mevcut koşulların savaştan yana olduğu, savaşa imkân sunduğu, savaşta sonuç almaya, Kürt sorununu çözmeye imkan ve fırsat sunduğu açıktır.”

Umarım, Duran Kalkan’ın PKK için çizdiği ve PKK sitelerinde açıkça yayınlanan bu analizden sonra uygulamaya konan stratejiyi AKP’li bakanlar da politika geliştiriciler de görür. Hayati Yazıcı gibi bakanlar verdikleri demeçlerin sadece PKK’nın işine yaradığını, tabanına “gördünüz mü bakın AKP panikledi görüşme istiyor, o zaman daha çok asker polis öldürün ki elimiz güçlensin” talimatını vereceklerini görmeye başlarlar.