Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, “Bu sene Kurban Bayramı’na intikalimiz Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Erdoğan’ın geçen hafta gündeme gelen sözleri eşliğinde her zamankinden daha da erken oldu” dedi. Atay, Emine Erdoğan’ın “Sizler, Kurban Bayramı’nı çoktan idrak ettiniz!” sözlerini hatırlatarak, "Emine Hanım, kirli bir iktidar oyunu uğruna memleket toprağının cehennem ateşine kesilmesiyle hayatlarını kaybeden gencecik çocukları kurbanlık koyunlara benzetmiyor, “kurbanlık insanlar”a benzetiyor" dedi.
İbrahim Peygamber’in de oğlunu kurban vermeye niyetlenmesi ve son anda melek aracılığıyla kendisine gönderilen hayvanın ikamesiyle bundan vazgeçtiğine işaret ederek, “Belli ki İbrahimî dinlerin derinliklerine inildiğinde de “insan kurbanı”nın izlerini sürmek mümkün olacaktır” dedi.
“Kurban, ilahi olanla ‘akraba olma’ girişimidir” diyen Atay, “Yaratıcı ile nasıl akraba olunur?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Elbette ki ona bir sunuda (“teslime”de) bulunularak... Bu, çok kıymetli bir obje de olabilir; canınızdan çok sevdiğiniz yakınınız da olabilir!” Emine Erdoğan’ın sözlerinin bu ikinci seçeneğe tekabül ettiğini söyleyen Atay, “Şehit yakınlarına diyor ki babanızı, ağbinizi, kocanızı, oğlunuzu kurban edip Hakk’a “akraba” oldunuz!.. O yüzden de Kurban Bayramı’nı çoktan idrak ettiniz!” dedi.
“Allah, böylesi hacimli bir “kasaplık” ameliyesinden çıkacak “akraba”lığı ne kadar kabul etmeye isteklidir, bilemiyorum!” diyen Atay’ın Cumhuriyet’te “Kurbanın halleri” başlığıyla yayımlanan (24 Eylül 2015) yazısının tamamı şöyle:
Bu sene Kurban Bayramı’na intikalimiz Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Erdoğan’ın geçen hafta gündeme gelen sözleri eşliğinde her zamankinden daha da erken oldu. Emine Hanım, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın düzenlediği şehit çocuklarıyla bayramlaşma merasiminde basına “skandal” ibaresiyle düşen şu sözleri sarf ediyor çocuklara: “Sizler, Kurban Bayramı’nı çoktan idrak ettiniz!..” Bu sözleri basın (tabii ki “bir kısım basın” denecektir!), şehitleri “kurbanlık koyun”a benzetmek olarak değerlendirdi ve o yüzden de adını skandal olarak koydu.
Skandal olup olmadığı bir yana, yapılan bu değerlendirmede esasen başka bir sorun var. Bu, mevzubahis sözlerle “kurbanlık koyun” benzetmesi yapıldığı...
Hayır, Emine Hanım, kirli bir iktidar oyunu uğruna memleket toprağının cehennem ateşine kesilmesiyle hayatlarını kaybeden gencecik çocukları kurbanlık koyunlara benzetmiyor, “kurbanlık insanlar”a benzetiyor.
İslâm’la sınırlı değil
İnsanlık tarihinde kurban ritüeli İslâm’la sınırlı olmadığı gibi insan- dışı varlıklarla da sınırlı değil. Tarihi devirlerden öte, insanın tarih-öncesinde de antropolojik ve arkeolojik bulguların önümüze gayet güzel serdiği üzere doğaüstü güçlere kurban edilen canlı-cansız pek çok varlığın arasında insan, ziyadesiyle var. Ve bilindiği üzere, üç büyük tektanrıcı dinin “büyükbabası” İbrahim Peygamber de oğlunu Allah’a kurban sunacakken son anda Rabb’in melek aracılığıyla gönderdiği bir hayvanın ikamesiyle bundan vazgeçer. Belli ki İbrahimî dinlerin derinliklerine inildiğinde de “insan kurbanı”nın izlerini sürmek mümkün olacaktır. Âdem’in iki oğlu arasında “katl” ile biten çatışmanın kökeninde de “kurban” meselesi var. Her ikisi de emeklerinin ilk ürününü Tanrı’ya kurban olarak sundu. Tanrı, hayvancılık yapan Habil’in “kuzu”sunu kabul etti, çiftçilik yapan Kabil’in “tahıl”ını kabul etmedi. Kabil çok kızdı, kardeşini kıskandı ve onu öldürdü. Peki, Kabil’i bu kadar kızdıran neydi?.. Bunun cevabını bulmaya çalıştığımızda kurbanın özünde ne olduğuna ilişkin çok önemli bir ışık yakmış olacağız.
Kabil, Tanrı’nın kendisi yerine Habil’le bağlılık ve yakınlık tesis etme tercihini kıskandı. Tanrı, kendisini “akraba”lığa kabul etmediği için öfkelendi.
Çünkü kurban, ilahi olanla “akraba olma” girişimidir. Sözcüğün kökü olan Arapça “krb”, “yakınlık kurma” anlamına geliyor. Zaten “akrabalık” da aynı “krb” kökünden geliyor.
Nasıl akraba olunuyor Yaratıcı ile peki?.. Elbette ki ona bir sunuda (“teslime”de) bulunularak... Bu, çok kıymetli bir obje de olabilir; emek emek ekip biçip devşirdiğiniz tahıl da olabilir; büyütüp otlatıp yetiştirdiğiniz hayvan da olabilir...
Ve işte, canınızdan çok sevdiğiniz yakınınız da olabilir!.. Emine Erdoğan’ın sözleri, bu sonuncusuna tekabül ediyor: Şehit yakınlarına diyor ki babanızı, ağbinizi, kocanızı, oğlunuzu kurban edip Hakk’a “akraba” oldunuz!.. O yüzden de Kuran Bayramı’nı çoktan idrak ettiniz!.. Ne diyelim, zevkler ve renkler gibi, değerler ve inançlar da tartışılmaz. Ancak tartışılacak olan, o çocukların, o kardeşlerin, o eşlerin ve o ana-babaların, kaybettikleri yakınlarına ilişkin ne ölçüde Emine Hanım’la aynı fikirde, hissiyatta, inançta olduklarıdır. Cenaze törenlerinde karşımıza çıkan ve hiç azımsanmayacak sayıdaki görüntü, bu noktanın gerçekten de “tartışmalı” olduğunu işaret ediyor!..
Devam edelim!.. Peki, Yaratıcı’ya “kanlı” ya da “kansız” şekilde bir varlık kurban ederek onunla “akraba” olma isteğinin altında ne tür bir itki yatmakta?
Denizlerde kan
Bu soruya da antropolojiden sosyolojiye, insan toplumsallığının işleyiş mantığına kafa yoran bilim alanlarının bir anahtar kavramı ile bağlantılı olarak cevap vermek mümkün; karşılıklılık (“reciprocity”) ilkesi ile...
Her türden insan ilişkisinde karşımıza çıkan yardımlaşma, destek, hediye verme gibi davranışlar, bilinçli ya da bilinçdışı bir karşılık bekleme esasına dayanır. Tanrı’ya sunulan ve onunla akrabalık tesis etmeye çalışılan “kurban” da böyledir. “Verdiğiniz”in karşılığını lütuf, ihsan, esirgenme, bağışlanma, selamete çıkarılma, vb. şekillerde Yaratıcı’dan bekliyorsunuz!..
(Kurban’a ilişkin antropolojik çalışmaları temelinde bize kazandırdığı “Kurbanın Kökenleri ve Anadolu’da Kanlı Kurban Ritüelleri” adlı kıymetli eseriyle [YKY Yayınları] burada aktardığımız bilgi ve değerlendirmelerin altyapısını oluşturan hocam, merhum Prof. Dr. Gürbüz Erginer’i bu vesileyle sevgiyle yâd ediyorum!)
İyi, güzel, hoş da bugün kurban bayramlarında şehirlerimizin sokaklarındaki kurban kesme görüntülerine baktığımızda insanlarımızın böylesi bir “manevi” itki ile, yani “Allah ile akraba” olma idrakiyle hareket ettiklerini söylemek ne kadar mümkün?..
Yıllardır karşımızda olan tablo, ne yazık ki böyle bir algıyı hiç de beslemeye elverişli değil... Ve her sene olduğu gibi bu defa da karşımıza çıkacağı muhtemel görüntüler eşliğinde Kurban Bayramı’nı “akrabalık” değil, fakat bir “kasaplık” merasimi olarak idrak edeceğimiz söylenebilir. Yine caddeler-sokaklar oluk oluk kan akacak; denizler kana boyanacak. Çevrelerindeki hararetli, tempolu, gürültülü kalabalıklardan ürküp başına geleceği hisseden, bu nedenle korkup can havliyle kaçan hayvanlar, yine sokaklarda kovalanacak, acı ve eziyet içinde bırakılarak “boğazlanacak”.
Sonrasında da mangal dumanları, göstere göstere gökyüzünü kaplayacak...
Allah, böylesi hacimli bir “kasaplık” ameliyesinden çıkacak “akraba”lığı ne kadar kabul etmeye isteklidir, bilemiyorum!.. Tereddüdümün mazur görülmesi dileğiyle, hepinize iyi bayramlar!..
Yazıya ulaşmak için tıklayın.