Gündem

Emin Çölaşan: Bunları HDP'li olduğum ya da o partiye sahip çıkmak istediğim için yazmıyorum...

"Şimdi en son 'Atraksiyona' mı hazır olalım!"

31 Mayıs 2018 14:08

Sözcü yazarı Emin Çölaşan, HDP'nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'ın hakkında hiçbir hüküm verilmeden cezaevinde tutulmasına ve bu sbeepten seçim çalışmalarını yürütememesine tepki gösterdi. "Türkiye, ne yazık ki her türlü seçim hilelerine açık bir ülkedir" diyen Çölaşan, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) 19 ilde 145 bin seçmenin sandıklarını taşıma kararını da eleştirdi. Taşınacak sandıkların çoğunun HDP'nin oy oranının yüksek olduğu bölgelerde olduğuna dikkati çeken Çölaşan, "Bunları HDP'li olduğum, ya da o partiye sahip çıkmak istediğim için yazmıyorum. Tam tersine, onların zihniyeti ile yıllarca mücadele vermiş bir gazeteciyim. Ama Türkiye'de yapılacak bir seçimin böylesine sulandırılmasına, sandıkların taşınmasına karşıyım" diye yazdı.

Emin Çölaşan'ın, "HDP olayı" başlığıyla (31 Mayıs 2018) yayımlanan yazısı şöyle:

Sevgili okurlarım, çok ilginç bir seçim süreci yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı adayları her gün mitingler düzenliyor, konuşmalar yapılıyor. Esas mücadelenin aktörleri belli. AKP, CHP ve İYİ Parti. Ancak seçimde bir parti daha var ama durumu çok farklı.

HDP…

Fark şuradan geliyor ki, HDP'nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş hapishanede yatıyor. Dolayısıyla onun mitinglerde konuşması, yapacaklarını ve fikirlerini topluma anlatması asla söz konusu değil. Dört duvar arasından ne diyeceksiniz ki… Peki suçu ne? Bildiğim kadarıyla bölücülük falan değil. Ya ne? Cumhurbaşkanına hakaret! Hakkında verilmiş bir ceza var mı, herhangi bir ceza almış mı? Hayır, o sadece tutuklu. Yargılama devam ediyor. Tahliye edilmesi için üst yargı organlarına yaptığı itirazlar derhal reddediliyor ve bırakılmıyor. Seçime giren bir partinin genel başkanının, cumhurbaşkanlığı adayının cezaevinde yatıyor olmasını kimseye anlatamazsınız. Hele Batı dünyası böyle bir olayı kabul etmez.

 * * * 

Geçenlerde bir kafede bazı arkadaşlarla oturuyoruz. Lâf döndü dolaştı, seçimlere geldi. Herkes kime oy vereceğini söylemeye başladı. Arkadaşlarımın kafa yapısı belli. Oylamamızda (!) şu tablo ortaya çıktı: Cumhurbaşkanlığı için üç CHP, iki İYİ Parti… Oyunu açıklayan iki arkadaş ise şöyle diyordu:

“Ancak milletvekili seçiminde oyum HDP'yedir.” Doğrusu şaşırmıştım… İkisi de siyasi görüş açısından HDP'ye oy verecek kimseler değildi. Nedenini anlattılar:

“HDP'nin yüzde 10 seçim barajını mutlaka aşması gerek. Aksi takdirde onların kazanacağı milletvekillikleri AKP'ye yarayacak ve bu yolla belki de Meclis'te çoğunluğu sağlayacak…” 

* * *

Bizim konuşmalarımıza yan masalardan kulak misafiri olan hiç tanımadığımız bazı gençler sohbete katıldı… “Bizim oylarımız da cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve İYİ Parti'ye, ama biz bu iki abinin dediğine katılıyoruz. Milletvekili seçiminde HDP'ye destek vereceğiz…” İlginç bir olaydı… O aşamada kafede uygar bir tartışma başladı. Herkes kendi fikrini söylüyordu. 

* * * 

Şimdi bu HDP olayına kulak kabartmak gerekiyor. Bu parti yüzde 10 barajını geçerse ne olur, geçemezse ne olur? Geçerse, yaklaşık 50 milletvekili ile Meclis'e yine girer. Ama geçemezse, o takdirde bu durum kime yarar? Mantık ve bilim “AKP'ye yarar” diyor. 

* * * 

Benzer olaya 7 Haziran 2015 seçiminde tanık olmuştuk. O günlerde de toplumda bir rüzgar esiyordu: “Oyumuzu HDP'ye verip yüzde 10 barajını aşmasını sağlayalım, AKP'yi iktidardan düşürelim.” Bu hesap ve beklentiler doğru çıktı. Elde edilen sonuç çok önemliydi. HDP barajı aşıp Meclis'e girdi, AKP Meclis'te çoğunluğu yitirdi. Sonra devreye bir sürü uyutma olayları sokuldu ve seçimin yenilenmesi kararı alındı… Ve beş ay sonra yapılan 1 Kasım 2015 seçiminde AKP yine çoğunluğu sağladı.

Bu kez çoğunluğu MHP'nin sırtından sağlamıştı zira Meclis'e 80 milletvekili sokan bu partinin milletvekili sayısı, bu ikinci seçimde 40'a düştü. 

* * * 

Yüksek Seçim Kurulu şimdi yeni bir karar aldı. 19 ilde 145 bin seçmen kendi sandıklarında değil, devlet tarafından oluşturulacak yeni yerleşim bölgelerinde oy kullanacak! Bu illerin çoğu Doğu ve Güneydoğu'da… Yani HDP'nin en güçlü olduğu yerlerde… Taşınacak seçmenler de öyle. Tahmin ediyorum çoğunluğu o partiye oy verecek. 

* * * 

Türkiye, ne yazık ki her türlü seçim hilelerine açık bir ülkedir. Kimi zaman sandıklar kaçırılıp oylar değiştirilir, kimi zaman trafolara kedi girer falan filan olur… Böylesine bir güvensizlik ortamında, kırsalda yaşayan 145 bin seçmene “Sen git, oyunu falanca köyde kullan” demek, akıl alacak bir şey değildir. Kendi köyünden diyelim ki 30 kilometre mesafede bir başka köye gitmesi öngörülen seçmen kitlesi oralara nasıl taşınacaktır? Onları kim sağ salim getirip götürecektir? Sandığa atılan oyların güvenliği nasıl sağlanacaktır? On binlerce askeri, polisi ve jandarması olan bir devlet, o insanların kendi köyünde oy kullanma hakkına ve özgürlüğüne sahip çıkamıyor mu? 

* * * 

Bunları HDP'li olduğum, ya da o partiye sahip çıkmak istediğim için yazmıyorum. Tam tersine, onların zihniyeti ile yıllarca mücadele vermiş bir gazeteciyim. Ama Türkiye'de yapılacak bir seçimin böylesine sulandırılmasına, sandıkların taşınmasına karşıyım. Dediğim gibi, biz bu ülkede nice seçim hilelerine tanık olduk. Örneğin Mansur Yavaş Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini böyle atraksiyonlar sonucunda kaybetti. Yani şimdi en son “Atraksiyona” mı hazır olalım!