Batı ve Türkiye arasında bir kan uyuşmazlığı bulunduğunu söyleyen Yalım Eralp, "Bugün Türkiye ismen, sadece ismen NATO ve Avrupa Konseyi üyesidir ve ne yazık ki artık müttefiklerinin nazarında güvenilir değildir" dedi.
Eralp, "Recep Tayyip Erdoğan ideolojik bakımdan Batı aleyhtarıdır. Batı’nın değerleri ile benimsediği İslami değerleri çatışan değerler olarak görüyor. Hal böyle olunca Batı, ağzı ile kuş tutsa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ikna edemez. Eğer AB’den beklenen 'Ne yapalım sizi normlara ters de düşseniz stratejik öneminiz var, olduğunuz gibi üyeliğe kabul ediyoruz' demesi ise emin olun daha çok bekleriz" ifadelerini kullandı.
Yalım Eralp'in Cumhuriyet gazetesinde " Batı ve kan uyuşmazlığı" başlığıyla (11 Ağustos 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Batı ve Türkiye arasında bir kan uyuşmazlığı bulunuyor. Belki İslama karşı mesafeli olan Avrupa Birliği’ni Hıristiyanlıkla suçlamak mümkün. Ama bunun test denemesi, AB normlarını yerine getirip bizi üye yapmayan Avrupa Birliği’ni suçlu konumuna oturtmak.
1999 yılında AB, Türkiye’yi resmen aday ilan ettikten sonra her aday ülkeye yaptığı gibi normlara uyması için ev ödevi verdi. Zamanın koalisyon hükümeti de bunları yerine getirmeye başladı. 2002 yılında seçimleri kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti gerçek anlamda reformlara devam etti. Kemal Derviş’in ekonomi programını da uyguladı. 2004 yılında müzakere tarihi verildikten sonra işler tersine gitmeye başladı.
Güçlendikçe uzaklaştılar
Ne ekonomi programı ne demokratikleşme konusunda AB normlarına uygun süreç devam etti. Her başarılı seçimden sonra Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri tedricen AB normlarından uzaklaşmaya ve giderek otoriter bir rejim kurmaya başladılar. Bunun ipuçlarını her seçim sonrası Recep Tayyip Erdoğan’ın değişen ve Batı aleyhtarı olan “balkon konuşmalarında” bulmak mümkün. Hükümetin Batı aleyhtarı söylemlerinde de görürsünüz. Arap ülkelerine karşı incitici tek laf yoktur.
Batı’yı suçlamak
Katar’a Körfez ülkelerinin ambargosu da mümkün yumuşak ifadelerde geçiştirilirken benzer bir tutumu bizim Ermenistan’a takındığımız unutuluyor.
Hükümetin daha önce açıkladığı Ermenistan, Kürt meselesi ve Kıbrıs açılımları iktidarın kendisi de inanmadığı için sonuçsuz kalıyor.
Bugün Türkiye, AB normlarıyla alakası olmayan bir yerde duruyor ve Batı’yı bizi anlamamakla ve riyakârlıkla suçluyor. Adalet ve Kalkınma Partisi kendi çıkardığı reform paketlerinin tersini yapıyor.
Dış politikada kavga
Demek ki hükümet için üyelik değil müzakere tarihi almak esasmış. Dış politikada da durum değişti. Dış politikada eksen kayması olduğunu beş-altı yıl önce ilk söyleyen ve yazanlardanım. Bugün Türkiye ismen, sadece ismen NATO ve Avrupa Konseyi üyesidir ve ne yazık ki artık müttefiklerinin nazarında güvenilir değildir. Batı’nın yerini Rusya ve Çin ve finansal yönden Katar aldı. Komşuların hemen hepsi ile kavgalı haldeyiz. Rusya ile Kafkaslar, Orta Asya ve Kürt konusunda görüş farklılıkları ortada. Anlaşma olasılığı ancak Rusya’nın görüşlerinin tarafımızdan büyük ölçüde kabulü ile mümkün olabilir.
Aslında hükümet onurlu diye adlandırdığı yalnızlığı iç politika getirisi olduğundan seviyor. Böyle “kuşatılmış” Türkiye imajı Batı aleyhtarı milliyetçi kesim ile Avrasyacıların desteğini almayı amaçlıyor.
Daha çok bekleriz
Recep Tayyip Erdoğan ideolojik bakımdan Batı aleyhtarıdır. Batı’nın değerleri ile benimsediği İslami değerleri çatışan değerler olarak görüyor. Hal böyle olunca Batı, ağzı ile kuş tutsa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ikna edemez. Eğer AB’den beklenen “Ne yapalım sizi normlara ters de düşseniz stratejik öneminiz var, olduğunuz gibi üyeliğe kabul ediyoruz” demesi ise emin olun daha çok bekleriz. Adını koymakta yarar var. Ortada bir kan uyuşmazlığı bulunuyor. Belki İslama karşı mesafeli olan Avrupa Birliği’ni Hıristiyanlıkla suçlamak mümkün. Ama bunun test denemesi AB normlarını yerine getirip bizi üye yapmayan Avrupa Birliği’ni suçlu konumuna oturtmak. Gidişata bakılınca hükümetin bunu yapmaya hiç niyeti yok.