Önder golü elle atmış olabilir ama maçın esprisi Veysel’in golünden sonra Volkan’ın itirazıydı bana kalırsa… Hakeme koşuşu gözümün önünden gitmiyor…
CEVAHİR EVREN / TEMPO24
Haftanın konusu belli oldu; Önder’in golü!.. Elle atılan bir gol müydü? Önder neden sevinmedi? Önder, Volkan’a golü eliyle attığını gösterdi mi? Hakem ne yapmaya çalıştı? Golü neden iptal etti de sonra verdi? Roberto Carlos topu alıp santraya kaçırmasa ne olurdu? “Yine Konya… Yeni el… Yeniden Fenerbahçe…”
“Önder gole niye sevinmedi” diye soranları duydum!!! Şaka mı bu? Ben nedenini yazayım o zaman, “utanmadan bir de sevindi” derdik, cümbür cemaat… Örneği de yok değil… Maradona’nın meşhur Tanrı’nın eli olayından sonra İngiltere teknik direktörü Bobby Robson şöyle demişti, “hadi golü elle attı bir şey demiyorum da, attıktan sonra dünyanın en güzel golünü atmış gibi sevinmedi mi işte o zaman çok kızdım!”
Veysel’in “gol böyle atılır” şutunun ağları delmesi gibi… Tartışmaların dışına çıkalım iki dakika, fazla değil, isteyenler aşağıda devam eder ama gerçekten başka bir şey benim söylemek istediğim… Futbola bakışımız, taraftarlık alışkanlıklarımız, yorumlama yeteneğimiz, enine boyuna tartışma kültürümüz üzerine…
Elbette mesele futbolsa, bunun en keyifli yanı üzerine konuşmaktır, rekabettir, asıl unsurlar sahanın dışındadır… Bizim öyle aman aman bir taraftarlık aidiyetimiz de yok, atış serbest… Ne Barca, ne Empoli, ne St. Pauli, ne Liverpool ya da Celtic-Rangers durumları bizde yok!.. Benim duyduğum en politik tartışma Atatürk Fenerbahçeli mi, Beşiktaşlı mı tartışması? Galatasaraylı olmadığı kesinmiş demek dışında yorum yok…
Bizim belli bir yaşa kadar takım değiştirme lüksümüz bile var aslında!.. Misal Barcelona taraftarının Real Madrid taraftarı olması neredeyse imkânsızdır… Etnik, sınıfsal, siyasi vs bunlar uzun konular ve bizim futbol kültürümüzde fazla yer işgal etmediği içi geçiyorum…
Biz de her şey dönemseldir… İşte bir devrin Fenerbahçeli, diğerinin Galatasaraylı olması gibi vs.. ‘Döneklik’ lafının ‘sevimliliği’ çok ulusal gelir bu nedenle, lise yıllarına kadar tutulan takımlar değişebilir... Ve bence buraya kadar da her şey normal, çünkü yaşadığımız coğrafyanın dokusunda bu var, değişim, dönüşüm… Şöyle lafları çokça duymuşuzdur, “bir devrin yaman solcusu şimdi reklam sektöründe çalışıyor”… Bizde böyledir, olur.. Normal mi, yorum yok!..
Özde olmayınca, sözde taraftarlık ruhunu canlı tutmak için farklı dinamikler yaratıyoruz… 100. yıllar mesela!.. Onlar geçti gitti… Anadolu’dan şampiyon beklemek mesela… Bekliyoruz… Avrupa’da başarı… Bekliyoruz… Transfer bombaları… Bir dolu şey türetilebilir konuyla ilgili…
Ve şimdi de artık daha da artarak dikkat çekmeye başlayan, bilmiyorum ama benim mideme kramplar girmesine neden olan polemik kültürü gelişiyor… Eskiden de vardı, Avrupa’da da var ama bizdeki ‘ölüm kalım’ hassasiyeti taşıyor her defasında ve anlam veremiyorum, ne gerek var!
Ve ne hale geliyoruz futbolseverler olarak görüyor musunuz? “Maç bitse de falanca program başlasa” diye bekleyen bir ruh hali… Böyle bir şey olabilir mi? Maçı değil de sonrasını daha fazla heyecanla beklemek futbolseverlik mi?
Tüketiyoruz... Bu gündem yaratma telaşıyla yorumları espriden uzak, güç savaşı haline getirirsek, elimizde avucumuzda hiçbir şey kalmayacak… Evet Önder’in golü elle atılmış olabilir ama maçın esprisi Veysel’in golünden sonra Volkan’ın itirazıydı bana kalırsa… Hakeme koşuşu gözümün önünden gitmiyor…