Karar yazarı Elif Çakır, "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 51.4 "evet" oyuyla kabul edilmesiyle ilgili olarak "Milletin hakikaten bir sağduyusu var. Olanca propaganda, ötekileştirme diline; kullanılan bütün dini söylemlere, hatta 'evet' farzdır fetvasına rağmen bulunduğu tercih, siyasetçilere rağmen sağduyulu davrandığını gösteriyor. Bakınız öyle bir sağduyu ki Hayrettin Karaman’ın 'evet' farzdır fetvasının bir etkisinin olmadığı görüldü" dedi.
Görüşleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından da dikkate alınan Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman, 16 Nisan'da yapılan halk oylaması öncesi kaleme aldığı yazısında "Bizi hedefe yaklaştıracak olan bir adımı daha 'Evet' diyerek atmak, 'farz olanı tamamlayan ve ona yaklaştıran her fiil farzdır' kuralının çerçevesine dahildir" demişti.
Elif Çakır'ın "Bundan sonrası hayırlara vesile olsun" başlığıyla yayımlanan (19 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Öncelikli olarak sandıktan çıkan sonuç ülkemizde hayırlara vesile olsun.
Pazar günü yapılan “sistem değişikliği” oylamasına katılım muazzamdı, 46 milyon seçmen sandığa gitti, çünkü bu “genel” ya da “yerel” olarak “ülkenin iktidarına kim gelsin” türündeki herhangi bir oylama değildi.
Dolayısıyla sandığa giden seçmenin bir kısmı, beş yıl sonra “biz bunu beğenmedik” aslında “parlamenter sistem” daha iyiymiş deme lüksünün olmadığının bilinciyle, bir kısmı da sevdiği lider ve yakınlık duyduğu partinin tercihine bakarak oyunu kullandı.
Sonuç: “Evet”in liderliğini yapan AK Parti ve MHPnin sayısal üstünlüğünün yanısıra, olağanüstü imkanlarla yürüttükleri kampanyaya ve yine sahip oldukları bütün propaganda araçlarına rağmen “evet” sandıktan burun farkıyla çıktı.
***
Referandum sonuçları toplumda bir tartışmaya vesile olurken AK Parti ve MHP açısından da bir iç muhasebeyi beraberinde getirdi.
Önce tartışmalı duruma bakalım:
Sandık sonucu hukuken meşru mudur? Meşrudur. Ancak bir şey var. Bu ülkede her şey tartışılsa bile, zaman zaman bazı devlet kurumlarından kuşku duyulsa dahi, Yüksek Seçim Kurulu güvenirliğinden şüphe duyulmayan bir kurumdu. Pazar günkü “mühürsüz” kullanılan oy iddialarına ve ortalıkta dolaşan vahim görüntülere, kendilerine yöneltilen iddialara cevap vermekten kaçınan YSK’nın kendi itibarına zarar verdiğini söylemeliyim.
Çünkü bu herhangi bir seçim değil. Ülke sistem değişikliği oylamasına gitti. Buradan geriye dönüş yok. Bütün vatandaşların önünde saygı ile eğileceği Anayasasının oylamasına halel getirilmesine mahal verilmemesi gerekir.
Dolayısıyla AK Parti hükümeti ve YSK, toplumu tatmin edecek cevaplar vermediği sürece, hukuken sandıktan çıkan sonuç meşru sayılsa da siyaseten tartışmalı sayılacaktır.
AK Parti hükümetinin, sistem değişikliğini gündeme getiren MHP’nin ve YSK’nın bu tartışmalara son verecek tatminkar bir açıklama yapması gerekmektedir.
Şimdi AK Parti ve MHP açısından iç muhasebeye bakalım:
Biliyorsunuz 1 Kasım 2015 genel seçim sonuçlarına göre AK Parti’nin yüzde 50, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ise yüzde 12 oy oranı vardı. AK Parti ve MHP’nin toplam oy oranı yüzde 62.
Bu durumda “evet”i sahiplenen AK Parti ve MHP’nin, sahip oldukları oy oranı ile seçim yarışına neredeyse üç sıfır avantajla başladıkları muhakkak.
Ancak sandıktan böylesi bir oran çıkmadı. Ortada ciddi bir fire var. Peki, bu fireyi hangi parti verdi? AK Parti mi? MHP mi?
Meral Akşener, Ümit Özdağ ve Sinan Oğan”ın “hayır” tarafında yer alması ve MHP’nin kalesi sayılan illerde “hayır”ın önde olması bütün dikkatleri doğal olarak Devlet Bahçeli’nin üzerine çekti.
MHP lideri Devlet Bahçeli, dün partisinin grup toplantısında, kamuoyunda haklı olarak tartışılan bu duruma biraz tuhaf tepki gösterdi:
“YSK”ya çağrımız vardır. Tüm sandıklarda MHP’ye oy veren vatandaşlarımızın hangi oyu verdiğini göstermelidir. Oy mu kazandık oy mu kaybettik bilinmelidir.
Sayın Bahçeli öncelikli olarak şu bir hakikat ki, YSK bir cevap verecekse öncelikli olarak yanıtlaması gereken daha mühim sorular var. Başı şu sıralar hiç olmadığı kadar ağrır vaziyette!
İkincisi sizin de söylediğiniz gibi elbette kimin hangi partiden olduğunu, kimin “evet” veya “hayır” dediğini tespit eden bir mekanizma, bir sihirli değnek ne YSK’da ne de başka yerlerde yok.
Dahası Sayın Bahçeli, üzülerek söylemeliyim ki böylesi bir “mekanizmanın” geliştirilmesine imkan da yok. Böylesi bir “mekanizma” olsa olsa, George Orwell’in hikayesi distopik bir dünyada geçen, okurunu “umut” ve “korku” arasında bir yolculuğa çıkarttığı o meşhur “Bin dokuz yüz seksen dört” romanında olabilir.
Değilse, ülkenin son 3 yıldır içinden geçtiği hassas süreçte zaten yeterince korku bulutları esiyorken, dahası toplumun yeterince panik olduğu bir ortamda böylesi söylemin “sihirli değnek” gibi şirin bir sözle -velev ki dikkatleri başka tarafa yöneltmek için- dahi olsa şık olmadığını söylemem gerekiyor.
***
Şu bir hakikat? Milletin hakikaten bir sağduyusu var. Olanca propaganda, ötekileştirme diline; kullanılan bütün dini söylemlere, hatta “evet” farzdır fetvasına rağmen bulunduğu tercih, siyasetçilere rağmen sağduyulu davrandığını gösteriyor.
Bakınız öyle bir sağduyu ki Hayrettin Karaman’ın “evet” farzdır fetvasının bir etkisinin olmadığı görüldü.
Millet bir destek verdi ancak milletin bir de şerh koyduğu muhakkak. AK Parti ile MHP’nin bir masa etrafında oturup bir muhasebe yapması ve kendilerine şu soruları sormaları gerekiyor:
“Eğer paketi anlatsaydık. Bu kadar kategorize etmeseydik. Daha kapsayıcı, daha kuşatıcı bir dil kullansaydık. ‘Evet’ diyen de ‘hayır’ diyen de bizimdir denilseydi. Mesele vatan hainliğine getirilmeseydi. Toplum bu kadar gerilmeseydi. Yollardan, köprülerden bahsetmek yerine bu sistemin artılarını anlatsaydık. Sonuç daha farklı olmaz mıydı? Burun farkıyla değil de daha geniş kitlelerin oyunu almak mümkün değil miydi?”
Sahi daha iyi olmaz mıydı?