Gündem

Elif Çakır: AK Parti, Erbakan Hoca’nın rüyasına sahip çıksaydı...

Abdullah Gül, "Mezhep çatışmalarının bugün İslam dünyasında yaşanıyor olması hepimiz için züldür" demişti

16 Haziran 2017 14:23

Karar yazarı Elif Çakır, Saadet Partisi tarafından verilen iftar yemeğine katılan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün “Kendi evimizin içini düzene koyamamışız, kendi yanlışlarımızı düzeltememişiz, komşularımız arasındaki meseleleri oturarak konuşarak halledememişiz, silahlı çatışma sürecine kadar getirmişiz süreci" ifadesini aktararak "AK Parti, Erbakan Hoca’nın rüyasına sahip çıksaydı, İslam dünyasını arkasına almış bir hükümet, AB masasında daha güçlü olur muydu?" dedi.

Elif Çakır'ın "Erbakan Hoca'nın rüyası gerçekleşmiş olsaydı..." başlığıyla yayımlanan (16 Haziran 2017) yazısı şöyle:

D- 8. Gelişmekte olan 8 İslam ülkesi; Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya.

Ve D-8  Rahmetli Erbakan Hoca’nın büyük rüyası. Kim bilir, 15 Haziran 1997 tarihinde, o gün, Çırağan Sarayı’nda resmi olarak D-8’in ilan edildiğinde Erbakan Hoca’nın kaç yıllık rüyası gerçekleşmiş oluyordu. Şöyle düşünmüş müydü acaba:  “Bugünü gördüm, bu ülkeleri bir araya getirdim, bir misyon, bir vizyon ortaya koyulmasına öncülük ettim, artık gam yemem, gözlerim açık gitmez.”

20 yıl önce, 8 üye ülkenin başbakanlarının, devlet başkanlarının yer aldığı, Çırağan Sarayı’nın balkonunda çektirilen ‘D-8 aile fotoğrafına’ bakıyorum da... Rahmetli Erbakan’ın yüzünde hiçbir mutsuzluk, gerginlik, endişe, belirsizlik yok. Bilakis oldukça ‘yegane görevini tamamlamış bir adamın’ rahat bir yüz ifadesi var. (Bulun fotoğrafı ve bakın)

Oysa. Türkiye’nin kaostan geçtiği yıllardı. Zira o fotoğraf çektirildikten 3 gün sonra Erbakan Hoca ‘Başbakanlık’tan istifa etti ve böylece Refah-Yol hükümeti de sonlanmış oldu.

O günler. Ankara’da siyaset için belirsizliğin hakim olduğu günler. Türkiye’nin nasıl bir geceye uyuyacağının da nasıl bir sabaha uyanacağının da bilinmediği bir süreç. Medyanın Ankara ayağı DYP kanadında ‘çatlak’, hükümetteki DYP’li bakanlarda ‘istifa’ haberlerini geçerken, İstanbul medyası D-8  üyesi ülkelerin imzaladıkları İstanbul Anlaşması’nı ve maddelerini haber geçiyorlardı.

En büyük belirsizlik hiç kuşkusuz Refah –Yol hükümetinin  Başbakanı Erbakan Hoca içindi. Bu kadar siyasi kargaşa ve belirsizlik içerisinde bir Başbakan nasıl oluyordu da!... Değil mi?

Erbakan, özetle “Hep böyle olur, böyle hareketler tam da böyle zamanlarda çıkar”  diyerek bu durumu sakin sakin şöyle anlatıyordu:

“Birleşmiş Milletler ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı ne zaman ve hangi şartlar altında ve sonrasında kuruldu. 2’inci Dünya Savaşı sonrasında uzun süre yaşanan soğuk harp dönemine, ve 1989 yılında SSCB’nin dağılması sürecine bir bakın. Şimdi, nereden bakılırsa bakılsın yeni bir dünyanın kurulması vakti gelmiştir. D-8’leri oluşturan ülkelerin toplam nüfusu 800 milyonun üzerinde. Bu ülkelerin toplanarak ‘harp değil barış, gerginlik ve kavga değil diyalog ve kardeşlik, çifte standart değil adalet, sömürü değil işbirliği, tekebbür değil eşitlik ilkesi ve demokrasi ve insan hakları’ ilkelerini esas alarak, güçlerini birleştirerek,  yeni bir dünya kurmak için yola çıkmalarının vakti gelmiştir. Bu ülkelerin kültürlerinin ortak noktası da ‘kaba kuvveti değil, hakkı üstün tutmak’ olacaktır.” (12 Haziran 1997, D-8 Sanat Şöleni Açılış Töreni)

***

Ve gelelim evvelsi güne. Saadet Partisi’nin ev sahipliğinde, kurulduğu ve ilan edildiği yerde, Çırağan Sarayı’nda 20. Yıldönümü toplantısı vardı.

Çırağan Sarayı’ndaki yıldönümü toplantısına D-8’nin kurulmasında en az Erbakan Hoca kadar emeği geçmiş, büyümesine, gelişmesine, doğmasına emek vermiş 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’de davetliydi.

Gül’ün şu sözlerini aktarmak isterim:

“Erbakan Hocamızın böyle bir inisiyatifi alıp böyle  İslam ülkelerini bir araya getirip bu kuruluşu gerçekleştirmesinin amacı İslam ülkeleri arasında daha iyi bir dayanışma ve işbirliği olmasını sağlamaktı. Bunun gerçekleştirilmesinin çalışmaları için de beni görevlendirmişti. Endonezya’dan İran’a kadar birçok ülkede toplantılar yaparak, teknik ve siyasi çalışmalar yaparak bu kuruluşun oluşmasını sağladık.

Bizim D-8’i kurduğumuzda 1997 yılında İslam dünyasının en önemli sorunu neydi diye sorduğumuzda bir tek sorunu vardı: Filistin sorunu. Ki o yıl Filistin işgalinin 20’inci yılıydı. Bugün Filistin sorunu İslam dünyasının sorunları arasında en alt sıralara düşmüş durumda.

4 İslam ülkesinde iç savaş var. Bu ülkelerden bazılarının neredeyse bel kemikleri kırılmış durumda. İşgal nedeniyle değil tam tersine bölge içindeki Müslümanların Müslümanlarla çatışması neticesinde göçler var.

İslam ülkelerinde yaşanan iç savaşlar, mezhep çatışmaları yetmiyormuş gibi bugün Ramazan ayında Körfez ülkelerinde yaşanan çok büyük gerginlik düşündürücü. Dün aynı masada oturanlar bugün birbirine ambargo uygulayacak raddeye gelmeleri düşündürücü.”

“Netice almak için diplomasinin, siyasetin tüm araçlarını temel unsurlarını dikkatlice kullanmamız gerekiyor.

“Kendi evimizin içini düzene koyamamışız, kendi yanlışlarımızı düzeltememişiz, komşularımız arasındaki meseleleri oturarak konuşarak halledememişiz, silahlı çatışma sürecine kadar getirmişiz süreci.” 
“Avrupa’nın 500 sene önce yaşadığı mezhep çatışmalarının bugün İslam dünyasında yaşanıyor olması hepimiz için züldür.”

Abdullah Gül’ün özetle söyledikleri bunlar.

***

20 yıl önce İslam dünyasının tek sorunu iken bugün Filistin sorununu en alt sıralara düşürecek kadar problemlerin çoğalması. Düşündürücü.

Ayrıca düşünüyorum da... AK Parti, Erbakan Hoca’nın rüyasına sahip çıksaydı, İslam dünyasını arkasına almış bir hükümet, AB masasında daha güçlü olur muydu? Ne dersiniz? Sadece aklıma geldi.