Gündem

'Eleştiriye evet, ama suç üretmeye hayır'

Gazetecilikte her türlü eleştirinin yapılabileceğini belirten Ergenekon tutuklusu yazar Balbay, 'Ancak bunu suç üretme konusu haline getirmek tehlikeli' dedi

14 Mayıs 2009 03:00

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci yazar Mustafa Balbay, gazetecilikte her türlü eleştirinin yapılabileceğini, ancak bunu suç üretme konusu haline getirmenin çok tehlikeli olduğunu belirtti.

Balbay, Cumhuriyet gazetesinde bugün (14 Mayıs 2009) yayımlanan yazısında, "Her gazetecinin bir yazış biçimi, bu mesleği yapış biçimi vardır. Eğer bu biçim sorgulanırsa, kimse kimsenin yöntemini onaylamaz. Bu noktada her türlü eleştiriye evet. Haber kaynaklarıyla yakınlık-uzaklık, haberlerin-yorumların içeriği-hedefi, her şeyi eleştiri konusu olabilir. Ancak bunu “suç üretme” konusu haline getirmek çok tehlikelidir. O zaman gazetenin kaderi bambaşka kişilerin eline geçecektir. Böyle bir şeye alkış tutmak, en hafif anlatımla gazeteciliğin sınırlarının çizimini başkalarına teslim etmek anlamına gelir" dedi. 

Balbay, köşesinde şunları yazdı: 

Gazetecilik Etiği

Avrupa kütüphanelerinde yapılan bir araştırmada medyaya ilişkin kitapların, en çok şu konuya ait olduğu ortaya çıkmış:
Medya ve etik!
Konu sık sık ülkemizde de gündeme geliyor. Ne zaman Türkiye’yi sarsan bir olay meydana gelse, bunun hemen yanında şu da tartışılıyor:
Medyanın o haberi işleyiş biçimi...

Neden?

Çünkü medyanın “ortak değerleri” oluşturulamadı, oluşturulmaya çalışılsa da yaşama geçirilemedi...
Örneğin “etik” sözcüğünün tarifini bile herkes kendine göre yapacaktır.
Genel bir anlatımla medya ve etik, üç ana kolda sütuna yatırılabilir:

1- Mesleki etik.
2- Kurumsal etik.
3- Bireysel etik.

Mesleki olarak ortak bir değerler bütününün, etiğin oluşması, gazetecilik örgütlerinin başlıca hedefi. Ancak medyadaki dağınıklık buna izin verecek gibi görünmüyor.
Kurumsal olarak tek tek yayın organlarının kendi içinde yayın ilkeleri, etik değerler oluşturması da uzun ömürlü olmuyor. Yayın organının sahipliğini doğrudan ilgilendiren bir gelişme her şeyin önüne geçiyor.

Geriye bireysel etik kalıyor. Yani gazetecinin kendi değerlerini oluşturması, bunlardan ödün vermemesi... Sayıları çok az da olsa bu tür meslektaşlarımızın olması, her şeye karşın umudu diri tutuyor.

Mektupta peşrev olmaz... Girişi uzun tuttum ama, yukarıdaki üç şıkkın da vicdanına söylemek istediğim şeyler var...

1- Benim şahsımda yargılanmakta olan bir gazeteci değil, gazetecilik. Bir gazetecinin arşivine el koyup, onu istenilen biçime sokup buradan suç üretmek başka bir anlam taşımaz.

2- Eğer mesleğimizde, “benim görüşümde olmayan gazeteciye her türlü suç yüklenebilir, yorumun haberi de benden” anlayışı öne çıkarsa ne olur? Her gazetecinin başına, her an, her türlü hukuksal sorun gelebilir. Bu sorunun ne kadarı hukuk içinde ne kadarı dışında olur, onu da kimse kestiremez.

3- Her gazetecinin bir yazış biçimi, bu mesleği yapış biçimi vardır. Eğer bu biçim sorgulanırsa, kimse kimsenin yöntemini onaylamaz. Bu noktada her türlü eleştiriye evet. Haber kaynaklarıyla yakınlık-uzaklık, haberlerin-yorumların içeriği-hedefi, her şeyi eleştiri konusu olabilir. Ancak bunu “suç üretme” konusu haline getirmek çok tehlikelidir. O zaman gazetenin kaderi bambaşka kişilerin eline geçecektir. Böyle bir şeye alkış tutmak, en hafif anlatımla gazeteciliğin sınırlarının çizimini başkalarına teslim etmek anlamına gelir.

4- Voltaire’in, “Düşüncelerine katılmıyorum ama, düşüncelerini özgürce ifade etmen için canımı bile veririm” sözünü neredeyse tam tersine dönüştürmek üzereyiz.

“Düşüncelerine katılmıyorum, o halde canın çıksın.”
Biz gazeteciler Voltaire’in evrenselleşmiş sözünün hakkını vermeyeceğiz de kim verecek?

5- Eğer bir gazetecinin kalemine silah, arşivine de mühimmat gözüyle bakılırsa, kaç meslektaşımız dışarıda kalır?

6- Yeniden altını çizmek isterim; her türlü mesleki eleştiriye ‘evet’, düşünsel çatışmaya evet... Mesleğimizin tarihi yazar atışmaları, çatışmalarıyla dolu değil mi? Ancak gazetecilik mesleğinden suç üretilmeye çalışıldığında buna tüm medyanın, medya kuruluşlarının, gazetecilerin karşı durması gerekir. Bunu yaparken tabii ki ilk özen gösterilmesi gereken değer şudur:

Hukukun üstünlüğü!

Elbette gazeteci de yargılanır. Herhangi bir ayrıcalığı olamaz. Ancak gazeteciye “yazılarında, haberlerinde hükümeti devirmeye çalıştın” denirse işin şekli değişir. Bir milletvekili için “kürsü” neyse, gazeteci için “sütun” odur. Böyle bakılması gerekir.

Yukarıda sıraladıklarımın “gazetecilik etiği” taslak denemesi olarak algılanmasını dilerim.
Gazeteciler birbirlerine karşı özensiz olursa, topluma ne verebilir?