Nairobi'de 72 kişinin öldüğü kanlı işgal eylemini gerçekleştiren El Şebab, küçük bir grup iken nasıl dünya çapında bir tehdit haline geldi?
Deutsche Welle'den Adrian Kriesch ve Başak Demir'in haberine göre, Somali’de neredeyse 20 yıldır süren iç savaş, artık günlük hayatın bir parçası haline geldi. 1991 yılında diktatör Siad Barre’nin devrilmesinin ardından, ülkenin genelinde derebeyler arasında güç mücadelesi başladı. Bu çatışmalarda binlerce insan hayatını kaybetti. O günden bu yana ülkenin tamamını kontrol eden bir hükümet kurulamadı. Bozulan düzenin yeniden sağlanması amacıyla yapılan ilk BM müdahalesi başarısız oldu ve BM barış gücü 1995 yılında ülkeden çekildi.
El Şebab'ın yıldızı nasıl parladı?
Çoğunluğu Müslüman olan ülkenin güneyindeki Somalililer, normal bir yaşam umudunu, otoriter güçlerde aradılar. Böylece, yerel düzeyde kurulan şeriat mahkemeleri, uzun bir süreden sonra yeniden düzeni sağlamaya başladı. Bu mahkemeleri, çatısı altında birleştiren İslamî Mahkemeler Birliği (ICU), başkent Mogadişu’yu savaşçı derebeylerinden kurtardı ve 2006 yılında yönetimi ele geçirdi. Ancak İslamî Mahkemeler Birliği’nin radikal bir kesiminin Etiyopya'ya bağlı Ogaden bölgesini ele geçirme tehdidi üzerine Etiyopya, ABD'nin desteğiyle bir askerî operasyon düzenleyerek örgüt üyelerini püskürtmeyi başardı. Ancak ülkeye yapılan bu ikinci müdahale, Somali halkı arasında hoşnutsuzluk yarattı.
Alman Max Planck Enstitüsü’nden Somali uzmanı Markus Höhne, ufak radikal bir grup olan El Şebab örgütünün işte tam da böyle bir anda müdahaleye direnerek, halk arasında popüler hale geldiğini kaydediyor. Höhne, "Yani aslında terörle mücadele, terörü güçlendirdi. Tabii ki bunun temelleri daha öncesinden atılmıştı. ABD’liler ve Etiyopyalılar tarafından değil. Ama bu küçük radikal grupların itibarının bu derece artmasında, Somali’de tamamen yanlış bir şekilde yürütülen terörle mücadelenin önemli payı var" diye konuşuyor.
"El Kaide'nin kontrolünde"
Etiyopya birlikleri 2009 yılında ülkeden çekildi. Ama El Şebab milisleri ile yeni kurulan geçiş hükümeti arasındaki silahlı mücadele devam etti. İşte o zaman halk, El Şebab örgütünün homojen bir grup olmadığını ve birçok farklı yüzü olduğunu anladı. Örgütün radikal bölümü, kendi halkına karşı saldırılar düzenliyor, keyfî yorumlanan bir şeriat anlayışını zalimce hayata geçiriyordu. Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’daki Güvenlik Enstitüsü’nden uzman Mehari Maru örgüte dair şunları kaydediyor: "El Şebab’ın diğer kesimi ise radikalleri izledi. Çünkü radikaller o sırada düzen, kanun, barış ve istikrarı sağlayabilen tek seçenekti. Bu kesim daha sonra örgütü terk etti. Geriye kalanlar yurtdışıyla bağlantı halinde. El Kaide’den ilham alıyor ve El Kaide tarafından kontrol ediliyorlar."
Ajans haberlerine göre Amerikan Adalet Bakanlığı'nda, El Şebab örgütünün 2007 yılından bu yana ABD’de eleman yetiştirdiği bilgisi bulunuyor. Kenya polisi de 2012 yılında El Şebab ile bağlantısı olan bir Alman ile ilgili soruşturma başlatmıştı. Güvenlik uzmanı Mehati Maru, örgüte malî desteğin ise daha ziyade Ortadoğu'dan geldiğini belirtiyor. Maru, "Bunlar çok güçlü bir şekilde ideolojik düşünen, çok parası olan bireyler. Afrika Boynuzu'nda silahları ise paranız olduğu sürece her yerden temin edebilirsiniz" diye konuşuyor.
Küresel bir tehdit
Ancak El Şebab, 2011 yılında Somali’de güç kaybetti. Kenya hükümeti yabancıların kaçırılmasından sorumlu tutulan örgüte karşı savaş ilan etti, El Şebab saldırılarla karşılık verdi. Markus Höhne bu saldırıların Nairobi’deki alışveriş merkezindeki işgal eylemi ile doruk noktasına ulaştığını belirtiyor. Höhne "El Şebab içerisinde yeni bir akım oluştu. Bunlar, Somali’nin aslında pek de önemli olmadığını düşünüyor. Zira asıl amaç küresel bir cihat. Ve belli ki bu grup, son aylarda örgüt içerisinde sözünü geçirmeyi başardı. Bu açıdan El Şebab mağlup edilmedi aksine hiç olmadığı kadar tehlikeli hale geldi" diye konuşuyor.
Mehari Maru ise farklı görüşte. Ona göre El Şebab eskiye oranla zayıfladı. Birkaç yıl önce Somali’nin büyük bir kısmını kontrol eden örgütün, artık sadece münferit saldırılara odaklandığına dikkat çeken Maru, diğer yandan El Şebab'ın radikal İslamcı ideolojisinin artık sınır tanımadığı ve dünya çapında bir tehdit haline geldiği uyarısında bulunuyor.