Tam 171 gündür Suriye'nin kuzeyinde süren Fırat Kalkanı Harekâtı'nda 60'dan fazla Türk askeri hayatını kaybetti.
Sınırdan 30 kilometre uzaklıktaki El Bab kasabasında Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütüne karşı zorlu bir mücadele veriliyor.
Dün gündüz saatlerinde El Bab'da 5 askerin öldüğü haberi henüz yeni duyulmaya başlanmışken, öğleden sonra da Rus uçakları tarafından düzenlenen hava saldırısında 3 Türk askerinin yaşamını yitirdiği açıklandı.
Türkiye, saldırının "kazaen" düzenlendiğini duyurdu. Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, vurulacak noktanın koordinatlarının Türkiye tarafından verildiğini söyledi.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) bugün yapılan açıklamada ise Peskov'un sözlerinin "yanlış bir algıya sebep olabileceği" belirtildi. Açıklamada, "09 Şubat 2017 tarihinde uçakla vurulan unsurlarımız takriben 10 günden beri aynı noktada bulunmaktadır" denildi.
TSK: Rus uçağı kazaen Türk askerlerini vurdu, 3 şehitTSK'dan Rusya'ya yanıt: Vurulan unsurlarımız 10 gündür aynı noktadaFırat Kalkanı'nda en zorlu cephe: El BabGüvenlik uzmanları, 'nin El Bab'daki operasyonla ilgili sorularını yanıtladı.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, hem Balyoz ve Ergenekon süreçlerine hem de 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ruh haline atıfta bulunuyor.
Ağar, "Türkiye'nin bunu çok zor koşullarda yaptığını kabul etmek gerekiyor. Hem personelle ilgili yaşanan hassasiyetler var. Hem de moral değerlerle ilgili hassasiyetler var. Bununla birlikte yapılan çok başarılı operasyonlar var" diyor.
Peki Türkiye'nin El Bab'da verdiği kayıplar neden arttı?
Abdullah Ağar önce bölgenin coğrafi yapısıyla ilgili detayları aktarıyor:
"El Bab ve etrafındaki köyler birleşmiş gibi. Evler bahçeli ve duvarlarla çevreli. Bunların hepsi iç içe geçmiş. Tarlalar, zeytinlikler, bademlik var. Düz bir alan."
Abdullah Ağar'ın bu söyledikleri operasyonu zorlaştıran unsurları işaret etmesi açından da önemli. Ağar bu durumu şöyle açıklıyor:
"Askeri açıdan zorluğu şurada: IŞİD, Bab'da çok ciddi bir tahkimat yaptı ve çok ciddi bir tünel ve kanal ağı var. Bir de bombalar var. Bizimkiler her ileri hamle yaptığında bir karşı hamle ile karşılaştılar. Bunu da bombalı araçlarla yaptılar, canlı bombalarla yaptılar. Ellerinde de ağır silah var. Zırhlı unsurlara karşı çok ciddi saldırılar oldu."
Bir diğer güvenlik uzmanı Metin Gürcan ise El Bab'ın zorluklarını aşağıdaki dört madde ile açıklıyor:
"Birincisi, düzenlenen intihar saldırıları. Bu intihar saldırıları şehrin etrafında sizin toparlanma alanlarınızı, üs bölgelerinizi, düzeninizi bozuyor ve psikolojik korku etkisi yaratıyor. Bu çok önemli bir şey. Zırhlı birlik harekatı yeniden toparlanmaya ihtiyaç duyar. Sürekli lojistik destek çekmesi lazım. İntihar saldırılarıyla bunu bozuyor.
"İkincisi, şehre girmeye çalıştığınızda doğrudan yaya olarak giremiyorsunuz. Anti tank füzeleriyle, zırhlı araçları çok kolay püskürtebiliyor.
"Üçüncüsü, tünel savaşları. IŞİD Bab'ın altını gergef gibi işlemiş. Siz hedef tespiti yapmaya çalışıyorsunuz. Ama tüneller sayesinde görünmeden çok ciddi kuvvet kaydırabiliyor. Bir sokağın başından anti-tank füzesini ateşliyor. Adama yoğunlaşıyorsunuz ama o size farklı bir yerden ateş açıyor. Bu sayede istediği anda kuvvet toplayıp kaçabiliyor.
"Dördüncüsü ise insansız hava araçları. İnsansız hava araçlarıyla IŞİD sağlam keşif ve gözetleme yapıyor. Sizin toparlanma faaliyetlerinizi takip ediyor. Bir sonraki hamlenizi kestiriyor ve savunmasını değiştiriyor.
Türkiye, özellikle ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerini sık sık IŞİD'e karşı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte verdiği mücadelede Ankara'yı yalnız bırakmakla suçluyor.
Abdullah Ağar, ABD'nin Suriye'nin başka bölgelerinde IŞİD'e karşı "fil silahı ile karınca avlamak" diye eleştirdiği şekilde saldırdığını ancak El Bab'daki "hedef bolluğuna" rağmen Türkiye'ye destek olmadığını söylüyor.
Ağar Rusya'nın konumu ile ilgili olarak ise "Rusya destek vermedi demek doğru olmaz ama göstermelik destek verdi diyebiliriz" diyor.
Gürcan ise iki noktaya dikkat çekiyor. Birincisi, El Bab'ı ve elbette Suriye'yi şekillendiren aktörlerin Rusya ve ABD olduğu; ikincisi ise iki ülke arasındaki üst düzey görüşmelere Türkiye'nin dahil olamadığı.
Metin Gürcan iki gücü "fil" olarak niteliyor. Suriye'yi; Türkiye, İran ve Esad'ı"kediler" olarak tarif ettiği metaforla açıklıyor:
"Temel olay iki filin kendi aralarındaki görüşmeler. Orada biz yokuz. Türkiye bir kedi. O güç hiyerarşisinde olay şu: Suriye'yi ben loş ve dar bir züccaciye dükkanına benzetiyorum. Bu dükkanın içinde iki tane fil var. Birisi ABD, diğeri Rusya. Siz de kedisiniz. İran da bir kedi. Esad da. İsterseniz güçlü ister çelimsiz olun, sonuçta kedisiniz. Yukarıda toplam sekiz ayak, aşağıda da yakalayacağınız bir fare var."
Türkiye'nin sınırlarının güneyinde, Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt koridorunun oluşmasını engellemek ve IŞİD'in Türkiye sınırı ile bağını kesmek için başlattığı Fırat Kalkanı Harekâtı için daha net bir hedef konulmamış ve dolayısıyla çıkış planı en azından kamuoyuna duyurulmamıştı.
Gürcan, fil, kedi ve fare metaforundan hareketle devam ediyor ve Türkiye'nin Suriye'deki durumunu şöyle yorumluyor:
"Şimdi soru şu: Türkiye olarak fare ve ona kuracağımız kapana mı yoğunlaşmalıyız, yoksa yukarıdaki iki filin sekiz bacağının birinin altında kalmamaya mı? Çünkü şu an filler tepişiyor. Görebildiğim kadarıyla her iki fil de, Türkiye'nin kuyruğuna basıp, loş, dar ve giderek ölümcül hale gelen dükkandan çok da çıkmamızı istemiyorlar. Çünkü günün sonunda Rakka'da ağır işi yapacak zırhlı birlik ihtiyacı var."
Abdullah Ağar ise sahada olan ülkelerin hem açık hem gizli gündemleri olduğuna dikkat çekiyor, Suriye'de her şeyin sahadaki gelişmelerin seyrine göre değiştiğini vurguluyor.