21 Temmuz 2017 22:31
Eğitim-İş Sendikası MEB’in açıkladığı yeni müfredata ilişkin bir değerlendirme yayınladı. Müfredattan “Atatürk ve laikliğe dair tüm konuların çıkarıldığı, diğer dinlerin değil sadece Sünniliğin ve hatta Sünniliğin sadece belli mezheplerinin anlatıldığı” belirtilen açıklamada “Söz konusu müfredat, taslak olmayı bile hak etmeyecek kadar çağdışı ve dini terör örgütleriyle mesafesiz duran bir metindir” değerlendirmesine yer verildi.
Eğitim – İş açıklamasında “Siyasi iktidarın gücünü artırmak için toplumu bölmeye ve mezhepçiliği yükseltmeye dair gayretinin, taslak müfredata aynen yansıması tesadüf değildir. Çocuklarımızın geleceği üzerinden siyasi hesaplar yapmak, herkes için çok büyük bir tehlikedir” denildi.
Eğitim-İş tarafından yapılan açıklama şöyle:
"Eğitim-İş olarak, MEB’in henüz açıkladığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Taslak Müfredatı üzerindeki incelemelerimizde; Atatürk ve laikliğe dair tüm konuların çıkarıldığını, diğer dinlerin değil sadece Sünniliğin ve hatta Sünniliğin sadece belli mezheplerinin anlatıldığını tespit ettik. Diğer inanışlara sahip insanlara, dini farklı yorumlayanlara, inanmayanlara karşı tahammülsüz bir toplumun nasıl yaratılacağının rotası olan bu taslak müfredatın, ‘taslak’ sıfatı taşımasını bile kabul etmiyoruz!
Milli Eğitim Bakanlığı’nın zorunlu tutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine dair açıkladığı taslak müfredat, bugüne kadar ki en mezhepçi ve ümmetçi anlayışa sahip eğitim programıdır.
Bunun bir taslak çalışma olduğu ve önerilerle son şeklini alacağının Bakanlık tarafından vurgulanması da ilerici kamuoyuna bir avuntu olamamaktadır zira yeni müfredatın da nasıl bir “ben yaptım oldu”cu anlayışla hazırlandığı gerçekliği sıcaklığını korumaktadır.
Eğitim-İş olarak, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Taslak Müfredatı’nın öngördüğü konulara ve içeriklerine indiğimizde şu tespitleri yaptık:
Yaşattığı dehşet ve terörle sadece Ortadoğu’ya değil tüm Dünya’ya kabus olmuş IŞİD gerçeği, hayatımızın tam ortasındayken, taslak müfredata “CİHAD” kavramı bir ibadet gibi koyulmuştur. Yani bu uğurda kafa kesen radikal İslamcı örgütlerin varlığına rağmen müfredata göre; cihad, namaz kılmak, oruç tutmak gibi bir İslam şartıdır. Hatta İslam’ın diğer gereklerini yerine getiren bir Müslüman, cihad etmiyorsa ibadetini eksik yapıyordur. Bu anlayışı çocuklarımız ve hatta geleceğimiz için sakıncalı buluyoruz.
Tıpkı seçimli dini derslerin müfredatında olduğu gibi bu dersin de müfredatında laiklik ve cumhuriyet değerleri göz ardı edilmiştir. Oysa müfredatın ve bu dersin amaçlarının en başında yer alması gereken husus laiklik ilkesidir. Zira Milli Eğitim Temel Kanunu emretmektedir. Her ne kadar açıklamalar bölümünde bu kanuna göre ve laiklik ilkesine göre davranıldığı iddia edilse de, müfredatın hazırlanmasında hiçbir biçimde laiklik dikkate alınmamıştır, “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirme niyeti “mezhepçilik” ile pekiştirilmiştir.
Taslak müfredatta 4.sınıf için yer alan ünite adları; Günlük Hayatta Dini İfadeler, Dinle İlgili Temel Kavramlar, Hz. Muhammed’i Tanıyalım, Din ve Temizlik şeklindedir. Bu sınıf düzeyinde Sünnilik dışında hiçbir mezhebe ve inanca yer verilmediği görülmüştür. Bu da dersin, genel olarak din değil, İslam dersi olduğunun tek başına kanıtı olmuş, devletin tüm dinlere ve tüm dinlere sahip yurttaşlarına eşit durması ilkesi çiğnenmiştir.
Günlük Hayatta Dini İfadeler ünitesinde Alevi kurumlarının talebine rağmen; dualarda kullanılan “bismişah” sözünün ve “amin” yerine söylenen “Allah Allah” sözünün ders müfredatına konulmadığı görülmüştür. Yalan yanlış bir Osmanlıcılık övgüsüne her fırsatta sığınan AKP iktidarının emrindeki bakanlık, Yeniçeri yeminlerinde bile yer alan bu ifadeleri, hasır altı etmiştir.
Aynı ünitede; besmele, hamd ve şükür, tekbir, salavat, selam gibi sözcüklerin yanısıra “Kelime – i Tevhid” ve “ Kelime – i Şehadet” kavramları da yer almıştır. Ancak açıklama ve kazanım ksımında Kelime – i Şehadet ve Kelime – i Tevhid’de, Alevi ve Şiilerin söylediği; “Aliyyen veliyyullah” ifadesine değinilmemiş ve bu ifadenin dördüncü sınıf müfredatına alınmadığı görülmüştür. Dördüncü sınıfta bazı duaların müfredata konulduğu görülmekle birlikte hiçbir Alevi Bektaşi duasına / gülbengine yer verilmiyor.
“Hz. Muhammed’i Tanıyalım” adlı ünitede de Sünni anlayış doğrultusunda bir peygamber algısının esas alındığı tespit edilmiştir. Ancak deyim yerindeyse “yasak savma kabilinden” ehlibeyt kavramına yer verildiği ve adeta vitrinlik olsun diye Kevser Suresi’nin Alevi ve Şii yorumundan bahsedildiği Kazanım ve Açıklamalar kısmında göze çarpmaktadır.
Görüleceği üzere dördüncü sınıf müfredatı tamamen Sünni anlayış doğrultusunda hazırlanmıştır. Alevilik Bektaşilik ve Şiilikle ilgili olduğu düşünülen hususlar da özellikle Sünni anlayışın da reddetmediği konulardan seçilmiştir. Yani Sünni bakış açısı burada da hakim unsur olmuştur.
Beşinci sınıflar için öngörülen müfredat içeriği de maalesef aynı koyu Sünni bir bakış açısından ibarettir. Yine yasak savma kabilinden olmak üzere dua konusu işlenirken Alevi Bektaşi dua örneklerine yer verileceği açıklama kısmında belirtilmekle birlikte hiçbir dua örneği açıkça ifade edilmiş değildir.
İlginç olan bir diğer nokta da yer verileceği belirtilen Alevi Bektaşi dua örnekleri de “Kültürümüzde Dua Örnekleri” başlığı altında konu edilmiştir. Sünni anlayış açısından dualar için “kültür” tabiri kullanılmazken, Alevilik ve Bektaşilik için daima kültür ifadesi kullanılmaktadır. Bu da Aleviliğin bir inanç olarak değil de kültürel – folklorik bir unsur olarak görüldüğünün bir göstergesidir. Nitekim Alevilikteki Muharrem Orucu uygulaması da yine “Kültürümüzde Muharrem Orucu ve Aşure” başlığı altında ele alınmıştır. Ne ilginç ki Muharrem orucunun sözde işlendiği ünitenin adı da “Ramazan ve Oruç” adını taşıyor. Yani Muharrem orucu bile Ramazan’la birlikte ele alınıyor. Ayrıca Muharrem orucunun farz değil de nafile bir oruç olduğu açıklamalar kısmında belirtiliyor. Bu ifade tam bir Sünni bakış açısını yansıtmıştır. Zira Muharrem orucu Alevilikte farz hükmündedir. Sünnilikte ise nafiledir.
Tespit edildiği üzere beşinci sınıf müfredatına da Sünni anlayış hakim durumdadır. Gerek dördüncü sınıf gerekse beşinci sınıf müfredatında AİHM kararlarının hiç dikkate alınmadığı görülmüştür.
6.sınıflar için hazırlanan konular ve o konuların ele alınış biçimi de aynı zihniyeti yansıtmaktadır. Nitekim ibadetlerle ilgili ünitede namaz ibadetine yer verilmiş ve bu konuda Şii / Caferi uygulamalara değinilmemiştir. Yalnızca ezandaki bir farklılığa temas edilerek konu geçiştirilmiştir.
İbadet konusunun işlendiği ünitede bir ibadet olarak Alevi Bektaşi cem ibadetlerine hiç değinilmemiş olduğu görülüyor. Yine ifade edelim ki, bu sınıf düzeyinde de AİHM karalarının ve Alevi kurumlarının talepleri hiç dikkate alınmamıştır.
7.sınıflar için taslak müfredatta da benzer tablo vardır. Kader ve Kaza ünitesinde Alevi Bektaşi, Şii ve Mutezile düşüncesi yok sayılmış, yalnızca Sünnilik (Eş’arilik ve Maturudilik ) esas alınmış. Nitekim önceki sınıflarda öğretilmesi istenen “Amentü” duası zaten kader konusundaki Sünni anlayışı yansıtan ifadeleri içermektedir.
İslam Düşüncesinde Yorumlar başlıklı ünitede Alevilik, tasavvufi yorum başlığı altında ve Sünni tarikatlarla birlikte verilerek bir tarikat düzeyine indirgenmiştir. Cem ibadeti için ibadet ifadesi kullanılmamıştır. Semah ibadet olarak belirtilmemiştir. Muharrem ve Hızır oruçları da farz ibadet tanımlamasıyla anlatılmamıştır.
Cemevinden ibadethane olarak bahsedilmeyip sadece “yer” olarak bahsedilmiştir.
8.sınıflarda ise özellikle Din ve Hayat başlıklı ünitede din ve hayat arasındaki ilişki ümmetçi ideoloji doğrultusunda işlenmiştir. Dinin toplum hayatına koyduğu kurallardan bahsedilmektedir. Bu da dine göre şekillenen bir toplumsal yaşamın hedeflendiğini göstermektedir. Laiklik ilkesi çerçevesinde din özel yaşamın konusu iken, burada neredeyse yumuşatılmış bir şeriat yaşantısından bahsedilmiştir.
Hz. Muhammed başlıklı ünitede peygamberimiz sadece Sünni bakış açısıyla ele alınmıştır. Alevi Bektaşi ve Şii peygamber algısı yok farz edilmiştir. Şii hadis kaynaklarına hiç gönderme yapılmamıştır.
Ahiret Hayatı başlıklı ünitede de Alevilikteki eskatolojik duruma hiç değinilmemiştir. Tenasüh, devriye gibi inanışlar yok sayılmıştır.
Anadolu’da İslam başlıklı ünitede, milletimizin İslam anlayışının oluşmasında etkili gönül erenleri başlığı altında, Türklerin İslam’a girişinde etkili olan 12 İmamlardan İmam Ali Rıza’ya hiç değinilmemiştir. İslam’ın Anadolu ve Balkanlarda yayılmasında etkili olan Alevilik ve Bektaşilik müfredatta kendine yer bulamamıştır.
İlk ve ortaokul Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin taslak müfredatında her sınıf düzeyinde namaz sureleri öğretildiği halde Alevi Bektaşi dualarına hiç yer verilmemiştir.
Evvelki programda yer alan Atatürk’ün Laiklik Anlayışı vb. Atatürkçülükle ilgili konular tamamen kaldırılmıştır. Taslak müfredatta laiklikle ilgili hiçbir konu kendine yer bulamamıştır. Oysa Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin temel amaçlarından biri öğrencilere laiklik düşüncesini öğretmektir.
9.sınıflarda ise durum daha vahimdir. İslam’da İbadetler ünitesinde sadece Sünni İslam inancının ibadetlerine yer verilmiş, hatta CİHAD da ibadet olarak müfredata konulmuştur. Bu, IŞİD vb. anlayışların zemin kazanmasına sebep olacak bir yanlış tercihtir.
Bu sınıf düzeyinde de Atatürkçülük ve laiklikle ilgili bütün konular kaldırılmıştır.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ile ilgili AİHM kararları hiç dikkate alınmadığı gibi eski müfredattan da daha koyu bir mezhepçi anlayış müfredata egemen olmuştur.
10.sınıflarda ise mezhepçilik giderek artmıştır. Allah İnsan İlişkisi adlı ünitede Allah inancının ele alınışında Sünni egemen inanç doğrultusunda Müteal Tanrı kavramı esas alınmış, İslam mistisizmindeki ve Alevilikteki Mündemiç Allah Kavramı ise görmezden gelinmiştir. Aslında bütün sınıf düzeylerinde Allah inancı sadece müteal anlayış doğrultusunda işlenmiştir. Bu da müfredatın mezhepçi kimliğini belirginleştiren en önemli unsurlardan biridir.
İslam Düşüncesinde Yorumlar başlığı altında Fıkhi Yorumlar alt başlığında evvelki müfredatta yer alan Caferilik konusu taslak programdan çıkarılmıştır. Caferilik yok sayılmıştır. Her ne kadar açıklamalar bölümünde “Caferilikten de bahsedilecektir” denilse de Caferilik müfredatta bir konu başlığı olarak yer alamamıştır. Aynı şekilde Zeydilik de müfredatta bir konu başlığı olarak bulunmamaktadır.
Selefilik; Sünnilik (Ehli Sünnet) başlığı altında ele alınarak sahiplenilmiş böylece Selefiliğin; Vahhabilik, İhvanı Müslimiyn vb. türevlerine de kapı açılmıştır. Bu da Sünni radikalizmine zemin kazandırma amacını açıkça yansıtmaktadır. Her ne kadar açıklamalar bölümünde Sünni radikal grupların istismar faaliyetlerinin anlatılacağı ve bu grupların Selefilik yorumlarının yanlışlığının vurgulanacağı belirtilse de bunun kağıt üzerinde kalacağı aşikardır. Zira öğretmenler nedeniyle sınıf ortamına tam tersi bir anlayışın egemen olacağı bellidir.
Ayrıca yine bu sınıf düzeyinde de Atatürkçülük ve Laiklikle ilgili evvelki yıllarda yer alan konular müfredattan tümüyle kaldırılmıştır. Fakat bununla birlikte İslam Medeniyeti, İslam Toplumu, İslam ve Hukuk gibi ifadeler müfredatta sıkça yer almaktadır. Bu da laik bir devlet yapısından dini devlete gidiş arzusunu ve ümmet esaslı bir toplum modelinin hedeflendiğini çok net bir biçimde ortaya koymaktadır.
11.sınıflarda da Dünya ve Ahiret adlı ünitede cenaze namazı sadece Sünni mezhebine göre işlenmiştir. Alevilikteki ve Şiilikteki cenaze uygulamaları bir konu başlığı olarak kendine yer bulamamıştır. Açıklamalar bölümünde Alevi Bektaşi kültüründe cenaze uğurlama geleneklerine de değinileceği belirtilse de bununla ilgili bir konu ihdas edilmemiştir. Üstelik Alevilik ve Bektaşilik yine bir inanç olarak değil de “kültür” olarak tanımlanmıştır.
“Kur’an’a Göre Hz. Muhammed” başlıklı ünitede başlıkla uyumlu olmamasına rağmen hadis kaynakları konusu ihdas edilmiş ve üstelik Şii hadis kaynaklarına hiçbir atıf yapılmamıştır. Oysa Sünni hadis kaynakları (Kütübü tis’a) açıkça belirtilmiştir.
Din ve Hayat adlı ünitede İnançla İlgili Felfesi Yaklaşımlar başlığı altında , deizm, ateizm, sekülerizm, agnostisizm gibi felsefi düşünceler, hurafe ve batıl inanışlar konusu ile aynı ünite içinde verilerek öğrencilerin zihninde deist, ateist ve agnostiklere karşı olumsuz bir düşünce inşasına çalışılmış; deist, ateist ve agnostiklere yönelik bir itibar saldırısı yapılmıştır.
Yahudilik ve Hristiyanlık için iki ayrı ünite tahsis edilmiş, böylece AİHM karalarına karşı bir müdafaa zemini yaratılmak istenmiştir.
Bu sınıf düzeyinde de laiklik ve Atatürkçülükle ilgili konular müfredattan kaldırılmıştır.
12. sınıf düzeyinde laiklikle ilgili kısa bir konunun konulduğu görülmüştür. Oysa evvelki müfredatta her sınıf düzeyinde laiklikle ve Atatürkçülükle ilgili ünite seviyesinde konular vardı.
Bu sınıf düzeyinde ilk defa olmak üzere, Türk Ortodoks Kilisesi’ne, Yezidiliğe, Bahailiğe değinilmiş, Hinduizm ve Budizm gibi Uzakdoğu dinlerine geniş yer ayrılmıştır.
Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümeniklik iddiası da müfredata konulmuştur.
Henüz konuların metinleri yayınlanmadığından bu konuların metinlerde nasıl işleneceği belli değildir.
Bu sınıf düzeyinde de Atatürkçülükle ilgili konular kaldırılmıştır.
Tekrar ifade edelim bu müfredat bir taslaktır. Henüz müfredatın kesin ve son hali yayınlanmamıştır. Lakin anlamlı bir değişikliğin olacağını beklemek pek mümkün görünmüyor.
Eğitim - İş olarak değerlendirmemiz:
Eğitim-İş olarak, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Taslak Müfredatı’na dair değerlendirmemiz şöyledir:
Söz konusu müfredat, taslak olmayı bile hak etmeyecek kadar çağdışı ve dini terör örgütleriyle mesafesiz duran bir metindir.
Söz konusu taslak müfredat, MEB’in açıkladığı yeni genel müfredat ile birlikte değerlendirildiğinde, Atatürk’e, onun hatırasına ve yol arkadaşlarına, Cumhuriyet’in değerlerine bir saldırı olduğu açıktır. Bu taslak müfredatta da Atatürk’e ilişkin tüm konuların çıkarılması, içinde Atatürk sevgisi olan çocuklardan cahil/gerici bir toplumun yaratılamayacağının bilinmesinden gelmektedir. Eğitim-İş olarak çocuklarımızla Atatürk’ün, çağdaşlığın, laikliğin, bilimselliğin bağının koparılmasına asla müsaade etmeyeceğiz!
Diğer dinlerin ve inanışların neredeyse yok denecek kadar az tanıtılması, çocukların din ve inançları kavramasında eksikliğe yol açacak bir yönlendirmedir. Bu yolla hem devletin laiklik ilkesi, hem Türkiye’nin imzacısı olduğu uluslararası sözleşmeler, hem de Milli Eğitim Temel Kanunu hiçe sayılmıştır.
Siyasi iktidarın gücünü artırmak için toplumu bölmeye ve mezhepçiliği yükseltmeye dair gayretinin, taslak müfredata aynen yansıması tesadüf değildir. Çocuklarımızın geleceği üzerinden siyasi hesaplar yapmak, herkes için çok büyük bir tehlikedir.
Bu değersiz ve tahammülsüz metni, taslak bile olsa, kamuoyuna sunma cüretini ayıplıyor, daha yaşanabilir, daha çağdaş insanların yaşadığı bir Türkiye için, çocuklarımızın eğitiminin büyük önem arz ettiğini hatırlatıyoruz."
© Tüm hakları saklıdır.