Türkiye’deki hükümet, yargı ve demokrasi tartışmalarına, haftalık İngiliz dergisi The Economist ‘Türkiye’nin AB üyeliğine olası etkileri’ açısından bakıyor.
Ülke içindeki ‘güç mücadelesinin’ Türkiye’nin AB’ye üyelik umutlarını çökertebileceği’ ifadesini kullanan Economist dergisine göre, “yıllar boyu güçlü bir büyüme kaydeden ve siyasi reformlar yapan Türkiye, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘otoriter’ yaklaşımıyla artık ‘geriye doğru gidiyor.”
Derginin, haberlerle ilgili kısa makalelerin toplandığı ‘Charlemagne’ köşesinde yer alan yazıda, yargı makamı üzerindeki denetimini artıran Erdoğan’ın, “Kendi içindeki düşmanın kökünü kuruturken Türkiye’nin AB’ye üyeliğine girme şansını da tehlikeye atıyor” yorumu yapılıyor.
Dergide, yazının içeriği kadar kullanılan karikatür de dikkat çekici.
Peter Schrank’ın imzasını taşıyan karikatürde, Başbakan Erdoğan üzerinde Türk bayrağı olan bir önlükle, üzerinde ‘Demokrasi’ yazan bir döner kebabı paramparça kesiyor ve karşısındaki bir AB yetkilisi de memnuniyetsiz olduğu anlaşılan bir ifadeyle Başbakan Erdoğan’ı izliyor. Mekân olarak İstanbul’un seçildiği arka plandaki cami görüntüsünden belli olan karikatürde, Erdoğan’ın döner kestiği yerde “Erdoğan’ın Döner Kebapçısı” levhası asılı.
'Eskiden olsa tanklar sokaklarda olurdu'
Economist dergisi, Türkiye’nin son bir yıl içinde, ‘protestolara, yolsuzluk skandallarına, polis ve yargının tasfiyesine, dış komplo paranoyasına, ekonomik durgunluğa ve toplumun daha fazla İslamlaşmasına tanıklık ettiğini’ aktarıyor ve ülkenin içinde bulunduğu bu çalkantılı dönem için “Başka bir dönem olsaydı, tanklar şimdi Ankara ve İstanbul sokaklarında olurdu” diyor.
Dergi, bu yorumunu şöyle detaylandırıyor:
“Bu çalkantılı dönemde, Türkiye’nin askerleri hiç şüphesiz başarısız siyasetçileri bir kenara süpürme (daha önce dört defa yaptıkları gibi) hevesinde olurdu. Generallerin kışlalarında, çoğu durumda hapishanede, olmaları demokratik ilerlemenin bir işaretidir. Ama güçlü bir büyüme ve siyasi reform kaydedilen yılların ardından Türkiye, partisi AKP’nin 2002 Kasım ayından beri iktidarda olan Başbakan.
Recep Tayyip Erdoğan’ın otoriter esintileriyle geriye doğru gidiyor.”Başbakan Erdoğan’ın yolsuzluk soruşturmaları için yaptığı ‘demokrasiye geçmişteki tüm darbelerden daha ağır bir saldırı olduğu’ yorumunu aktaran dergi, bu sözler için “Aslında, daha önce demir parmaklıklar ardına koyduğu aynı generaller için ‘rızasını gösteren bir açılım’ yapıyor” diyor.
Dergi, Erdoğan’ın artık düşmanının eski müttefiki Fethullah Gülen olduğunu ve Gülen destekçilerinin de polis ve yargıya sızdığına inanıldığını belirtiyor. Economist, yüzlerce polisin ve savcının görev yerlerinin değiştirilmesini de ‘Erdoğan’ın yargı üzerinde daha geniş denetime sahip olmak için yasal el koyması’ olarak yorumluyor.
'AB müzakereleri askıya alınabilir'
Başbakan’ın yargı üzerindeki kontrolünü de AB üyeliğine şu sözlerle bağlıyor:
“Fakat Erdoğan, içerideki düşmanın kökünü kurutma arayışı içindeyken, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olma şansına zarar verme tehlikesi yaratıyor.” Türkiye’nin 2005 yılında AB’ye üyelik sürecinin hızlandığını fakat daha sonra yavaşladığını hatırlatan dergi şöyle devam diyor:
“Üst düzey yetkililer şifreli uyarılarında, Türkiye’nin ‘ya batır ya çıkar’ sınavıyla karşı karşıya olduğunu, Erdoğan’ın yaptığı yasal değişikliklerin, yargı bağımsızlığını ciddi olarak baltalaması durumunda AB’nin müzakereleri askıya alabileceğini söylüyorlar.” Economist, AB’ye üyelik için adayların uyması beklenen Kopenhag kriterlerinden birinin “demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasının güvence altına alan kurumların varlığı” ilkesi olduğunu hatırlatıp AB bürokratlarının Türkiye’nin üyeliğinin askıya alınması olasılığını “Nükleer seçecek” olarak gördüğünü söylüyor. “Nükleer seçenek” ifadesi ABD siyasetinde, Senato’da bir yasa için yapılan oylamada, yasanın geçmesi için belirli bir oranda çoğunluğun gerektirdiği kararların yalnızca salt çoğunluk sağlanarak yasalaşması yönündeki değişiklik anlamına geliyor.
'Yeni Osmanlıcı dış politika dağıldı'
Economist dergisi, yasal düzenlemelerdeki değişiklik için şöyle diyor:
“Belki de Erdoğan yeni yasayı geri çekecek, değiştirecek, belki de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yasayı reddedecek. AB’nin Genişlemeden Sorumlu Yüksek Komiseri Stefan Füle, Türkiye’nin yargının yasal düzenini değiştirmeden önce AB’ye danışması gerektiğini söylüyor.”
Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin 1959 yılına uzandığını hatırlatan dergi, müzakere görüşmelerinin yavaşlığını Kıbrıs’ta 1974’te yaşanan olaylara bağlıyor ve Türkiye’nin liman ve havaalanlarını Rumlara açmaması nedeniyle AB’nin sekiz başlığı bloke ettiğini yazıyor. Dergi Kıbrıs’ın altı, Nicolas Sarkozy döneminde de Fransa’nın dört başlığı bloke ettiğini hatırlatıp AB ve NATO ilişkilerinin de tıkandığını belirtiyor.
Economist dergisi, Erdoğan’ın kısa bir süre öncesine kadar “dinamik ekonomisi ve jeostratejik rolü nedeniyle Türkiye’den çok, Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu” yönünde sözler sarf ettiğini hatırlatıyor.
Türkiye’nin Orta Doğu’daki komşularıyla izlediği “sıfır sorun politikasıyla” demokrasi modeli olarak öne çıktığını fakat “o parıltının” Haziran’daki Gezi Parkı eylemlerine uyguladığı baskıyla yok olduğunu belirtip “[Erdoğan’ın] yeni-Osmanlıcı dış politikası, Suriye’deki iç savaşın derinleşmesi, Mısır ordusunun ülkenin seçimle başa gelen cumhurbaşkanı ve müttefiki Muhammed Mursi’yi devirmesiyle dağıldı” diyor. Dergiye göre, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler de, Türkiye’nin füze savunma sistemini Çin’den alma kararı ve İsrail konusundaki fikir ayrılıklarıyla gerildi.
'Batı'yla sıfır sorun'
‘Erdoğan’ın sorunları arttıkça burun kıvırdığı Avrupa’ya da yaklaşımının değiştiği’ yorumunu yapan dergi, Fransa’nın artık ‘daha az Türk düşmanı bir Cumhurbaşkanı’ olmasının da yardımcı olduğunu yazıyor.
Dergi, Sinop’ta yapılması planlanan Türkiye’nin ikinci nükleer santralıyla ilgili ihaleyi, Japon Mitsubishi ve Fransız Areva şirketi konsorsiyumunun kazandığını ve Hollande’ın da ay sonuna doğru Türkiye’yi ziyaret edeceğini hatırlatıyor.
Dergi, AB ve Türkiye arasındaki ilişkilerin hızlandığını, Ekim’de bölgesel politikaya ilişkin yeni başlık açılması ve vizesiz müzakereler, karşılığında Türkiye’nin göçmen iadesini kabul etmesiyle örneklendiriyor.
Yazı şöyle devam ediyor:
“German Marshall Fund’dan Ian Lesser’e göre Türkiye’nin artık ‘Batı’yla sıfır sorun’ stratejisine ihtiyacı var. Ama son dönemdeki çalkantılar bunu güçleştiriyor. Türkiye’nin dostları Erdoğan’ı savunmakta zorlanıyor. Bir zamanlar Türkiye’nin en büyük destekçisi olan İngiltere’nin muhafazakar hükümeti AB’nin genişlemesine ve işçilerin serbest dolaşımına şüpheyle yaklaşmaya başladı.”
Türkiye’nin AB üyeliğinin kurum içinde yanıtı verilmeyen en büyük soru işareti olduğunu yazan dergi üyelik süreci için şu yorumu yapıyor:
“Avrupa’nın sınırları nedir? Balkanların batısındaki küçük ülkelerin elbet bir gün üye olacaklarını söylemek kolay. Ama, Türkiye, Ukrayna gibi içeri sokmak için biraz fazla büyük olabilir.”
“Brüksel’deki kulis bilgilerine göre, açık bir üyelik sürecinin yoksunluğu AB’nin Türkiye’yi etkileme yetisini zayıflattı. Fakat bazıları bunun sonucunda ‘Avrupa’nın Türkiye’yi kaybettiğini’ iddia ediyor. Avrupa, devlet kurumlarına sızan karanlık, kardeşlik anlayışı temelindeki bir topluluk ve devleti bünyesinde barındırdığını düşünen, hoşgörüsüzlüğü gittikçe artan bir başbakan arasındaki it dalaşını yatıştıramaz.”
“AB belki, yargı ve temel hakları içeren 23’üncü faslı ve adalet, özgürlük, güvenlik başlıklı 24’üncü faslı açarak yardım edebilir. Bu, Erdoğan’ı ödüllendirmek için değil, üzerindeki baskıyı artırmak için olabilir. Yine de bu, inatçı Kıbrıslı Rumların akıllarını başlarına almalarını gerektirir. Eğer onlar bile kendi çıkarları için en uygun olanının daha demokrat ve daha Avrupalı bir Türkiye olduğunu göremiyorlarsa, Erdoğan neden görsün?”