Gündem

Eagleton: Orhan Pamuk'un açlık grevleri hakkında konuşmaması üzücü

Açlık grevlerini değerlendiren Marksist edebiyat kuramcısı Terry Eagleton: Pamuk'un açlık grevleri hakkında söyleyebilecek bir şeyi olabileceğini kabul etmemesi üzücü

15 Kasım 2012 15:54

Marksist edebiyat kuramcısı Terry Eagleton, “Açlık grevindekilerin tek zararı kendilerinedir ve kesinlikle şiddet içermeyen bu eylem sırf bu sebeple bile çok önemli bir tepki türüdür. Bu sesin duyulması gerekir” dedi. Eagleton, Orhan Pamuk’un açlık grevleri hakkındaki suskunluğunu da "Pamuk'un bu konuda söyleyebilecek bir şeyi olabileceğini kabul etmemesi üzücü" sözleriyle değerlendirdi.

Berrin Karakaş'ın Radikal gazetesinde yayımlanan (15 Kasım 2012)  röportajının ilgili kısmı şöyle: 

Marksist edebiyat kuramcısı Terry Eagleton DSİP’in düzenlediği ‘Marksizm 2012’ toplantılarına katılmak üzere İstanbul’daydı. Pazar günü, çok sevdiğinden bir günlüğüne de olsa gitmek istediği Mardin dönüşü buluştuk. İstiklal Caddesi artık neredeyse caddenin bir organı eylemlere sahneydi yine. Açlık grevlerinin 61. gününde ölüm değil çözüm istiyordu meydanda toplananlar. Durumu kısaca özetleyip ne düşündüğünü sorduğumda Mardin’den yeni dönmüşlüğüyle Türkiye’nin İstanbul’dan ibaret olmadığını söyleyip ekledi: “Açlık grevindekilerin tek zararı kendilerinedir ve kesinlikle şiddet içermeyen bu eylem sırf bu sebeple bile çok önemli bir tepki türüdür. Bu sesin duyulması gerekir.”

Yakın zaman önce bir okuru tarafından bu önemli ve duyulması gereken tepki türüne dair iki çift söz söylemesi istenen ve sessiz kalmayı tercih eden Orhan Pamuk’tan bahsedince ben, yazarların toplumsal sorumluluğuna geliyoruz.

“Orhan Pamuk’un bu konuda söyleyebilecek bir şeyi olabileceğini kabul etmemesi üzücü” diyerek devam ediyor Eagleton: “Romantisizm’de Blake, Keats, Shelley gibi şairlerin döneminde sanat, politika, ahlak arasında kesin ayrımlar yoktu. Modernizmle birlikte bu bağlantılar büyük ölçüde kayboldu. Dolayısıyla artık bazı sanatçılar politikayı zavallı bir bağlılık olarak görüyor. Politika kelimesini duyduklarında romantik dönemdeki İngiliz özgürlüğünü hemen savunur oluyorlar ama biraz daha devam ettiğinizde bu özgürlüğün boş olduğunu görüyorsunuz.”