Gündem

Dursun Çiçek durumada kendi planını sundu!

“İrticayla Mücadele Eylem Planı"nda yargılanan Albay Çiçek, bu planın askeri yazışma usullerine aykırı olduğunun altını çizdi.

06 Temmuz 2010 03:00

T24 - “İrticayla Mücadele Eylem Planı" adlı belgede ıslak imzası olduğu iddiasıyla yargılanan Kurmay Albay Dursun Çiçek, bu planın askeri yazışma usullerine aykırı olduğunun altını çizerek kendi hazırladığı bir planı mahkemeye sundu. Çiçek, “Ben hazırlasaydım böyle hazırlardım" diyerek iddianamedeki belgeyi kendisinin hazırlamadığını savundu.

İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen “İrticayla Mücadele Eylem Planı" davasında savunması ve çapraz sorgusu yapılan Dursun Çiçek, “Bu belgeyi ben hazırlamadım" diyerek, mahkemeye kendi hazırladığı bir belgeyi sundu. “Ben hazırlasaydım böyle hazırlardım" diyen Çiçek, iddianamedeki belgenin askeri yazışma usullerine aykırı olduğunu, usullere uygun hazırlandığında belgenin kendisinin son hazırladığı gibi olması gerektiğini savundu.
 
Çiçek’in örnek olarak hazırlayıp mahkemeye sunduğu “İrticayla Mücadele Eylem Planı" belgesinin girişinde,
 
“T.C. Genelkurmay Başkanlığı/ANKARA" olarak kurum adı belirtiliyor. Belgenin altında 3’üncü Bilgi Destek Şube Müdürü olarak ‘Dursun Çiçek’ adının yanı sıra Genelkurmay İkinci Başkanı’nın da adının bulunması gerektiği belirtiliyor. Çiçek, belgenin sonuna “Genelkurmay Başkanı Emriyle" ibaresini de ekleyerek, belgenin aslında bunların bulunmadığını vurguluyor. Planın son sayfasında ise, uygulamaya geçilmesi için tek tek gönderilecek askeri birliklere yer veriliyor.     

 
'Hedefte TSK var'

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasını yapan Çiçek'in avukatı Celal Ülgen, müvekkilinin çapraz sorgusu sırasında, mahkemenin denizcilerin neden hedef seçildiğini sorduklarını hatırlattı.

Ülgen, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Güven Erkaya'nın kuvvet komutanı olarak 28 Şubattaki etkin işlevi, bir polisin askerliği sırasında kuryelik yaptığı ve basına bilgi sızdırmaktan yargılanmasına ilişkin basında Sarmusak olayı olarak bilinen davanın denizcilerin hedef seçilmesinin nedenleri arasında olduğunu ileri sürdü.

Denizcilerin Karadeniz'de kurduğu uluslararası donanma güç birliğinin, ABD'yi rahatsız ettiğini iddia eden Ülgen, Deniz Kuvvetlerinin kendi silahını ve gemisini yaparak kendi kendine yeten bir kuvvet konumuna geldiğine dikkat çekti.

Ülgen, “Senaryoyu yazanlar Dursun Çiçek'i, Levent Bektaş'ı, Levent Göktaş'ı, Çetin Doğan'ı ve çok sayıda askeri hedef alabilirler. Hedeflerindeki tek kurumun Türk Silahlı Kuvvetleri, Genelkurmay Başkanı olduğu belirtilmiştir” dedi.

Bir gazete haberine dayanılarak yapılan suç duyurularında birinci sıradaki şüphelinin İlker Başbuğ olduğunu ileri süren Ülgen, birçok suç duyurusunda birçok askerin suçlandığını anlattı.

İddianamenin eklerindeki Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından, soruşturmayı yürüten savcılara gönderilen bir yazıya da değinen Ülgen, yazıda Ergenekon davası, Erzurum'daki dava ve Balyoz soruşturmasına ilişkin Genelkurmay Başkanlığının açıklamaları üzerine yapılan bir suç duyurusunun olup olmadığının sorulduğunu kaydetti.


Sanıklar arasında bağ yok

Avukat Ülgen, şunları söyledi:

“AB, bu bilgileri niye istiyor? Genelkurmay adına şikayet yapılmışsa burada demokrasi var. Yapılmamışsa yok öyle mi? O zaman burada demokrasi yok. Çünkü Genelkurmay Başkanı hakkında dava açacak cesarette bir savcı yok. Bu suç duyurularını ek klasörlere koyma cesaretini gösteriyorlar. Bu demokrasi göstergesi asla olamaz. Bu Türkiye'nin nasıl bir baskı altında olduğunu gösteren belgelerden biridir.”

Davanın sanıkları arasında bağ olmadığını ifade eden Ülgen, sanıkların ortak eylemle suçlanmadıklarını söyledi. Ülgen, sanıkların ortak dava arkadaşları olmalarının mümkün olmadığını dile getirerek, savcıların yasanın zorunlu kılmasına karşın hiçbir sanık hakkında lehe delil toplamadıklarını ileri sürdü.

Ülgen, savcıların görevi kötüye kullanma suçunu işlediklerini savundu. İddianamenin kanıtlarının ihbarlar olduğunu ifade eden Ülgen, “Yoğun ve kurgulanmış bir ihbarcı müessesesi var” dedi.

Kafes, Poyrazköy ve Amirallere suikast iddianamelerinin de bu dosyayla ilintili gösterilmeye çalışıldığını ifade eden Ülgen, “Tüm bunları birlikte düşününce, sayın mahkeme 'hakikaten Beykoz Kaynarca'da, Ergenekon'un silahları bulunmuş' algısına kapılıyor ve bu davanın sanıklarına bakış açısı değişiyor. Dursun Çiçek'e tutuklama kararı verilmesinin başlıca nedeni olarak ben bunu görüyorum” diye konuştu.


'Mühimmatı SAT'çılar gömmüş olamaz'

Beykoz Kaynarca'da köylülerin ihbar ettiği ve iddia edilen mühimmatı saklayan kişilerin, kendilerini fark ettirmek için her şeyi yaptıklarını da söyleyen Ülgen, “Bir şey saklamak isteyen neden ağaçlara tornavida çaksın? Gömülen yerin istikametini göstersin? Bu mühimmatı bizim SAT'çılar gömmüş olamazlar. Bizim SAT'çılar bir şey gömmek istese, eminim gecenin sessizliğinde kayar bölgeye girerler, en derine gömerler ve Tanrı dışında kimse gömdükleri şeyi bulamaz. Bu 'Ergenekon Örgütü', geliyor ve kendini göstere göstere, 'Gelin bunu bulun' diye mi saklıyor bu mühimmatları. Bunu yapanlar olsa olsa ABD'li conilerin kötü kopyalarıdır” diye konuştu.


Çiçek'ten askeri literatüre uygun belge

Ülgen, çok kolay imza taklidi yapılabileceğini göstermek istediğini de belirterek, duruşma salonunda izlettiği videoda sağ elinde 2 parmağı olan bir kişinin Dursun Çiçek'in imzasını atarken yer alan görüntülerini gösterdi. Ülgen, “İmza atan arkadaşın elinde 2 parmak var. İmza atmak için yetenekli olmak yeterli” dedi.

Ülgen'in savunmasını tamamlamasının ardından söz verilen Dursun Çiçek de adaletin tecellisi açısından bir an önce tahliye edilmesini istedi.

Bu arada, savunması sırasında “İrtica ile Mücadele Eylem Planı”nda yer alan kelimelerin askeri literatüre uymadığını belirten Dursun Çiçek'in, askeri yazım kurallarına uygun olarak hazırladığı aynı isimli belgeyi mahkemeye verdiği öğrenildi.