#duranadam Erdem Gündüz, Taksim'de 8 saat durarak yaptığı eylemi anlattı. Medyayı eleştiren Gündüz, “Sokakta hiçbir şey olmamış gibi göstermek bir şiddettir!” diye konuştu. Türban eylemi hakkında da konuşan Gündüz, “Türbanlıları ti’ye aldınız diyorlar... Böyle bir şey zaten haddimize değil ve din konusunda son derece hassas insanlarız” dedi.
Radikal gazetesinden İpek İzci’nin sorularını yanıtlayan Gündüz şunları söyledi:
Eylem gecesi ‘Medyaya tepki göstermek için yaptım’ demiştiniz. Siz söyleyin; hangi medya?
İşte bu soruyu bekliyordum: Günler boyunca penguen belgeseli gösteren medya, Beşiktaş’ı öyle bir gösterdi ki orada hiçbir şey olmamış gibiydi... İş araçları geldi, ‘Yeni yol yapacağız’ diye taşları söktü ama bu, ‘Protestocular taşları söktü’ diye yansıtıldı. Camide seks yaptılar, bira şişesiyle gittiler gibi haberler de cabası. Şimdi ben size asıl şiddeti söyleyeceğim: Sokakta hiçbir şey olmamış gibi göstermek bir şiddettir! Orada barikatlar yapılmış, 100 kişi yaralanmış ve sen ertesi gün sokakları temizleyip reklam panolarını ve trafik işaretlerini yeniden düzenleyip hiçbir şey olmamış gibi gösteriyorsan yaptığın şey bir vahşettir! İşte ben bu medyaya tepki gösteriyorum. Sadece bu da değil, gözaltına alınmadım ama alındığım yazıldı. Kaan diye bir ev arkadaşımın videosu çıktı, onu haber yaptılar, halbuki öyle bir ev arkadaşım hiç olmadı. 50 tane ‘duranadam’ diye Twitter hesabı açılmış, öyle bir hesabım yok, o isimle hesap açacak kadar megaloman değilim. Orada yazanları haber yaptılar, inanılmaz hikâyeler dolaşıyor hakkımda.
Avusturya Konsolosluğu’na üç defa uğradı demişler. CV’me bakarsanız Bosna-Hersek, İtalya, Sırbistan, Karadağ, Viyana ve Amerika’da sanat ve eğitim amaçlı bulunduğumu görürsünüz. Birilerinin kalkıp da üç defa Avusturya Konsolosluğu’na başvurdu demesi, insanları başka yöne sevk etmekten başka bir şey değil. Ya da CIA ajanıymışım, başka bir iddia Sırbistan Tiyatrosu Devlet Sanatçısı’ymışım. Madem devlet sanatçısıyım da neden oraya gitmek için kendi cebimden para ödedim? ‘Şöhret olup para kazanmak istiyor’ diyorlarmış, bir kere modern dansta hiçbir şekilde para yok. Para olsaydı ben ‘Türkiye’de bir Sanat Konseyi var mı?’ diye sormazdım. Bu benim son işlerimden biri... Bağımsız bireysel çalışan sanatçıları destekleyen bir kurum var mı? Kültür Bakanlığı’na 2007’den beri bireysel başvuru yapamıyorsunuz. Buradaki kültürle ilgili olarak devletin ne yaptığını da sorguluyor bu iş. Kültür Bakanlığı’nın işi sadece halı, ebru, hat, halkoyunları mı? Tabii ki bunlar da desteklensin ama işi sadece bunlar değil. Dedim ya, ‘Her türlü ayrımcılığa karşıyım’ diye, nedeni var yani: Modern dansa destek yok! Biraz bakmak lazım, ne diyorum, ne yapıyorum?
Durarak eylem yapmaya karar verdiğiniz an?
DİSK ve KİSK meydana gelecekti, hatırlarsınız, ama polis engelledi ve gelemediler. Ve ben o sırada İstiklal’deydim. İnsanlar korkmaya başladı çünkü çok fazla polis vardı. Şunu düşündüm: Doğan Haber Ajansı’nın Taksim’i gören bir ofisi var ve mutlaka beni görecekler. Gittim, durmaya başladım. 1 ya da 2 saat sonra polis geldi. DHA’dan da biri geldi. Çantamı 3 kere kontrol ettiler ben ayakta dururken.
Bir süre sonra polis maskesini taktı, kalkanları aldı ve bize doğru yaklaştı. Ben 3 adım geri çekildim. Sonra biraz daha bekledim ki aslında o sayede etrafım açıldı. Ama polisler yürümeye devam edince ben eylemi tamamen bıraktım. Bir dakika daha dursaydık gaz atacaktı.
Ayakta dururken yanınızdakilerden neler duyuyordunuz?
Mesela 13-14 yaşında bir çocuk beni güldürmeye çalışıyordu, sonra biri geldi: “Bak o bir eylem yapıyor, onu rahat bırak, o senin de özgürlüğün için yapıyor bu eylemi” dedi. Yani anlayan anlıyor. Çocuk gitti ama tekrar geldi; dedi ki: “Polis bana dedi ki onu hareket ettir bakalım.” Ben polisi suçlamıyorum, polis de çok zeki olmak zorunda değil, yanlış bir karar vermiş olabilir o an. Ya da çevik kuvvet yanımdan geçiyordu sürekli, biri çok yakınımdan geçti mesela. Hiçbir şey olmamış gibi davranan polisler de vardı.
Sekiz saat boyunca aklınızdan neler geçti?
‘Ey Türk gençliği!’ geçti. Benim için orda bir umut vardı ve ben o umudu devam ettirdim. Evet, eylemi bitirdim çünkü kimsenin yaralanmasını istemedim. Bir can daha kaybedilecekse, biri daha yaralanacaksa benim orada eylemi devam ettiriyor olmamın anlamı yoktu. Cana değer verilmeyen yerde ben yokum! Hayat inattan daha önemlidir. Başbakan inat etti, ‘Oraya kışla yapacağız’ dedi. Eğer o inat dört kişinin ölümüne sebep oluyorsa, bunu sorgulamak lazım. Bu dört canın hesabını vermek lazım.
Somut konuşalım…
Mesela TOKİ evleri ya da 3. köprü, bütün bunların 2. Dünya Savaşı’nda yıkıldığı gözüktü. O TOKİ evleri yıkılacak, çünkü insanoğlu orada yaşayamaz, insan bir pil değil ki! Adamları oraya yerleştirip, borçlandırıp sonra ucuz işgücü olarak çalıştıramazsınız. Ya da o evlerin alt katını onlara verip borçlarını ödemesi için kapıcı yapamazsınız. Şu anki sistem bazı kabullerden geçiyor. Bazı şeyleri kabul ediyoruz. Ve bu kabuller üzerinden başka kabullere gidiyoruz ve başka kabullere... Ben bu faşizme karşıyım. Hitler dört defa referanduma gitmiş. Kalkıp da ‘Hiç bir diktatör referanduma gider mi?’nin cevabı işte bu… Yargı kararını geçip nasıl, “Biz yine de halka soracağız” diyebiliyor? Halka sorunun şu örnekleri de var mesela: Melih Gökçek’in Ankara’da yaptığı alt geçit... Amcanın birine soruyorlar, “Bu altgeçide niçin geldin?”, “Melih Gökçek için” diyor. “Peki, altgeçide ne diyorsun?” diyorlar, “Düz yol varken alt geçit mi kullanılır?” diyor. Böyle bir halk oylaması olur mu? Kime yarar, kim için yapılmıştır, biraz düşünmek lazım. Kamu yararı dediğimiz şey insanların haklarını korumaktır.
Son olarak, bundan sonrası için var mı yeni bir pasif direniş planınız?
Ethem (Sarısülük) ve Abdullah’ın (Cömert) vurulduğu yerlerde durmayı çok isterim. Ama şu an güvenlik açısından sorun olabilir bana. Bir insanın ölüyor oluşu hükümet tarafından kavranmış değil ki biz dört can kaybettik, bunun içinde polis memuru da var. Bence hükümet insanın değerini bilmiyor…
‘Din konusunda hassas insanlarız’
Türban eylemine piyes diyorlar… Bir kere ben piyes oynamam, oyuncu değilim. Bu baştan kaybediyor. Türbanlıları ti’ye aldınız diyorlar... Böyle bir şey zaten haddimize değil ve din konusunda son derece hassas insanlarız. 2004’te türbanlıların okula alınmamasını protesto için böyle bir eylem yaptık. Birinci sınıftaydık, tek bir ders boyunca yaptık eylemi. Önce gülüşmeler oldu, sonra bir baktılar ki biz hiç gülmüyoruz, konuşmuyoruz, oyun oynamıyoruz, o sırada da hocalar da öğrencilerin ödevlerini kontrol ediyor. Biz hiç gülüp konuşmayınca anladılar ne yapmak istediğimizi. Ders bitince de öğrencilerden bir kısmı alkışladı bizi. Kısacası ti’ye aldığımız filan tamamen iftiradır, bunların kanıtı da yoktur. Bu iftiraların da niyeti bellidir. Türkiye’de halk ya da TV izleyen kitle zaten eskiden bugüne kadar hep sömürüldü. Ve onların en zayıf olduğu noktadan bize saldırıyorlar. Ben bir idol ya da meta olmak istemedim, o yüzden konuşmadım bunca zamandır ama bunca iftiradan sonra yeter dedim!