Gündem

'Duran Adam haklar açısından hiçbir işe yaramadı'

Gezi direnişinin simgeleşen isimleri, Gezi Direnişinden sonra hayatlarında neler değiştiğini ve bundan sonra neler beklediklerini anlattılar

01 Haziran 2014 21:27

Gezi Parkı eylemleri sırasında direnişin simgeleri olan Beşiktaş taraftarı, Duran Adam Erdem Gündüz, parka giren kepçelerin önüne kendini atan İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Taksim Meydanı’na piyanosuyla renk getiren Davide Martello, “Eyvallah” şarkıları direnişin marşına dönüşen Duman Gezi direnişinde bulundukları eylemlerden sonra hayatlarında neler değiştiğini ve gelecekten neler beklediğini anlattılar. Beşiktaş taraftarı A.Ö. direnişe destek vermemizden daha doğal bir şey olamaz derken, Duran Adam Erdem Gündüz “Duran Adam haklar açısından hiçbir işe yaramadı” dedi.

Milliyet gazetesinden Fırat Karadeniz ve Aydil Durgun’un Gezi’nin ilk yılında, direnişin simge isimlerinin düşüncelerini, Gezi’den sonra hayatlarında nelerin değiştiğini, gelecekten neler beklentilerini sorduğu haberleri şöyle:

 

Beşiktaş taraftarı A.Ö.: ‘Direnişe destek vermemizden daha doğal bir şey olamaz'

 

Gezi direnişine destek verdiğiniz için pişmanlık duyuyor musunuz?

Gezi direnişine katılmaktan hiç pişman olmadım. Çocuklarımızın geleceği için her türlü baskıya, şiddete ve çevre katline karşı hayatım boyunca direnmeye de devam edeceğim.

Çarşı’nın önde gelen isimleri direnişin ardından tutuklandı. Bu tribünde bir rahatsızlık yarattı mı?

Siyasi fikirlerimiz ne kadar farklı olursa olsun, Beşiktaş söz konusu olunca aramızda hiçbir ayrım olamaz. Bu nedenle herkesin beklediğinin aksine Beşiktaş tribünlerinde Gezi direnişine verilen desteğin negatif bir durum yaratmadığını söyleyebilirim. Zulme ve baskıya her zaman tepki gösteren bir taraftar grubunun önde gelen isimlerini, anayasal hakkını kullandığından dolayı gözaltına aldığınız takdirde, görüşü her ne olursa olsun Beşiktaş’a emek verenler birleşir.

Çarşı’nın Gezi direnişi nedeniyle bölündüğü de iddia edildi...

Çarşı’nın bu direnişe destek vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Grubun içinde direnişe destek vermeyenler mutlaka olmuştur. Bunu kabul ederiz. Fakat insanlarda yanlış bir algı var: Çarşı bir dernek değil. Kimse gidip, aidatını ödeyip bir yere üye olmuyor. Kimse bize “Çarşı’ya üye oldunuz” diyerek bir üyelik kartı vermiyor. Ortak kararlara göre hareket etmiyoruz yani. Bizim ortak çatı altında toplandığımız tek şey Beşiktaş ve Beşiktaş’ın menfaatleridir.

 

‘Eyvallah’ın yaratıcısı Duman: ‘Şarkı mart ayında kaydedilmişti’

 

Gezi direnişinin hemen ilk günlerinde Duman’ın Youtube’a yüklediği “Eyvallah” şarkısı bir marşa dönüşmüştü. Herkes şarkının hikayesini merak ederken grubun solisti Kaan Tangöze merakımızı giderdi: “Eyvallah’ın sözlerini Gezi olaylarından çok önce yazmıştık. Mart (2013) ayında şarkıyı  kaydettik. Şiddet ve orantısız güç kendini iyice belli ediyordu. Parçayı Başbakan’ın ODTÜ’ye gitmesi ve ardından yaşanan olaylardan etkilenerek yazdık."

 

DavIde Martello: ‘Havada pozitif bir enerji vardı’

 

Gezi direnişinin üzerinden bir yıl geçti. Taksim Meydanı’nda piyano çaldığınız günleri düşündüğünüzde neler hissediyorsunuz?

Kalabalık için piyanomu çaldığım zamanlar çok gergin hissediyordum kendimi. Bu gerginliğin sebebi etrafımızdaki polislerdi. O günleri düşündüğüm zaman ilk aklıma gelen yaşadığım gerginlik.

Gezi direnişi sırasında İstanbul’da olmak nasıl bir duyguydu?

İstanbul’da geçirdiğim ilk üç gün benim için çok heyecanlıydı. İlk gün aslında otele gitmek istiyordum ama Taksim Meydanı’na gittim ve piyanomu çalmaya başladım. İnsanlar etrafımı sardı ve piyanomu Gezi Parkı’na taşıdılar. O insanların piyanomu kaldırdıklarını ve bir yerden diğerine taşıdıklarını görmek heyecan vericiydi.

O anlarda yaptıklarımızın ne kadar tehlikeli olduğunu kavramamıştım. Yaşanan kötü olayları televizyonda gördüm. Fakat bunları daha sonra düşünmedim çünkü insanlar çok duyarlıydı ve havada pozitif bir enerji vardı.

 Farklı şehirlerde, mesela olayların yaşandığı sırada Ukrayna’da, Kiev’de de piyano çaldınız. O zaman da İstanbul’daki kadar gergin miydiniz?

Bence ikisi çok farklıydı. Çünkü Kiev’de yaşananlar bir protesto değildi. Farklı görüşteki insanlar yer alıyordu kalabalıkta; Rusya yanlıları ve AB yanlıları... Bu daha da gergin bir ortam yarattı.

 

Sırrı Süreyya Önder: O meydanı hiçbir polis ablukası ele geçiremez

 

Bundan bir yıl önce olaylar ilk başladığı günlerde neden Gezi Parkı’na gitmiştiniz?

İnsanın bahçesindeki ağaca sahip çıkması önemli bir şey. Bundan bir yıl önce yıllardır yaşadığım, sakinlerince milletvekili seçildiğim muhitin bahçesine girildi. Bahçesine girilen herkesin yapması gerekeni yaptım. Gördüğüm fotoğraf netti: 1970’lerden bu yana gecekondulara yaptıklarını bu sefer de parka yapmak istediler. Üstelik bunu Türkiye’deki solun ortak tarihinin yazıldığı Taksim Meydanı’nın yanıbaşında yaptılar.  

Sonrasında neler değişti?

Aradan geçen zaman dilimi, bunu bir ekoloji mücadelesi yahut sermaye karşıtı mücadele olmaktan çok daha yakıcı bir konuma getirdi. Geçen bir yıldan geriye baktığımızda Batı’daki “Occupy” eylemlerinde olanın aksine, yaratıcı eylemler ve görseller yerine, uzun kortejlerce taşınan cenazeler var aklımda.

 

‘Demokrasi kitaba değil, sokağa uymalı’

 

Aradan geçen bir yıl sonrasında o günleri nasıl hatırlıyorsunuz?

Bugün geriye baktığımda Taksim Meydanı’nda halay çeken direnişçileri ve Gezi’deki çadırlardaRadikal demokrasiyi hayata geçirmeye çalışan gençleri, yani Gezi’nin iyi imgesini görmek istesem de yazık ki bu mümkün değil. 16 kiloya düşen, eriyerek ölen bir çocuğu, annesinin gözünden yaşam sevincini çaldıkları Ali İsmail’i hatırlıyorum. Bu fotoğrafın altında imzası olanları düşündükçe parka giderek bir parçası olduğum bu muhteşem şeyin boyutlarını daha iyi anlıyorum. Gezi, birçok açıdan bu ülkede bir kuşağın rüşdünü ispatlaması bakımından büyük bir anlam taşıyordu. Hepimize, “gençlerin siyasete katılımı” meselesinin gençlik kollarıyla değil genel yapının değişimiyle olacağını, demokrasinin kitaba değil sokağa uygun şekilde biçimlendirilmesi gereğini anlatıyordu. Belirli halk kitleleri arasında empati oluşturulmasının sokağı örgütleyerek mümkün olacağını gördük. Kadıköy’de Medeni için yapılan yürüyüş ve Amed’de Gezi için yapılan yürüyüşler bu ülkede barış ve eşitlik için umut olduğunu gösterdi.

Gezi direnişinden neler öğrendiniz?

Gezi direnişinin bana öğrettiği en önemli şey belki de pasif bir “yas” kültürünün yerine yaratıcı bir “öfke” koyabilmek oldu. Sokaklardan mahallelere, oradan meydanlara taşan bu yaratıcı öfke, duvarlardan sosyal ağlara yeni bir kuşağın yeni bir dil oluşturmasına vesile oldu. bugün mühim olan o dilin “doğru şeyleri”, olabilecek en iyi biçimde kullanılabilmesi. Son olarak diyebilirim ki plazalarda kredi kartı borçlarına, inşaatlarda taşeronluğa mahkum edilenleri bir araya getiren o meydanı hiçbir polis ablukası ele geçiremez. Çünkü artık direniş her yerde.

 

Erdem Gündüz: Duran Adam eylemi hiçbir işe yaramadı

 

Gezi direnişinden sonra ne değişti, ne aynı kaldı sizce?

Türkiye’deki sosyal yaşantı daha da kötüye gitti. Gezi’den önce en azından bir umut vardı. Ama sonuç alınamadı. Bu eylemleri hükümet doğru okumadı, görmek istemedi hatta olayları daha da kışkırtmaya niyetlendi bence.

Seçimlerden beklenen değişim gelmedi...

Türkiye’deki seçimler kumarhanede oyun oynamak gibi... Kasayı kim yönetiyorsa, kuralları kim koyuyorsa o kazanıyor.

Peki sizin hayatınızda neler değişti Gezi’den sonra?

Daha çok davet almaya başladım ve bu yaptığım eylemle ilgili olarak konuşabileceğim yerler çıktı. Düşüncelerimi daha çok insanla paylaşabildim. Duran Adam eylemi, benim için bir protestoydu ama aktivistler için bir eylemdi. “Duran Adam” herkes tarafından yapılmaya başlandı. Benim için herkesin sanat yapabileceğinin de bir göstergesi oldu. Duran Adam bir kişi değil, bu ülkeyi seven herkes bu eylemi yapabilir. Barışçıl bir eylem ve bunu sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada insanlar yaptı. Tabii bu Erdem Gündüz açısından çok güzel bir şey ama Türkiye’deki haklar açısından Duran Adam eylemi de hiçbir işe yaramadı.