Mahfi Eğilmez*
Küresel kriz sonrasında eskiden normal kabul edilen göstergelerde değişiklikler olduğu ve yeni normallerin ortaya çıktığına önceki yazımda değinmiştim. Bunlar dünya genelinde; daha düşük büyüme, daha düşük enflasyon, daha yüksek işsizlik oranı, daha düşük bütçe açıkları ve daha düşük cari açıklar ve fazlalar idi. Ya da belki şöyle özetlesek daha doğru olur: İşsizlik dışındaki makro göstergelerin daha düşük olduğu yeni bir dünya.
Konu yalnızca bu tür göstergelerin eski normallerine göre değişme göstermesiyle bitmiyor. Uygulanan ekonomi politikaları da değişiyor. Bunlara değinelim.
Para politikası maliye politikasının yerini aldı. Ekonomiyi bir otobüs gibi düşünün. Yolcuları, bir şoförü bir de muavin var. 1970’lere kadar maliye politikası otobüsün şoför koltuğunda oturuyor, para politikası ise muavin koltuğunda yer alıyordu. 1980’lerden itibaren şoförsüz otobüs modeline geçildi. Görünmez el geçmişten çıkıp gelmiş ve otobüsün yönetimini ele almıştı. Yalnızca bir muavin kaldı o da para politikasıydı. Kurallar gevşetildi, serbestleştirmeler, özelleştirmeler öne geçti. Görünmez elin yönettiği otobüs yoldan çıktıktan sonra (küresel kriz) para politikası direksiyona geçti, maliye politikası da muavin oldu. Benzer bir durum Türkiye’de de görüldü. Bugün Türkiye ekonomisi otobüsünün şoför koltuğunda para politikası, muavin koltuğunda da maliye politikası var.
Karşılıksız para basmak ayıp olmaktan çıktı. Eskiden normal olarak karşılanan, bir merkez bankasının karşılıksız para basmasının doğru olmayacağı, bunun enflasyon yaratacağı görüşüydü. Kabaca ekonomi reel olarak ne kadar büyüyorsa o kadar para basılmasının enflasyon yaratmayacağı tezi genel kabul görmüş ve merkez bankalarının uygulamalarına egemen olmuştu. Küresel krizle birlikte bu yaklaşım terk edildi. Parasal gevşeme (QE) adı altında merkez bankaları, Hazine tahvillerini alıp karşılığında para vermeye yöneldiler. Böylece hazinelerin bütçe açıklarını karşılamak için aldığı borçları, Hazine adına kişilere ve kurumlara erken ödemeye tabi tutmuş oldular. QE uygulamasının merkez bankalarınca Hazineye kredi verilmesinden hiçbir farkı yoktur. Böylece eskiden anormal olarak kabul edilen bir uygulama yeni normal halini aldı. Türkiye, buna benzer bir uygulamayı biraz daha farklı bir biçimde kısa vadeli avans adı altında yıllarca uyguladıktan sonra iptal etmişti. Küresel kriz süresince de böyle bir uygulamaya girerek Hazine’ye karşılıksız destek sağlamadı. Yani Türkiye bu konuda yeni normale geçmedi.
Ekonomi politikası çeşitlendi. Küresel krizde uygulamaya konulan para politikası araçlarının yanı sıra makro ihtiyati önlemler adı altında yeni bir politika seti geliştirilerek para politikasına destek olunmaya çalışıldı. Bir başka ifadeyle şoför koltuğunda para politikasının muavin koltuğunda maliye politikasının oturduğu otobüse yeni bir muavin alındı: Makro ihtiyati önlemler. Aslında ayrıntılarına baktığımızda makro ihtiyati önlemlerin çok da yeni bir politika seti olmadığını görüyoruz. Bu önlemler; kuralların geliştirilmesi ve uygulanması, eskiden uygulanan kredi tavanı gibi uygulamaların yumuşatılarak uygulamaya sokulması gibi önlemlerden oluşan bir politika demeti görünümü sunuyor. Türkiye, bu alt politikayı etkin biçimde uygulamaya başladı.
Özetle söylemek gerekirse; yeni normal olarak sunulan ekonomi politikası değişiklikleri hiçbir şekilde yeni birer politika seti değil. Çoğu eski politikaların süslenip püslenip yeniden sunumundan ibaret. “Para basacağız” deseniz koşullanmışlıklar nedeniyle insanlar isyan ediyor. Ama onun yerine “parasal gevşemeye (quantitavie easing)” gideceğiz derseniz herkes destekliyor.
Belki bu tür bir illüzyonu da yeni normaller arasında sınıflandırmak gerekir.
Not: Mahfi Eğilmez'in bu yazısı mahfiegilmez.com sitesinden alınmıştır.