Dünya

Dünya basınından özetler

Avrupa gazeteleri bugün sayfalarında neler yazdı?

23 Mayıs 2012 12:18

Guardian gazetesi Uluslararası Para Fonu IMF'nin İngiltere Maliye Bakanı George Osborne'a ekonomiyi canlandırmak için faiz oranlarını düşürmesi yolunda çağrıda bulunduğuna dikkat çekiyor.

Haber, Times ve Independent gazetelerinin de manşetinde yer alıyor.

Independent, IMF Başkanı Christine Lagarde'ın Osborne'u ekonominin güçlenmemesi halinde kamu harcamalarındaki kesintileri yavaşlatmak durumunda kalabileceği konusunda uyardığını da belirtiyor.

Financial Times gazetesi ise İngiltere'de Muhafazakar-Liberal Demokrat koalisyon hükümetinin emlak piyasası ve altyapı hizmetlerinde devlet destekli dev yatırımlar planladığını öne çıkarıyor.

Daily Telegraph gazetesinin manşet haberi ise koalisyon hükümetinin iş dünyasından sorumlu kabine üyesi Vince Cable'ın görevine uygun olmadığı şeklinde bir başbakanlık danışmanının iddiaları.


Londra polis teşkilatında rüşvet iddiaları


Guardian gazetesi, Londra polis teşkilatı Scotland Yard içinde kimi dedektiflere özel müfettişlerden oluşan bir şirket tarafından binlerce sterlin rüşvet verildiği iddialarının soruşturulduğu haberini ilk sayfadan duyuruyor.

Haberin odağında yolsuzlukla mücadele biriminden kimi polis memurları yer alıyor.

Olaya ilişkin meclis soruşturmasında dün söz konusu memurlara ödeme yapıldığını gösteren faturaların gündeme geldiğini yazan Guardian, bu faturaların kendilerince de görüldüğünü aktarıyor.

Gazeteye göre Nijeryalı bir dolandırıcıya ilişkin bilgiler karşılığı yapılan, 20 bin sterlini bulduğu tahmin edilen bu ödemeler, 'Scotland Yard'ın göbeğinde kimsenin ruhu duymadan apaçık yolsuzluk yapıldığı' anlamına geliyor.


Brüksel Euro krizini görüşüyor


Avrupalı liderler bugün Brüksel'de Euro krizi üzerine gayrı resmi zirveye hazırlanırken fikir ayrılıkları da derinleşiyor. Krizin odağındaki Yunanistan'da radikal sol politikacılar, Fransa'nın da desteğiyle kamu harcamalarında kesinti politikasını terkedip büyümeye yoğunlaşmak isterken Almanya, kesin bir dille tasarruf önlemlerini savunuyor.

İngiltere gazeteleri, Yunanistan'da tasarruf önlemlerine şiddetle karşı çıkan, radikal sol koalisyon Syriza'nın lideri Alexis Tsipras'ın, dün ortak para birimi Euro'yu terketmek gibi bir isteği olmadığını vurguladığına dikkat çekiyor.

Euro Bölgesi krizinin küresel ekonomi açısından en büyük tehdit oluşturduğunu belirten OECD de dün, büyümeye yönelik önerileri destekleme işaretleri verdi.

Brüksel'deki görüşmeler, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün Avrupa gençlerinde işsizliğin kritik seviyelere ulaştığı yolundaki uyarısını takip ediyor.


'Ya kal ya terket olmasın'


Guardian yazarlarından Seamus Milne, bugünkü makalesinde Euro Bölgesi'nde ya kal ya terket şeklindeki başarısız olmuş modelden vazgeçilmesi gerektiğini savunuyor.

Avrupalı seçkinlerin Yunanlıları ve İrlandalıları tasarruf önlemlerini ses çıkarmadan kabullenmeye zorladıklarını vurgulayan yazara göre "Avrupa ekonomisini bozguna uğratan bu durumun asıl sorumlusu, onlar." Şöyle devam ediyor Seamus Milne:

"Çöküşe giden yolda en önde giden ülke, Yunanistan. Ama ekonomisi vurgun yiyen İspanya'ya yönelik tehdit çok daha büyük boyutlarda."


İngiltere'de namus cinayeti davası


İngiltere gazeteleri iki gündür devam eden namus cinayeti davasına ilişkin gelişmelere geniş yer veriyor.

Independent gazetesinin aktardığına göre 17 yaşındaki Şefila Ahmed'in bozulmuş cesedi, 2004 yılının Şubat ayında Kent nehrinde bulunmuştu.

Cinayet bulmacasının kayıp parçası kızkardeşinin ancak 2010 yılında tanık koruma programına dahil edilmesi sonrasında yaptığı açıklamalarla ortaya çıktı.

Şimdi 23 yaşında olan Alesha'nın mahkemede anlattığına göre cinayeti, kızkardeşinin yaşam tarzını onaylamayan ebeveynleri işledi. Alesha anne ve babasının, ablasının ağzına poşet tıkarak onu boğduğunu anlattı.

Times gazetesinin ilk sayfasında ise İngiltere'nin 2004'te olağanüstü nakil uygulamasıyla iki aileyi Libya'ya göndermesine ilişkin dava açılması olasılığını ele alan bir haber göze çarpıyor.

Gelecek ay başlaması planlanan hukuki süreçte, dönemin Dışişleri Bakanı Jack Straw ve MI6 terörle mücadele şube başkanı Mark Allen'ın mahkemeye çağrılabileceği belirtiliyor. Dava, 2004'te zorla Libya'ya gönderilen ve burada işkenceye maruz kalan ve hapse atılan muhaliflerin nakledilmelerine kimin yetki verdiği sorusuna yanıt arıyor.


Mahkumlara oy hakkı tartışması


Daily Telegraph gazetesi, İngiltere Başbakanı David Cameron'ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin mahkumlara oy kullanma hakkı verilmesi yolundaki kararı ardından ülke içinde baskı altında kaldığını yazıyor.

Mahkeme, İngiltere'nin mahkumlara oy yasağı getiren uygulamasının hukuk dışı olduğuna kanaat getirmişti.

Gazete, kararın parlamentonun, geçen sene 140 yıllık yasağı sürdürme yolunda tercihinin doğrudan reddi anlamına geldiği yorumunu yapıyor.


Mısır'da seçim zamanı


Mısır halkı bugün Mübarek rejimine karşı ayaklanma sonrasında sandık başına giderek ilk kez yeni cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanıyor. Mübarek'in devrilmesinden 15 ay sonra gelen seçimlerde 50 milyon seçmen oy kullanacak.

Güvenliğin de sıkı olması bekleniyor.

Seçim, laiklerle İslamcıları, devrimcilerle Mübarek yanlılarını karşı karşıya getiriyor.

Financial Times gazetesi kırsal kesimdeki Mısır vatandaşlarının çoğunluğunu İslamcıların oluşturduğu meclisten memnun olmadıkları ve cumhurbaşkanlığı görevi için kime oy verecekleri konusunda bölündüklerini yazıyor:

"Ebu Hamadi Ali köyündeki pek çok kişi gibi altı ay önceki meclis seçimlerinde Fayum eyaleti yakınlarında seçim merkezine giderek şeriat çağrısı yapan İslamcı Nur partisine verdi, oyunu.

"Ama bu hafta 47 yaşındaki bu fidancı, Mübarek'in son başbakanı Ahmed Şefik'e oy vereceğini söylüyor.

"Geçen sefer intikam almaktı amacımız, eski rejime onların döneminin kapandığı mesajını vermekti. Ama bu kez iki şey istiyoruz: güvenlik ve istikrar."

Bir grup taksici ise ılımlı İslamcı aday Abdülmuneym Ebul Futuh'dan yana.

Financial Times her ne olursa olsun, kırsal kesimdeki Mısır vatandaşlarının seçmenlerin yüzde 57'sini oluşturduğunu ve tercihlerinin kentli seçmenler kadar çeşitli olacağını vurguluyor.


Bugünkü Alman basınında Euro krizi, Facebook’un borsadaki kaybı ve Almanya'da enerji dönüşümüne ilişkin yorumlar ağırlıkta.

Avrupa liderleri ekonomik krizdeki Yunanistan'ı düze çıkarmak için çözüm arayışlarını sürdürüyor. Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden ayrılması konusu ise son zamanlarda daha sık tartışılmaya başlandı. Deutsche Bank Baş İktisatçısı Thomas Mayer'den ise ilginç bir öneri geldi. Mayer, Yunanistan'ı bu zor durumdan kurtarmak için "Geuro" para birimini önerdi. Offenburger Tageblatt gazetesi, konuyla ilgili şu görüşe yer veriyor:

“Yunanistan için yeni bir para biriminin ‘Geuro', ‘Drahmi' ya da başka bir şekilde adlandırılmasının hiçbir önemi yok. İsim sadece bir pazarlama yöntemi. Deutsche Bank, Yunanların yapısal reformlar sayesinde bir süre sonra yeniden Euro'ya dönebileceğini söylüyor ancak biz uzun zamandır şunu gayet iyi biliyoruz: Kapı her zaman kapalı kalır. Çoğu kişinin inanmak istediği gibi: Yunanistan Euro Bölgesi'nde tek örnek değil. Bu Akdeniz ülkesinden vazgeçildiğinde, finans piyasasının aktörleri kendilerine oynayacak yeni bir top arayacak ve ortak para birimi üzerindeki baskı daha da artacaktır. Peki ya sonra ne olacak? Seuro, Peuro ve belki en sonunda Feuro.”

Frankfurter Rundschau gazetesinin Euro krizinden çıkış önerilerine yer verdiği yorumunu dinliyoruz:

Kısa vadede şöyle bir durum rahatlama sağlayabilir: Sermaye yapısının yeniden düzenlenmesi için sürekli kurtarma mekanizmasının bankalara doğrudan para aktarmasına izin verilmesi. İşte o zaman gerçek bir Avrupa banka denetimi konusunda ilk adım atılmış olur. Ve kurtarma mekanizması, Avrupa Merkez Bankası'na doğrudan kredilere erişim imkanı verilirse, güven yavaş yavaş geri dönebilir. Şu anda tüm dünyanın Almanya'nın kriz yönetimi tasarruflarının başarısızlığa uğradığını gördüğü bir noktada, bir kez daha Fransız tavsiyelerine kulak vermenin zamanı geldi. Merlande, son bir güvenimiz daha kaldı.”

Sosyal paylaşım sitesi Facebook, borsada büyük işler yapacağı iddiasıyla geçen cuma günü New York Teknoloji Endeksi Nasdaq'da işlem görmeye başlamıştı. Ancak Facebook hisseleri sürekli değer kaybediyor. Die Welt gazetesi, konuyu yorum sütunlarına taşıyor:

“Amerikalılar, Facebook hisselerinin çöküşünü, borsaya girişinde olduğu gibi aynı coşkuyla kutluyor. Facebook, hâlâ beklenmedik bir ticaret fırsatı sunan bir firma. Hisselerin ne kadar dayanıklı olduğu ilk olarak birkaç hafta içinde değerlendirilebilir. Yine de hisselerin sürekli değer kaybetmesi, sosyal paylaşım sitesi için büyük bir imaj zedelenmesine yol açabilir. Ancak Facebook balonunun bir de iyi tarafı var. Çünkü bu hayal kırıklığıyla internet şirketlerine yönelik coşku da biraz hafifler. Piyasalar, büyük olasılıkla geçmiş teknoloji balonlarından çok şey öğrendi.”

Berlin'de yayınlanan Tagesspiegel gazetesi ise Alman hükümetinin enerji politikalarına ilişkin bir yoruma yer veriyor:

“Almanya, 2022 yılına kadar nükleer enerjiden vazgeçmeyi ve 2050 yılına kadar da elektrik ihtiyacının en az yüzde 80'ini yenilenebilir enerjilerden sağlamayı istiyor. Ancak şu anki koalisyon hükümetinin enerji dönüşümü konusunda ikna edici bir elçisi yok. Bu dönüşüm savunulsa bile her bakan farklı bir yönünü öne çıkarıyor. Hükümetin en büyük başarısızlığı enerji dönüşümü için vatandaşın ve ekonominin girişimlerini değerlendirmeyi bilmemesi. Çünkü onların temeli bu. Binlerce enerji kooperatifi işini çoktandır kendisi görüyor. Almanya'da 1991 yılında yürürlüğe giren yenilenebilir enerjilere ilişkin yasaların öncüsü sayılan ilk yasadan bu yana enerji dönüşümü tabandan tavana doğru gerçekleşiyor ve yerleşik enerji firmalarını hedef alıyor.”


Avrupa basın özetleri

 

Liberal İtalyan gazetesi La Stampa, sona eren NATO Zirvesi’ne ilişkin Afgan kökenli bir yazarın kaleme aldığı yorumunda, ABD ile Avrupa’nın Afganistan konusunda ahlakî ve tarihî sorumluluğu olduğunu belirtiyor ve yorumun devamında şu görüşlere yer veriyor:

“Berlin Duvarı’nın yıkılması ertesinde birleşik Avrupa doğmuştu. O dönemlerde Amerikalılar ve Avrupalılar, elde edilen bu yeni kazanımlara odaklanmış oldukları için Sovyetlerle mücadele eden ve onları yenmek için çok can ve mal kurban veren Afganlıları tamamen unutmuşlardı. (Sovyetlerin dağılmasından sonra) dünyada tek süper güç olarak kalan ABD, Afganistan'da akan kanın durdurulması için inandırıcı hiçbir girişimde bulunmadı. Bugün de bu olaylar tekrarlanabilir. Amerika ile Avrupa’nın büyük bir kısmı devasa ekonomik sorunlarla boğuşmak durumunda. Ancak ben, Afganistan’da 1989’da, 1992’de meydana gelen faciaların 2014 yılından sonra da tekrarlanmaması için taahhütte bulunulmasını rica ediyorum.”

Muhafazakâr Danimarka gazetesi Berlingske Tidende’den seçtiğimiz yorum da NATO Zirvesi ile ilgili:

“Chicago’da sona eren NATO Zirvesi birçok açıdan tarihîdir, çünkü Afganistan’daki askerî misyonun sonunun başladığını saptamıştır. Asker geri çekme işleminde Batılı ülkeler aşırı zorlu bir durumda. Çok sayıda yanıtlanmamış soru bulunuyor ve NATO’da görüş ayrılığı çıkması güzel bir izlenim vermez. Onun için birlikte davranmak ve açık olan sorulara yanıt bulmak gerekir. NATO’nun Afganistan misyonu Afganların kendi geleceklerini kendilerinin kurması için bir fırsat yaratmıştır. Bunun için de NATO üyesi ülkeler yardım etmek zorundadır; bu konuda epeyce zorlanacak olsalar da… .”

Fransız gazetesi Le Monde ise yorumunda, Fransa’nın askerî birliklerini Afganistan’daki uluslararası askerî girişimlerden öngörülenden önce çekme girişimleri kapsamında şu görüşleri dile getiriyor:

“NATO Zirvesi’nden bir ders çıkartılması gerekirse, o da şudur: Herkes Afganistan’ı terk etmek istiyor; hem de bir an önce… . NATO’ya bağlı askerî birliklerin bu ülkeye müdahalesinin üzerinden 10 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen bilanço, -olumsuz demesek de- çok iç açıcı değildir. Afganlar hâlâ birbiriyle savaş halinde ve Taliban’ın direnişi de kırılabilmiş değil. Göreve geldiği ilk dönemde Başkan Barack Obama, 130 bin asker ile NATO askeri kontenjanının en büyük bölümünü oluşturan ABD’nin Afganistan’da zafere ulaşabileceğine inanıyordu. Ancak görüşleri değişti. Obama generallerinin telkinlerine kuşku ile yaklaşıyor ve bu ülkeden askerlerini çekme emrini de vermiş bulunuyor.” 

Sırbistan’da geçen hafta sonunda yapılan devlet başkanlığı seçiminin ikinci turundan beklenmedik bir sonuç çıkmış ve Boris Tadiç’in aksine muhalefet lideri Timoslav Nikoliç seçimi kazanmıştı. Sırbistan Kalkınma Partisi lideri Nikoliç,  1999'da NATO’nun düzenlediği bombardıman sırasında Yugoslavya hükümetinde yer alıyordu. İsviçre’de yayımlanan Neue Zürcher Zeitung yorumunda, Nikoliç'in o zamandan bu yana mucizevî bir değişim süreci yaşadığına işaret ediyor:

“90’lı yılların başlarında Nikoliç, o zamanki Yugoslavya Halk Ordusu’na Hırvat liman kenti Dubrovnik’i bombalama çağrısında bunun kişiydi. Sırbistan devletini tanımaya yanaşmayan Kosova Arnavutlarının bulundukları yerlerden sürülmeleri gerektiğini söyleyen de yine Nikoliç’ti. Sırbistan’ın yeni Cumhurbaşkanı, savaş çığırtkanı Voyislav Seselj’in Radikal Partisi’ne bağlı yarı askerî milislerde tüm Sırpların aynı topraklarda yaşaması için gönüllü mücadele etmiş olmaktan gurur duyduğunu söyleyen bir politikacı. Bugün ise durumun farklı olduğunu savunan Nikoliç, Sırbistan’ın geleceğinin AB’de olduğunu, Balkanlar’daki devletlerin toprak bütünlüğüne de dokunulamayacağını söylüyor. Nikoliç'teki bu mucizevî değişim insanı haklı olarak şüpheye düşürüyor. Nikoliç’in yaşadığı bu arınma sürecine kuşku ile yaklaşmak için çok gerekçe var.”