Gündem

Dumanlı: Gülen cemaati, dershane kapatmayı desteklediği AKP'ye yakıştıramıyor

Ekrem Dumanlı: Dershaneler kapatılırsa özel okula çocuğunu gönderen yine gönderecek; ama dershanenin kapattığı uçurum adaletsiz bir yol açacak ve korkunç vebal Milli Eğitim’in omuzlarına binecek

14 Ekim 2013 15:25

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, dershanelerin kapatılması konusunda, Gülen cemaatinin bu kararı AKP’ye yakıştıramadığını söyledi. Dumanlı, “Camianın hassasiyetini doğru okumak şart: Onlar 12 Eylül ve 28 Şubat yönetiminin bile yapmadığı kapatma hamlesini şu zamana kadar gönül dostu saydığı ve bütün demokratik adımlarına destek verdiği AK Parti’ye yakıştıramıyor” dedi.

Yazısında demokratikleşme paketini örnek gösteren Dumanlı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu durumu çözmesi gerektiğini belirterek, “. Dershane konusundaki tabii mecraya yöneliş, ne Başbakan için nakisedir; ne hükümet için. Aksi, büyük bir iletişim kazasıdır ki onlarca yıl kapanmayacak derin yara açılmış demektir” ifadelerini kullandı.

Ekrem Dumanlı’nın “Dershane realitesi, Çin işkencesi ve çözüm” başlığıyla yayımlanan (14 Ekim 2013) yazısının ilgili bölümü şöyle:

 

Dershane realitesi, Çin işkencesi ve çözüm

 

Dikkatli okurlarımız gayet iyi biliyor ki dershanelerin kapatılması konusunda gayet sakin bir yayın tavrı sergiledik. Hâlâ da öyleyiz.

Lakin, sağ olsun, Milli Eğitim Bakanı’mız, haftanın hemen her günü demeç vermeye ve insanları incitecek laflar sarf etmeye başladı. Ona bir de bazı işgüzarların (daha nazik bir tabir bulamadığım için işgüzar diyorum) eğitim ile uzaktan yakından ilgisi olmayan polemikleri de eklenince bir şeyler söylemek şart oldu. Zira eğitim meselesi ne Çin işkencesi gibi insanların alınlarına tıp tıp su damlatmakla çözülebilir; ne de laf ebeliği yapılarak ve gönül yıkılarak…

Her şeyden önce şu gerçeği söylemekle mükellefiz: Dershane meselesi, tıpkı eğitimle ilgili diğer konular gibi, sadece bir camianın ya da bir sektörün değil; ülkenin meselesidir. Dershaneler konusunda takınılan buyurgan ve yasakçı tavra tam da bu yüzden karşı çıkmak gerekiyor. Hangi açıdan bakarsan bak bir yanlışlık var bu işte. Özel teşebbüse ‘kapatırım’ demenin bir mantığı olmadığı gibi, sınav sayısını 36’ya (tepki görünce 12’ye) çıkarırken de dershanenin gereksizliğinden bahsetmenin doğru yanı yok.

Neymiş? Fakir aileler dershaneye öğrenci gönderirken zorlanıyormuş; hatta malını mülkünü satmak zorunda kalıyormuş. Diyelim ki bu tez doğru. Çözüm kapatmak mı? Özel okullar, dershanelerin iki-üç katı fiyat alıyor ve hiçbir fakir aile çocuğunu özel okulda okutamıyor. Onları da acilen kapatmak mı gerekiyor? Kaldı ki dershaneler fakir öğrencilerin kurtuluş simididir. Çünkü özel okullara para yetiştiremeyen aileler ara bir formül olarak çocuklarını dershaneye gönderiyor. Eğitimdeki eşitsizlik ancak dershanelerle giderilebiliyor. Dershaneler kapatılırsa özel okula çocuğunu gönderen yine gönderecek; ama dershanenin kapattığı uçurum adaletsiz bir yol açacak ve korkunç vebal Milli Eğitim’in omuzlarına binecek... Dershanelerin kapanması kurs alma ihtiyacını ortadan kaldırmadığı için korsan kursçuluk patlayacak. Fakir öğrenci velisi, merdivenaltı kurslarla nasıl baş edecek?

MEB diyor ki, “Ey dershaneler özel okula dönüşün, size destek sağlayalım…” Madem destek sağlayacaksın adamlar dershaneyken de aynı şeyi yapsana! Madem derdiniz fakir aileler, dershaneciler tarafından bir fon kurulmasını, mali durumu zayıf olan talebelerin o fondan yararlanmasını; hatta heba edilen eğitim kaynaklarından da bu fona destek verilmesini sağlarsın; olur biter. Tabii maksadınız mali durumu zayıf öğrencileri ve ailelerini korumak ise...

Fevkalade incitici ve rencide edici bir mazeret: Dershaneler elindeki rantı bırakmak istemediği için okula dönüşmek istemiyor. Gülünç! Özel okula dönüştüğünde öğrenciden alacağı ücret ikiye üçe katlanacakken adam niye mali sebepten dolayı kapanmaya razı olmasın ki! Eğitim camiasının bir bölümünü tahrik edici bir laf: Yasa çıkarılacak ve artık dershanelerin tabelalarında MEB yazmayacakmış. Yazmazsa yazmasın; zaten özel işletmelerin kapısında herhangi bir bakanlığın bangır bangır bağırması hata. Kaldı ki dershaneler gireceği sınavda kendini yeterli bulmayan öğrenciye kurs veriyor; diploma da dağıtmıyor, sertifika da. Yani, meşruiyetlerini MEB’in mühründen değil; arz talep dengesindeki ilgiden ve bilgiden alıyor. Kurs almak mecburi bir eğitim değil ki bakanlığın şefkat ve merhamet kanatları altında yaşıyor olsun. Dershaneciler serbest piyasa ekonomisinin en tabii kurallarını hatırlatınca aba altından sopa göstererek “tevhid-i tedrisat”tan bahsedenler oluyor. Az daha sıkışsa bazıları İstiklal Mahkemeleri’nden bile bahsedecek ve bu savrulmayı içine sindirebilecek. Yazık.

Dershanelerin kapanmasına karşı çıkmayı, ‘cemaat’ meselesi gibi değerlendirmek yanlış. Fethullah Gülen Hocaefendi bu tartışma daha ilk çıktığında söyleyeceğini söyledi ve “Kapanırsa kapansın hizmet duracak değil ya…” diye özetleyebileceğim bir yaklaşım sergiledi. Belki de çok ağır bir sitemdi bu. Bazı dershaneciler de, “Cemaat zaten okulculukta usta; asıl zararı dershane sektörünün çoğunluğunu temsil eden bizler göreceğiz.” diyor. Aslında kimse zarar görmez; demokrasimiz ve yönetim biçimimizden gayrı.

Camianın hassasiyetini doğru okumak şart: Onlar 12 Eylül ve 28 Şubat yönetiminin bile yapmadığı kapatma hamlesini şu zamana kadar gönül dostu saydığı ve bütün demokratik adımlarına destek verdiği AK Parti’ye yakıştıramıyor. Parti tabanı da, hatta vekillerinden bakanlarına kadar, dershane kapatma konusundaki usul ve üslubu tasvip etmiyor. “Memleketin bütün meselesi bitmiş de sıra buna mı gelmiş?” diyen sade vatandaş (özellikle de muhafazakâr kitle) makul bir gerekçe istiyor. Kapatma yönünde serd edilen sebep ve vesileler inandırıcı değil; o yüzden kırgınlık had safhada. Dershane kapatılmasında ısrar edildikçe akla başka şüpheler de gelmiyor değil maalesef.

Dershane konusundaki kördüğümü Başbakan Erdoğan çözmeli. Nasıl mı? Tıpkı başka konularda olduğu gibi halkın dershane mevzuundaki endişelerini dikkate alarak. Düşünün; ağustosta Türkmenistan’dan dönerken gazetecilere anadilde eğitimin özel okullarda bile olsa ülkeyi böleceğini ve seçim barajının düşürülmeyeceğini kesin bir dille ifade etmişti. Bir buçuk ay sonra itiraz ve talepleri göz önüne alan Başbakan, her iki konuyu da Demokratikleşme Paketi kapsamına aldı. Bu kadar kısa süre içinde ortaya koyduğu tavır değişikliğini makul gerekçelerle halka izah etti. Dershane konusundaki tabii mecraya yöneliş, ne Başbakan için nakisedir; ne hükümet için. Aksi, büyük bir iletişim kazasıdır ki onlarca yıl kapanmayacak derin yara açılmış demektir...