Gündem

Dördüncü yılında 18 Mart AB-Türkiye Mutabakatı: Geri Kabul Anlaşması güncellenmeli

Sibel Özdemir - CHP İstanbul Milletvekili, AB Uyum Komisyonu Üyesi

18 Mart 2020 21:14

Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında, Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni ve Geri Kabul Anlaşması 16 Aralık 2013 tarihinde Ankara'da imzalandı. İmzalanan Geri Kabul Anlaşması 25 Haziran 2014'te TBMM'den geçti. Sürecin başarıyla tamamlanması halinde, Türkiye, ilgili AB Tüzüğü'nde vize serbestisine sahip ülkelerin bulunduğu pozitif listeye alınacak ve böylece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için vize muafiyeti gerçekleşmiş olacaktı.

Ancak altına imza atılan anlaşma, Türkiye-AB tarihinin en ciddi anlaşması olmakla birlikte Türkiye'nin tam üyelik müzakereleri sürecine büyük zarar verdi. Türkiye, ucu açık bir sürece mahkûm edildi. Geri Kabul Anlaşması bağlamında ülkemizin üstleneceği maliyetin AB tarafından karşılanacağına ilişkin bir garanti de yer almadı. Anlaşmaların paralel olarak imzalanması, tam üyeliğimizin gerçekleşmesi halinde ya da Türkiye'nin Avrupa'ya mülteci gönderen tüm ülkeler ile geri kabul anlaşmaları yapması durumunda uygun olacaktı. Bu gerekçe ve öngörülerle CHP, siyasi iktidara "Anlaşmayı geri çekin, eksiklikleri gidermek için AB ile masaya yeniden oturun ve yeniden müzakere edin" uyarılarını yaptı. Fakat bu çağrı iktidar tarafından karşılıksız bırakıldı.

Hükümet sözcülerinin öncelikle Vize Muafiyeti Anlaşmasının kabul edileceğini savunurken daha sonra iki anlaşmayı birlikte imzalaması büyük bir öngörüsüzlük oldu. Anlaşmanın "Adalet, Özgürlük, Güvenlik" başlıklı 24. Faslın otomatik ve standart bir "gereği" olduğunu ileri süren iktidar, sanki Türkiye'nin imzadan başka seçeneği olmadığı gibi bir izlenim vermiştir. Oysa Geri Kabul ile vize arasındaki bağlantı AB tarafının kurduğu ve dayattığı bir bağlantıdır. Türkiye-AB Ortaklık Hukuku'nda yeri olmayan bu kurguya maalesef direnilemedi ve müzakere masasında başarısız olundu. Müzakereleri başarılı yürütemeyen ve öngörüde bulunmayan siyasi iktidar, çok ağır yükümlülükler üstlendi.

"Yük olmaya değil yük almaya gidiyoruz" diyen dönemin Başbakanı'nın bu iddiasının aksine Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye'ye ve topluma çok büyük ekonomik ve toplumsal külfetler yüklendi. Türkiye'nin bugüne kadar yaklaşık 40 milyar dolar bütçeyi geçici sığınmacılar için harcadığı açıklandı.

Geri Kabul Anlaşması'nın yürürlüğe girmesinden en geç 3-3,5 yıl sonra vize muafiyetinin başlayacağı sözleri verildi. Siyasi iktidarın bu sözünün aksine aradan geçen dört yılda bu hak elde edilemediği gibi yurttaşlarımızın vize alma koşulları da ağırlaştı. 60 Euro olan vize başvuru ücreti 80 Euro oldu. 2018 yılında toplam 52 milyon 754 bin Euro, Schengen vizesi ücreti ödendi. 74 bin başvuru reddedildi.

Suriye iç savaşında yaşanan gelişmelerle birlikte Avrupa'ya yönelik yaşanan kitlesel mülteci göçü AB ülkelerinde büyük tartışmalar yarattı. Yaşanan göç krizinin ardından düzensiz göçü kontrol etmek ve düzenlemek için AB ile Türkiye arasında 2016 yılında Ankara'da 18 Mart Mutabakatı imzalandı. Mutabakat ile mütekabiliyet temelinde Türkiye'de veya AB'ye üye ülkelerin birinde ülkeye giriş, ülkede bulunma, ikamet etme koşullarını sağlayamayan veya sağlayamaz duruma düşen kişilerin anlaşmada belirlenen şartlar ve kurallar çerçevesinde ilgili ülkeye geri gönderilmesini amaçlamaktaydı. Bunun karşılığında AB, Gümrük Birliği Anlaşmasının güncellenmesi ve vize muafiyeti hakkı sürecinin hızlandırılacağını taahhüt etti. Ancak Türkiye'nin Kopenhag Siyasi Kriterlerinden uzaklaştığı gerekçesiyle anlaşmanın modernizasyonu yapılamadı. Benzer şekilde vize muafiyeti hakkı konusunda da bir netice alınamadı. Oysa vize muafiyeti hakkı için gerekli koşul olan 72 kriterin TBMM'den geçmesi için iktidar ve muhalefet partileri olarak hep birlikte yoğun ve ağır bir mesaiyle çalışıldı. Ancak gelinen aşamada, siyasi iktidar ile AB tarafı arasında müzakerelerde yaşanan tıkanıklıklar nedeniyle 6 kriter eksik kalmış durumda.

IV., V. ve 10 Mayıs 2019'da gerçekleştirilen VI. Reform Eylem Grubu toplantılarında Vize Serbestisi Diyaloğu kapsamında çalışmaların hızlandırılmasına yönelik kararlar alınmasına ve çalışma grupları oluşturulmasına rağmen somut bir ilerleme kaydedilemedi. 18 Eylül 2019 tarihli Cumhurbaşkanlığı Genelgesiyle vize serbestisi için eksik kalan 6 kriterin karşılanmasına yönelik çalışmalara hız verilmesine yönelik ilgili kurum ve kuruluşların talimatlandırılmasından da bir netice çıkmadı.

2013 yılında olduğu gibi 2016'da da Türkiye'nin bütün koşulları sağlasa da vize muafiyetine ne zaman sahip olacağı kesin bir takvime bağlanamadı. Bu takvim, o gün olduğu gibi bugün de net değil. O gün olduğu gibi bugün de siyasi iktidar öngörüsüz, günübirlik ve dönemsel politikalarında ısrar etmekte. 28 Şubat 2020'de Türkiye, mültecilerin ve göçmenlerin kara ya da deniz yoluyla ülke sınırlarından AB ülkelerine geçişlerine engel olmama kararı aldı. Düne kadar meydanlarda "ensar ve muhacir" söylemiyle sahiplenilen sığınmacıların bu şekilde bir tehdit unsuru olarak kullanılması, öngörüsüzlüğün, tutarsızlığın ve başarısızlıkların bir kanıtı oldu. Geçici koruma statüsünde olan Suriyeli sığınmacılar başta olmak üzere tüm sığınmacıları Avrupa'ya yollama politikası da ters tepti. AB sınır kapılarının açılmaması ve insan haklarını hiçe sayan uygulamalar sonucunda yönlendirilen mülteciler geri dönmek zorunda kaldı. AB başkanları ile yapılan ikili görüşmelerde somut kararlar alınamadı. Çalışma gruplarının oluşturulmasıyla süreç yine zamana yayıldı.

Sonuç olarak; Geri Kabul ve Vize Muafiyeti Anlaşmalarını aynı anda imzalamak Türkiye-AB ilişkilerine büyük zarar verdi. Tam üyelik müzakereleri mülteci sorununa indirgendi. Kopenhag Siyasi Kriterlerinden ve AB normlarından uzaklaşan siyasi iktidar, güçler ayrılığı ilkesi, hukukun üstünlüğü, işleyen bağımsız yargı, basın, düşünce ve ifade özgürlüklerinde geriye gidişler yaşanmaya devam ediliyor. Tüm bu kötü gidişler karşısında, ulusal stratejik hedef olan AB'ye tam üyelik yolunda ulusal çıkarları ve 83 milyon yurttaşımızın kazanımlarını koruyan, kollayan her olumlu girişimi bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da destekliyoruz. Bu anlamda, siyasi iktidara önerimiz, 18 Mart Geri Kabul Anlaşması güncellenmeli, üyelik müzakereleri, Geri Kabul Anlaşması ve vize muafiyeti hakkı birbirinden bağımsız değerlendirilmeli. Somut taahhütler, hedefler ve tarihlerler belirlenmeli. Fonlarda artış yapılması sağlanmalı ve fonların ivedi olarak aktarılmasına yönelik mekanizmalar hızlandırılmalı. Mülteci sorununun çözümü noktasında Suriye başta olmak üzere bölgesel çatışmaların ve karışıklıkların ortadan kaldırılması barışın ve huzurun temin edilmesine yönelik AB daha çok zorlanmalı.