COVID-19 krizinin sıradan bir finansal kriz olmaması, döviz bulma imkanlarını farklı kanallardan kapatıyor.
Bir taraftan dış piyasalarda düşen risk iştahı nedeni ile kredi muslukları kısılırken bir taraftan da bizim için en önemli döviz girdilerinden birini sağlayan turizm sektöründe kaçınılmaz bir tıkanma ile karşı karşıyayız.
Bu kadar olumsuzluk içinde bir dengeleyici unsur yavaşlayan üretim nedeni ile ara malı ithalatının azalması ve bu nedenle yabancı sermaye ihtiyacımızın kısmen düşmesi olacak.
Keza petrol fiyatlarındaki düşüş de cari açık açısından elimizi bir miktar rahatlatacaktır.
Tansiyon yükseliyor
İktisat politikalarında öncelikleri çok iyi belirlemek ve kasırgaya karşı hazırlık olmak gerekiyor.
Kısa vadeli kazanımlar uğruna uzun vadeli fiyat istikrarından feragat edilmesi ise biriken kırılganlıkları beraberinde getiriyor.
Türkiye ekonomisi malesef Covid-19 kasırgasına böyle bir konumda yakalandı. 2019 yılında ekonomiyi canlandırmak adına faizlerin hızla düşürülmesi, enflasyon düşmeden gelen faiz indirimlerinin reel faizi düşürüp Dolar talebinin tetiklemesi, Dolar'ın değer kazanmaması için TCMB döviz rezervlerinin tüketilmesi risklerimizi büyük ölçüde artırdı.
Bu risklerin üzerine beklenmedik bir şekilde Covid-19 krizinin gelmesi ise bizi bir anda savunmasız bıraktı.
Kaynak nereden gelecek?
Piyasaların tıkanma noktasına geldiği kriz zamanlarda döviz kaynağı sağlayacak birkaç alternatif var.
Bunlardan en kapsamlı ve uzun vadeli olanını Uluslararası Para Fonu (IMF) sağlıyor. Türkiye 2001 krizi sonrasında benzer bir stand-by anlaşması ile hem döviz girişi sağlamış hem de GSYH'nın yüzde 8'ine varan bir bilanço genişlemesinden dezenflasyonla çıkabilecek kadar kredibilite oluşturmuştu.
Mevcut konjonktürde IMF ile bir stand-by anlaşmasına hükümet kanadının sıcak bakmadığını çünkü bu tür bir anlaşmanın kısıtlayıcı şartları olduğunu biliyoruz.
Geriye iki alternatif kalıyor. Bunlardan en sevimsiz olanı sıkı sermaye kontrolleri ile mevcut dövizi ülke içinde tutmak.
Ancak bu tür radikal bir adım serbest piyasa koşullarına önemli bir darbe. Türkiye gibi sermaye girişine dayalı bir büyüme modeline sahipseniz sermaye kontrolü intihar kabul ediliyor.
Keza iktidar da böyle bir yola gidilmeyeceğinin altını çiziyor. Öte yandan sermaye kontrolünün de dereceleri var ve Londra swap piyasasına gelen sınırlamalar bile Covid-19 sonrası toparlanmayı geciktirecek bir engel olarak karşımıza çıkıyor.
Stand-by anlaşması ve sıkı sermaye kontrolü alternatiflerini elersek geriye kalan alternatif uluslararası kuruluşlarla yapılacak swap anlaşmaları olabilir.
Yerli para ile yabancı paranın takas edildiği bu tür anlaşmalar daha kısa vadeli olup miktarı da daha düşük oluyor.
Mesela IMF'nin Covid-19 döneminde geliştirdiği swap hattı her bir üye ülkeye ortalama 10 milyar dolarlık bir bütçe ayırıyor.
Gelelim Fed'in sağladığı swap hatlarına. Öncelike unutmayalım ki Fed'in açtığı swap hatlarında nihai hedef ABD finansal piyasalarında istikrar sağlamak.
Fed'in swap hattı açılan ülkeler de bu önceliklere göre belirliyor. Fed'in hangi ülkelere swap hattı açtığına baktığımızda 2007-2009 döneminde swap hattı açılan ülkelerle Covid-19 döneminde de yola devam edildiğini, o zaman belirlenmiş olan gruba yeni bir ülke eklenmemiş olduğunu görüyoruz.