Ekonomi

Doç. Dr. Murat Batı yazdı: Olası bir servet vergisinin getirilmesinde hukuken engel var mı?

20 Mart 2021 09:32

*Doç. Dr. Murat Batı

Ülkeler pandemi sürecinde artan kamu harcamalarını finanse etmek ve düşen vergi gelirlerini telafi etmek için yeni kaynak arayışına yöneldi. Bazı ülkeler ise bu sorunu çözmek adına yeni vergi(ler) getirdi. Bu dönemde en fazla getirilen verginin adı “servet vergisi”dir. Dünyanın birçok ülkesi servet vergisinin getirilmesini konuşurken biz de geri kalmadık elbette ve “Biz niye getirmiyoruz bu vergiyi?” sorusunu defalarca sorar olduk. Dünyadaki uygulamalarına baktığımızda servet vergisi; servet (varlık/para) değeri belli bir tutarın üstünde olan yurttaşlarından belli bir oranda tek seferlik vergi alınmasına yöneliktir. Hemen belirtmeliyim ki, birçok kişi gibi ben de olması taraftarıyım ama her istediğimiz maalesef ol(a)mayabiliyor. “Neden servet vergisi getirilemez mi?” diye sormadan önce ben gerekçeli bir şekilde konunun hukuki engellerini anlatmaya çalışayım.

"Servet Vergisi" nedir?

Ülkemizde vergiler; gelir, harcama ve servet üzerinde alınır. Servet üzerinden alınan vergiler; motorlu taşıtlar vergisi, veraset ve intikal vergisi ve emlak vergisidir. Bu yıl yürürlüğe giren değerli konut vergisi de servet üzerinden alınan bir vergidir ama bu vergi Emlak Vergisi Kanunu’nun 42 ila 49’uncu maddelerine monte edilerek toplam 8 maddeden oluştuğundan ve ayrıca kendi adına bir kanunu da bulunmadığından emlak vergisi içinde yazdım. Neyse konumuz bu değil..

Bir de harcama vergisi sayılan ama özü itibariyle servet vergisi sayılması gereken ÖTV gibi vergilerimiz de var. Doktoradan Hocam sayın Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ’ın dediği gibi “motorlu araçlardan alınan ÖTV esasında gizli bir servet vergisidir.” Ben çıtayı biraz daha yükselteyim ve “gizli değil aleni bir servet vergisidir” iddiasını da ortaya atayım. Hatta çalışanların elde ettikleri ücret gelirlerinin halk arasındaki adıyla dilime girmesi yani geliri arttıkça bir üst tarifeden vergilendirilmesi durumunda üst dilimdeki oranlama da bir servet vergisi sayılabilir. Çünkü devlet, fazla gelir elde edildiğini ve bunun artık ihtiyacı karşılayacak düzeyi aştığını ve bu nedenle de aşan kısma daha yüksek bir vergi oranı uygular.

Devlet esasında bu fazla geliri “tasarruf etme vergi olarak bana ver” der. Gelir vergisi sayılan bu kısım da servet vergisi sayılabilir.. Bu örnekleri artırmak mümkün elbette.

Ancak teoride servet vergisi sayılan vergilerden 2020 yılında elde edilen tahsilat tutarları; veraset ve intikal vergisinden 1 milyar 298 milyon TL, motorlu taşıtlar vergisinden 15 milyar 979 milyon TL ve emlak vergisinden (Ocak-Eylül 2020 dönemi) 7 milyar 59 milyon TL ve toplamda 24 milyar 336 milyon TL’dir.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, emlak vergisin tahsilat durumunu Ocak-Eylül dönemi yani 9 aylık olarak açıklamış bulunmaktadır. Bu durumda servet vergilerinin toplam vergi gelirleri içindeki payı yaklaşık %3 civarındadır. 2020 yılında sadece tütün mamullerinden alınan ÖTV’nin toplam vergi gelirleri içindeki payı %7,4 olduğu gerçeği dikkate alındığında servet vergilerinin toplam vergi gelirleri içindeki %3’lük payın ne ölçüde düşük olduğunu hatta tütün ürünlerinden alınan ÖTV’nin servetten alınan tüm vergi gelirlerinin yaklaşık 2 buçuk katı olduğu gerçeği durumun vahametini anlamamız açısından önemli bir paya sahip olacaktır sanırım.

Dünyada servet vergisi

Ülkemizin çok saygın akademisyen ve yazarları özel bir servet vergisinin getirilmesini şiddetle yazıp anlatmaktadırlar. Doğrusu onlarla aynı düşünüyorum ama “ama”sı var. Önerdikleri servet vergisi; dünyadaki örneklerine oldukça benzer özelliklere sahiptir. Bu şekilde servet vergisi getiren ülkelerden biri Arjantin’dir. Arjantin, 3,3 milyar dolar bir gelir hedefleyerek; 2,5 milyon dolardan fazla serveti olan yaklaşık 12 bin Arjantin Vatandaşından Arjantin sınırları içinde bulunan servetlerinin %3 buçuğunu, ülke dışındaki servetlerinden ise %5,25’ini servet vergisi olarak almayı planlamaktadır. Tahsil edilen servet vergisinin yarıdan fazlasının pandemi amacıyla kullanılması hedeflenmektedir.

Öte taraftan Danimarka, veraset vergisi indirimini iptal ederek, Norveç yeni kurulan şirket hisselerinde net varlık vergisi tabanını genişleterek, Birleşik Krallık ise bir servet vergisi komisyonu kurarak servet vergilerine soğuk durmadıkları sinyalini verdiler. Rusya’da ise banka hesaplarındaki 1 milyon rublenin üzerindeki servetten elde edilecek faiz gelirlerini %13 oranında vergilendirilerek 1,5 milyar dolar hasılat elde etmeyi planlanmaktadır. Tüm bu servet vergilerinin ortak özelliği, tüm servet unsurlarını kapsamaması nedeniyle özel nitelikli bir servet vergisi olmalarıdır.

Servet vergilerinin bu kısımları için özellikle Prof. Dr. Mustafa Durmuş, Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ve Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz hocalarımın ulusal basındaki ve/veya kendi sitelerindeki yazılarını okumak faydalı olacaktır.

Bizde özel bir servet vergisi olabilir mi?

Öncelikli temel sorun “servet” kavramından ne anlaşıldığıdır. Servetten anlaşılan sadece finans kurumlarında bulunan nakit mi ya da sahip olunan hisse senedi, tahvil, bono vs gibi finansal enstrümanlar mı ya da sahip olunan gayrimenkuller mi? Dünya ölçeğinde bu soruların cevabı genel olarak banka ya da finans kurumlarında bulunan mevduatlar olarak kabul edilmiş. Bizde önerilen servet vergilerine bakıldığında önerilerin öbeğinde banka ya da finans kurumlarında bulunan TL ve yabancı paralar bulunmaktadır. Bu yazıda da bunu bu şekilde kabul ederek değerlendirmelere devam edelim.

TCMB’nin 12 Mart tarihli haftalık banka ve para istatistikleri verilerine göre TL ve yabancı para mevduat tutarı yaklaşık 3 buçuk trilyon TL’dir. Bu tutarın yaklaşık olarak 1,6 trilyon TL’lik tutarı Türk Lirasından ve yaklaşık 1,9 trilyon TL’lik tutarı ise yabancı paralardan oluşmaktadır. 1,6 trilyon TL’lik Türk parası mevduatının yaklaşık 42 milyar TL’si yurt dışı yerleşiklerden kalanı ise yurt içi yerleşiklerin mevduatlarından oluşmaktadır. 1,9 trilyon TL’lik yabancı paraların ise 146 milyar TL’lik kısmı yurt dışı yerleşiklerin kalanı ise yurt içi yerleşiklerin mevduatlarından oluşmaktadır.

Yukarıda verilen mevduatların bir kısmı kişi başına 1 milyon TL’den fazladır. Bu kişilerden varsayalım 1 milyon TL gibi bir tutarı aşan mevduata (servete) sahip olanlardan belli bir oranda özel bir servet vergisi alabilir miyiz? Elbette alabiliriz ama öncelikle verginin ekonomik sonuçlarından ziyade özellikle Anayasal olarak mümkün olup olmadığını ele almamız gerekmektedir. Bir işlem, ister kanunla ister Cumhurbaşkanı Kararı ile isterse de başka bir enstrümanla düzenlense bile Anayasa’nın herhangi bir hükmüne aykırılık oluşturmaması gerekmektedir. Özellikle vergi hukuku ile alakalı yapılan düzenlemeler Anayasa’nın 2’nci maddesinde yer alan “sosyal hukuk Devleti”, Anayasa’nın 10’uncu maddesinde yer alan “eşitlik” 13’üncü maddesinde yer alan “ölçülülük”, 35’inci maddesinde yer alan “mülkiyet hakkının ihlali” gibi ilkeler ile çelişmemelidir.

Özel bir servet vergisinin önündeki hukuki engellerin anlamak için aşağıdaki ilkelerin irdelenmesi gerekmektedir.

a)”Özel bir servet vergisinin” Kanunla konulması gerekmektedir

Anayasa’nın 73’üncü maddesinin 3’üncü fıkrası gereği vergiler ancak kanunla konulur. Bunun için kendine ait bir kanun ya da değerli konut vergisinde olduğu gibi var olan bir kanuna ekleme yapılabilir. Bu işlemin ise kesinlikle kanunla yapılması gerekmektedir. Bu tarz bir verginin konulması da bu aralar oldukça popüler bir yöntem olan “torba kanun” ile yapılır büyük bir ihtimalle. Kanunla konulması dışında Cumhurbaşkanı Kararı ya da Genel Tebliğ gibi bir düzenleyici işlemle bu verginin konulması mümkün değildir.

b) ”Özel servet vergisi kanunu” hangi amaç için konulacak?

Getirilecek özel bir servet vergisinin meşru bir amacının olması gerekmektedir. Bu amaç, pandemi dolayısıyla kullanılmak üzere tesis edilebilir. Ancak burada da bir engel var ki bu da 5018 sayılın Kanun’un 13/g maddesinde “Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır.” ilkesidir. Bu, maliye yazınında “adem-i tahsis” ilkesi olarak da adlandırılır. Genel bütçeye doğrudan gelir kaydedilen bu vergiler hazinenin havuzuna aktarılır ve yine bu vergiler toplandığı yer ya da konusuna bakılmaksızın “bütçe kanununun” izin verdiği ölçüde her türlü kamu hizmeti için harcanabilmektedir. Tıpkı deprem vergisi olarak bilinen Özel İletişim Vergisi gibi. Akıbeti aynı olma ihtimali çok yüksek. Her deprem sonrası “nerede bu deprem vergileri?” sorusuna her seferinde yazılarımda bu yanıtı verdim. İşte tam da bu noktada genel bütçeye gelir kaydedilen ve pandeminin yaralarını sarmak amacıyla getirilecek özel servet vergisinin de sadece pandemi için kullanılması 5018 sayılı Kanun’un 13/g maddesi uyarınca mümkün görünmemektedir. Getirilecek “özel bir servet vergisini” büyük bir ihtimalle bunu “pandemi vergisi” ya da covid vergisi” diye adlandıracağız. Yani bu amaçla getirilecek vergi hazineye aktarılacak sonrasında ise bütçe kanununda belirtilen “yol”, “araba/araç”, “okul” gibi harcamalara gidecek. Sonra her vaka artışında olduğu gibi “nerede bu covid vergileri?” diye soracağız.

Benden uyarması..
Bunun çözümü için daha önce deprem vergileri için önerdiğim işsizlik fonu gibi bir fona dönüştürülmesi söz konusu olursa bu sorun aşılabilir. “Adem-i tahsis” gibi sorunları yok etmek adına “özel servet vergisini” denetimi çok güçlü bir “pandemi fonuna” dönüştürüp 5018 sayılı Yasada düzenlenen (I) sayılı cetvel dışında bir kuruluşa bağlayıp esas amacı olan pandeminin zararını telafi için kullanılması mümkündür.

c)Konulacak bir “özel servet vergisi” Anayasa’nın eşitlik ilkesini çiğnemeyecek

Bu kısmı Hukuk Fakültesinden mesai arkadaşım kıymetli akademisyen Anayasa Hukukçusu sayın Dr.Metin BAYKAN ile birlikte ele aldık.
Anayasa’nın 2’nci maddesi uyarınca vergi yükü vatandaşlar arasında adil ve dengeli dağıtılmalıdır. Günümüzde çağdaş devlet olmanın ve hukukun üstünlüğü ilkesini yaşama geçirmenin yolu hukuk devleti olabilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin ifadesiyle “hukuk devleti olmak, yönetenlere hukuk güvencesi sağlamaktadır.” şeklinde hukuk devletinin görevi tanımlanmıştır. Hukuk devletinin unsurlarından en önemlilerden biri eşitlik ilkesidir.

Devletin eşitlik ilkesine aykırı bir yasal düzenleme ihdas edebilmesi için bu yasal düzenlemenin “haklı bir nedene (meşru amaç)” dayanması ve kamu yararı nedeniyle bu yola başvurması gerekmektedir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, içtihatlarında haklı neden kriterinin kesin bir tanımını yapmış değildir. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen somut vakanın durumuna göre gereklilik, zorunluluk, dengeli ve makul ölçüler gibi ifadelerle bu kriteri açıklamaya çalışmaktadır.

Fakat bu konuda şu söylenebilir ki her halde eşitlik ilkesinden sapmayı gerektirecek bir ayrım kriterinin ayrımın amacına uygun olması gerekecektir. Bu minvalde özellikle yukarıda bahsettiğimiz adem-i tahsis ilkesinin varlığı, eşitlik ilkesinden sapmak için gerekçe gösterilen pandeminin yarattığı sosyal adaletsizlikleri gidermede kullanılamayacak ve olası bir servet vergisini anayasaya aykırı hale getirebilecektir.

Genel değerlendirme

Pandeminin ortaya çıkmasıyla birlikte milyonlarca insanın gelir kaybına uğraması tabir-i caizse sosyal devlet ilkesini daha canlı hale getirmiştir. Haliyle devletlerin bu ilkeyi vatandaşları açısından efektif hale getirebilmesi için yeni kaynaklar yaratmaları gerekmektedir. Bu kaynaklardan biri olarak düşünülebilecek servet vergisi Türk hukukunda bilhassa eşitlik ilkesi bakımından sorun yaratabilecektir. Her ne kadar yasama organlarının nisbi eşitlik gereği zorlayıcı durumlarda genel eşitlik prensibinden sapmalar yapma konusunda takdir haklarının olduğu düşünülse de bu takdir hakkının keyfi olmaması, meşru ve somut bir amaca yönelik olması gereği ortadadır.

Türk vergi hukukuna hâkim ilkelerden biri olan ve evvelden beri tartışılan adem-i tahsis ilkesi gereğince pandeminin yaralarını sarmak amacına özgülenmiş olarak belli bir kesimden alınacak servet vergisinin amacına uygun kullanımını sağlayacak somut yasal düzenlemeler yapılmayıp toplanan verginin genel bütçe içerisinde kaybolması bu vergisel düzenlemenin anayasaya uygunluğunu tartışmalı hale getirecektir. Sosyal devlet ilkesini gerçekleştirmenin önemli olduğu kadar vergilerin harcanmasındaki şeffaflığın da önemli olduğunu unutmamak ve hukuk devleti ve eşitlik ilkesi gibi ilkeleri sosyal devlet arkasına sığınan bir popülizmin kucağına bırakmamak gerekmektedir.

Ezcümle, olası bir servet vergisi toplanır ve pandeminin yaralarını sarmak için harcanabilir ama “adem-i tahsis” olmazsa, yüksek servet sahiplerinden özel bir servet vergisi alınabilir ama “eşitlik” ilkesi olmazsa. Herkesi kapsayacak şekilde bir servet vergisi gelebilir. Yani bu vergi gönlü zenginlerden alınırsa, getirilir ve uygulanır ama sadece zenginlerden alınırsa eşitlik ilkesi buna engel olur.

__________________________________________________________________________________________________

* Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ali Fuad Başgil Hukuk Fakültesi, Mali Hukuk Anabilim Dalı Başkanı