Diyarbakır'da siyasi partilerin 16 Nisan'da yapılacak anayasa referandumuna yönelik kampanyaları devam ederken, iki Kürt siyasi partisi referandumu protesto edip sandığa gitmeyeceklerini açıkladı.
Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) ve Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) Boykot yerine protesto kelimesini tercih ederek demokratik, federal bir anayasa önerisi de yapıyor.
Diyarbakır merkezli olarak 2014 yılında kurulan PAK'ın Genel Başkanı Mustafa Özçelik, demokratik ve federal bir anayasa adı altında mevcut referanduma karşı protesto geliştirdiklerini belirterek, değiştirilmek istenen 18 madde de dahil, bugüne kadar yapılan tüm anayasaların Kürtleri yok saydığını öne sürdü.
Özçelik, OHAL koşullarında yapılacak değişiklikle özgür iradenin ortaya çıkmayacağını savunarak şöyle devam etti.
"HDK tüm Kürt siyasi partileriyle ortak karar almalıydı"
"Anayasa toplumsal sözleşmedir ama bu toplumun bir parçası olan Kürdistan halkına bir şey sorulmadı. Bu referandum bizi de çok ilgilendirdiği için "Yeter artık!" sesini yükseltmek için bu kararı aldık."
Yaklaşık iki yıldır süregelen çatışmalı ortamın halkı bıktırdığını ifade eden Özçelik, "Kürt halkı devletin siyasetinden bıkmış, PKK'nin savaş siyasetini de desteklememiştir" dedi.
Protesto kararını kamuoyuyla paylaşmadan önce bütün Kürt siyasi partiler ile bir araya gelip ortak bir sesle "Anayasa değişikliği tiyatrosuna, savaşa ve OHAL'e karşı" ortak bir tutum geliştirmeyi planladıklarını belirten Öz.elik, sadece PSK ile mutabık kaldıklarını anlattı:
"Protesto zemini çok güçlüydü, HDP hemen hayır kararını deklere etti. HDP daha sonra bizi ziyaret ettiklerinde tüm Kürt siyasi partileri ile ortak bir karar almadıkları için eleştirdik. Protesto zemini güçlüydü ama evet ve hayır tarafları bu zemini daraltmış oldu. "
Tanınan Kürt siyasetçi Kemal Burkay'ın 1974 yılında Avrupa'da kurduğu parti, Mesut Tek başkanlığında 2016 yılında Türkiye'de resmi olarak kuruluşunu ilan etti.
PSK Genel Başkan Yardımcısı Bayram Bozyel de, PAK ile birlikte neden protesto kararı aldıklarını açıkladı.
Bozyel, Türkiye'de yapılan tüm anayasaların tekçi ve otoriter olduğunu, "82 anayasası ile tekçiliğin daha da katmerlendiğini" söyleyerek anayasa değişikliği paketinin Türkiye'nin ne Kürt sorununa ne de demokratik hakların genişletilmesine çözüm getireceğini savundu:
"Paketin başkanlık sistemiyle de ilgisi yok, tamamen ucube bir sistem önerisi var ve bizim buna evet dememiz mümkün değil."
OHAL koşullarında yeni bir anayasa ya da değişiklik önerisi için referanduma gitmenin yanlış olduğunu söyleyen Bozyel onlarca Kürt siyasetçinin cezaevinde olduğunu hatırlattı:
"Yüzlerce siyasetçinin tutuklandığını, bölgede belediyelere kayyumların atandığını ve Türkiye'nin tamamında muhalifler için siyasi alanın çok daraltıldığı bu dönmede hem içerik hem de paketin gündeme gelişi son derece problemli bir durum. Biz bu referandumun demokratik meşruiyetten yoksun olduğunu düşünüyoruz ve her zaman bir meşruiyet sorunu ile karşı karşıya kalacak. Çünkü toplumun tüm kesimlerinin iradesini ortaya koymuyor. Bunun için ne Evet diyoruz ne de Hayır."
'Taşları bağlayıp, köpekleri serbest bırakmak' diye bir deyim var Kürtçe'de. Böylesi bir ortamda yapılacak referandum meşru ve demokratik değildir, katılmayı doğru bulmuyoruz."
"Bizim burada anayasayı umursamadığımız anlamı çıkmasın. Şu an tek kaleli bir oyun var. Tüm muhalefetin sesini kapatmış, karşı tarafa gol atmak istiyorsun. Evet de çıksa hayır da, çok esaslı bir değişiklik olmayacak çünkü yine OHAL yasası ve 12 Eylül anayasası ile devam edilecek. Tek değişiklik Erdoğan'ın yaptıklarına yasal kılıf bulunmuş olacak."
PSK Genel Başkan Yardımcısı, anayasa değişikliğini savunanların ve karşı olanların esas olarak propagandalarını Kürt karşıtlığı üzerinden yürüttüğünü savundu.
Seçimi boykot etmeyi düşünenler dışında ne Evet'in, ne Hayır'ın ne de Boykot'un Kürtleri temsil etmediğini savunan küçük bir kesim de var.
Diyarbakır'da yaşayan yazar Aziz Yağan, birçok Kürt sitesinde yayınlanan makalesinde Kürtleri sandığa giderek geçersiz oy kullanmaya davet ediyor. Bu tavırı da "Demokratik Kürt hattı" olarak adlandırıyor
Kürtlerin sorunlarının ve taleplerinin tartışılmadığı, anayasada önerilen değişikliklerin Kürt toplumuna ne gibi etkilerinin olacağının dile getirilmediği bir referandum sürecinin yaşandığını dikkati çeken yazar şöyle devam ediyor:
"AKP'nin ve MHP'nin evetinden bir Kürdün evetinin farkı nedir, AKP ile MHP bunun farkında mı ya da bunun derdinde mi? Aynı şekilde CHP, HDP ve Vatan Partisi'nin hayırından bir Kürdün hayırının farkı nedir, onlar bunu görüyor mu?"
"Eğer Evet, Hayır ve Boykot'çular Kürt toplumunun güncel ve tarihsel kaygılarını göremiyor ya da görmezden geliyorsa, bizim de seçeneğimizi oluşturmamız son derece doğal bir hak değil mi? Elbette öyle ve referandumda evet, hayır ve boykottan farklı yani 'dördüncü seçeneği' ortaya koyup, avantajlarını tartışmamız, uygulamamız mümkündür." diyor
Aziz Yağan, boykot tavrının görünür olmadığını savunuyor.
"2010 referandumu Hakkari'de yüzde 90.9, Diyarbakır'da yüzde 65.2 oranında boykot edildi. Birçok Kürt ilinde yapılan boykot tavrı ne sonuca yansıdı, ne de genele. Görünür olmadı. Ne oldu, referandum sonucunda yüzde 57.8 Evet, yüzde 42.1 Hayır oyu ile anayasa değişikliği kabul edildi."
Yağan, son beş seçimin sonuçlarını Kürtlerin yaşadığı 26 şehir üzerinden incelemiş ve ortalama 150 bin civarında geçersiz oyun kullanıldığını tespit etmiş:
"Örneğin 1 Kasım seçiminde yaklaşık 10 milyon seçmenin bulunduğu 26 şehirde 10 milyon oydan geçerli oy sayısı 8 milyon 112 bin. Sandığa gitmeyenlerin sayısı 1 milyon 533 bin iken; sandığa giderek geçersiz oy veren seçmen sayısı 158 bindir. Bu sayının bir kısmı yanlışlıkla, istemeden geçersiz oy kullanmış olabilir ama bir tavır olarak geçersiz oy kullanan Kürt seçmen de var. Bu yüzden sandığa gitmeyen seçmenin ve hatta Evet ve Hayır diyecek seçmenin geçersiz oy'a yönelmesi "demokratik Kürt hattının" görünürlüğünü başlatacaktır."
Kürt sorununu Türkiye'nin en temel sorunu olarak tanımlayan Yağan, bu sorunun muhalefet ve iktidar tarafından görmezden gelindiğini, yapılacak 18 maddelik değişikliğin de Kürt taleplerini içermediğini söylüyor:
"Asıl sorun olan 'görmezden gelme' şehirlerimizi, ekonomimizi, sosyal dokumuzu mahvediyor. Nitelikli iş gücünü kaçırıyor. Eğer onlar bu gidişata dur demeyecekse Kürdler tavır gösterebilmeli ve neden böyle davranıp bizi görmezden geliyorsunuz, diyebilmeli.