Gündem
BBC Türkçe

Diyarbakır açlık grevi çağrısına nasıl bakıyor?

Kürt siyasi hareketinin Öcalan'la görüşme talebiyle açlık grevi çağrısına Diyarbakır'da desteğin yanısıra, 'Cizre'de bodrumda gençler yakılırken yapılmalıydı, Öcalan da bunu isterdi' gibi yaygın eleştirel yaklaşımlar da var.

02 Eylül 2016 17:31

Diyarbakır'da Kürt siyasi hareketinin Öcalan'la görüşme yolu açılıncaya kadar açlık grevi yapılması çağrısına, destek verenlerin yanısıra, 'Cizre'de bodrumda gençler yakılırken yapılmalıydı, Öcalan da bunu isterdi' diyerek eleştirel yaklaşanlar da var.

Kürt siyasetçiler önceki gün hükümete çağrı yaparak, Abdullah Öcalan'la görüşülene kadar süresiz, dönüşümsüz açlık grevine gireceğini duyurmuşlardı.

Peki bu açıklama hem hükümet üzerinde hem de kamuoyunda beklenen etkiyi yaratabilecek mi? Bu sorunun yanıtlarını Diyarbakır sokaklarında aradık.

2012 yılında aynı taleple yapılan açlık grevinden farklı olarak bu kez açlık grevi çağrısı cezaevlerinden değil, dışardan yani seçilmişlerden geliyor.

İki gün önce açıklamanın yapıldığı Demokratik Toplum Kongresi DTK binasına yakın bir kahveye gidiyorum.

Beş kişinin oturduğu masada, sohbet konusu dini ve siyasi meseleler, Suriye ve Cerablus.

Masada oturanlardan Sait Veroj, "Suriye'deki vekalet savaşı asalet savaşına döndü" diyerek Türkiye'deki siyasi gelişmelerin Suriye ile çok ilgili olduğunu savunuyor.

Çarşamba günü yapılan açıklamadan hepsi haberdar. Açlık grevi kararını tasvip etmediklerini söylüyorlar.

Emekli müftü olduğunu söyleyen Selim Bey, açlık grevi kararının, çaresizlikte gelinen son nokta olduğunu söylüyor.

"Birileri sana zulmedince sen de tepki olarak bedenine işkence edip sonuç almaya çalışıyorsun. Bu yöntemle sonuç alınacağına inanmıyorum. Önemli olan o aşamaya gelmeden siyasi çözüm kanallarını açık tutabilmek. Toplumda bir yankı uyandıracağına inanmıyorum."

Soyadını vermek istemeyen Hüsamettin de ideoloji ve dinin siyasi partilerde öne çıkmaması gerektiğini savunuyor.

Türkiye'de siyasetin bu yüzden tıkandığını ve çözüm üretemediğini dile getirerek, devletin Abdullah Öcalan üzerinden Kürtleri hizaya getirmek istediğini ileri sürüyor.

"Bu yüzden de ancak kendileri istediğinde onu devreye sokacaklar. Bu yüzden Kürt siyasetçilerinin açlık grevi kararı da toplumda bir karşılık bulmayacak."

Sait Veroj, İmralı tartışmalarının manipülasyon olduğunu savunuyor.

"Ulusal bir taleple değil de sadece Abdullah Öcalan'ın şahsı için açlık grevi başlatmak partizanca bir karar. Öcalan'a karşı toplumda bir hassasiyet var ve o hassasiyet üzerinden toplumu harekete geçirmek istiyorlar galiba. Irak'ta Kürdistan'ın bağımsızlığı, Suriye'de Rojava bölgesinde yaşanan sıcak savaş ortada dururken onları bir tarafa atıp Öcalan'ın durumunu öne çıkarmak bana göre gündemi saptırmak ve manipülasyon yapmaktır."

O da açlık grevi kararının halktan yeterli desteği bulamayacağını savunuyor. Bunu da hendekler sonrası bölgede yaşanan yıkıma ve halkın oluşan travmaya bağlıyor.

Özel bir sağlık kuruluşunda idareci olduğunu söyleyen ve soyadını vermek istemeyen Filiz de Toplumda hendek olaylarından sonra siyasi partilere karşı bir kırgınlık oluştuğunu söylüyor.

O da açlık grevi kararının beklenen etkiyi yaratmayacağını inanıyor.

"Bu kararın toplumda bir karşılığının olacağına inanmıyorum. Sur'da, Şırnak'ta, Nusaybin'de evi yıkılan insanların önceliği şimdi bu değil. Bu yüzden de 2012'deki açlık grevi gibi etkili olacağını düşünmüyorum" diyor.

Memur olduğu için soyadını vermek istemeyen Nedim ise, diğerlerinin aksine siyasetçilerin kararını çok değerli bulduğunu söylüyor ve toplumsal anlamda karşılığının olacağına inanıyor.

"Öcalan bir halkı temsil ediyor, sonuçta onu lider olarak kabul eden çok büyük bir kesim var ve onların endişelerini gidermek gerek. Kandil, Öcalan'ın sağlığından haber alınmazsa savaş derinleşir diyor. Yani İmralı'dan alınacak olumlu bir haber bu şiddeti azaltıp, bölgedeki savaşa son verebilir. Ortada bir gerçek var, Öcalan barış olsun diye çok çabaladı ama devlet savaş istiyor diye onunla görüştürmüyor kimseyi."

Nedim, hendekler sürecinde toplumda bir kırgınlık olduğunu söylüyor. Ama zamanda Öcalan ile görüş sağlanmış olsaydı hendek sürecinin yaşanmayacağına inanıyor.

"Barış için İmralı'nın kapısını açan devlet, savaş için kapattı. Devlet gerçekten barış isteseydi, hendeklerin en başında Öcalan ile görüşürdü, çünkü Öcalan hendekleri savunmuyordu."

HDP'ye oy verdiği söyleyen Emel, Kürt siyasetçilerin sokağa çıkma yasakları döneminde buna benzer kararları alması gerektiğini söylüyor ve açıklamayı gecikmiş bir adım alarak görüyor.

"Hepimiz Öcalan'ın akıbetini merak ediyoruz, milyonlarca insanın değer verdiği bir lider. Ancak siyasetçiler Cizre'de, Şırnak'ta evler yerle bir edildiğinde, Taybet İnan'ın cenazesi bir hafta yerde kaldığında, Cizre'de bodrumlarda yüzü aşkın geç yakıldığında buna benzer eylem kararları almalarını beklerdi. Belki o zaman birçok felaketin önü de alınabilirdi. Bir de 1 Eylül Dünya Barışı arifesinde barış için ateşkes çağrısı yapmalarını da bekliyorduk. Emin olun Öcalan da bile bunu isterdi."

Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar da çağrıya destek veren isimlerden.

"Devlet, Öcalan'a tecrit uyguluyor ve bunu bilerek yapıyor" görüşünü dile getiren Aktar, şunları söyledi:

"Bir insanın vücuduna eziyet ettiğinden dolayı tasvip ettiğim bir yöntem değil. Ayrıca savaşın yoğun olarak devam ettiği bir süreçte açlık grevinin hükümetin dikkatini çekeceğini de düşünmüyorum. Eğer bir ateşkes ortamı olsaydı, herkesin dikkatini çekebilirdi."

Emin Aktar, Öcalan'ın can güvenliğiyle ilgili oluşan kaygıların haklı olduğunu belirtiyor.

"Öcalan devletin hapishanesinde bir tutuklu. Uzun zamandır haber alınmıyor ve yapılan açıklamalar da tatmin edici değil. İmralı'da görevli askerler de darbeden tutuklandı. Darbecilerin amacının Öcalan'ı öldürmek olduğu yine Türk basınında yazılıp çizildi. Dolayısıyla can güvenliğiyle ilgili kaygılar haklı. Hem insani açıdan hem de hukuki olarak durumuyla ilgili bilgi almak istemek doğal bir hak" diyor ancak açlık grevinin sonuç alıcı olup olmayacağı konusunda kuşkularını da belirtiyor.

Son dönemlerde bölgede peş peşe gelen bombalama eylemleri ve yaşanan gelişmelerden kaygı duyan iş dünyasından, akademisyen, STK temsilcileri, hukukçu, gazetecilerin de içinde yer aldığı 61 kişi, 23 Ağustos'ta PKK'ya ve siyasi aktörlere çağrı içeren yazılı bir açıklama yapmıştı.

PKK'yi şiddet yöntemlerini terk etmeye çağıran açıklamaya imza atanlardan biri olan Avukat Alaattin Epözdemir, siyasetçilerin, Öcalan'ın durumuyla ilgili kaygıların haklı olduklarını, ama onun koşullarının her şeyin önüne çıkartılması çabasının yanlış olduğunu söylüyor.

"Zamanında eğer Kürt meselesi çözüme kavuşabilmiş olsaydı, bugün Öcalan'ın koşullarını tartışıyor olmazdık. Siyasetçiler. Öcalan'a sahip çıkmak için açıklamayı yaptılar. Eğer bu karar Öcalan'a sahip çıkmak için alınmışsa, bunun en iyi yolu, Newroz'da açıkladığı barış deklarasyonuna sahip çıkmaktır."

Hendekler ve sokağa çıkma yasakları döneminde yaşananların bölge halkını çok yıprattığını ifade eden Epözdemir, HDP'nin de bu süre zarfında güç ve enerji kaybettiğini belirtiyor.

"Darbecilerin Öcalan'a zarar verdiklerini düşünmüyorum, eğer öyle olsaydı, Erdoğan 'bakın FETO'cular Öcalan'a da zarar verdi' derdi. Bana göre HDP, var olan enerjisini bunun için değil, kaybettiği siyaset gücünü kazanmak için harcamalı."

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir