Gündem

Diyanet İşleri yılbaşı eğlencelerine nasıl bakıyor?

Noel Baba’yla ilgili sözleri nedeniyle Keşan Müftüsü Süleyman Yeniçeri hakkında soruşturma başlatan Diyanet İşleri Başkanlığı da yeni yıl kutlamalarını

28 Aralık 2011 02:00

 T24- Noel Baba’yla ilgili sözleri nedeniyle Keşan Müftüsü Süleyman Yeniçeri hakkında soruşturma başlatan Diyanet İşleri Başkanlığı da yeni yıl kutlamalarını sakıncalı buluyor.  Diyanet İşleri, yılbaşı kutlamalarının  Müslüman ülkelerde körü körüne taklit edilmesini,  Hıristiyan Batı’nın kültür ihracı olarak niteleleyerek,  bu tip kutlamaların, kültürel tahribata, kimlik bunalımına yol açtığını belirtti. Diyanet İşleri , “Yılbaşı kutlaması, Noel ağacı süslemesi, Noel babanın hediye bırakması gibi âdetlerin terk edilerek kendi kültür ve değerlerimizden kaynaklanan alternatif program ve faaliyetlerin yerleşmesine çalışılmalı” dedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Soruları Cevaplandırma Komisyonu, kurumun internet sitesinde yılbaşı kutlamalarının İslam dinine uygunluğu konusunda bir soruyu yanıtladı. ‘İlmihâl’ (İslam dinin kurallarını öğretmek için yazılmış kitap) başlıklı yazıda Yılbaşı kutlamaları hakkında şu bilgilere yer verildi:

Yarım yüzyılı aşkın bir süreden beri milâdî takvimin benimsendiği ülkemizde, “yılbaşı” tabiriyle milâdî yılın ilk ayının ilk günü olan 1 Ocak kastedilir. Yılbaşı kutlamaları denilince de eski yılın sona erip yeni yıla geçildiği 31 Aralık/1 Ocak gecesi yapılan eğlence ve faaliyetler anlaşılır. Ancak yılbaşı eğlenceleri, ilk bakışta yeni yıla girişin kutlamaları gibi gözükmekle birlikte bunun Hıristiyan Batı’nın Noel bayramıyla da yakın ilgisi bulunmaktadır.

Hıristiyan Batı’da milâdî takvimin başlangıcına esas olarak Hz. Îsâ’nın doğum tarihi alınmış ve bu giderek diğer ülkelerde de benimsenmiştir. Bu bakımdan Hıristiyanlar aralık ayının son haftasını, doğumun arefesini teşkil etmesi bakımından, en önemli dinî bay-ramları olarak kabul etmişlerdir. Bu hafta içerisinde Hıristiyanlar kiliseye giderler, ayrıca birbirlerini ziyaret edip hediyeleşirler. Dinî bir atmosfer içinde geçen Noel bayramı akabinde ise, yeni yıla giriş büyük bir çılgınlıkla, lüks ve israfla kutlanır.

Toplumumuzda ve diğer Müslüman toplumlarda “yılbaşı kutlaması” adı altında düzenlenen eğlence toplantıları ise, hiçbir kültürel ve geleneksel temele sahip değildir. Bu bakımdan Hıristiyan olmayan ülkelerde yılbaşı kutlamaları Batı’nın körü körüne taklit edilmesinin veya Hıristiyan Batı’nın kültür ihracının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Ülkemizde öteden beri yılbaşı kut-lamalarıyla ilgili olarak yapılan tenkitler ve gösterilen hassasiyet de buradan kaynaklanır. Yoksa hicrî yıl-başı da milâdî yılbaşı da birbirlerine dinî yönden üs-tünlükleri bulunmayan ve zaman ölçmede esas alınan iki ayrı başlangıç noktasıdır. Hatta Müslümanların Hz. Peygamber’in hicretini esas alan hicrî takvim yerine Hz. Îsâ’nın doğumunu esas alan milâdî takvimi kullanması ve yeni yılın başlaması sebebiyle tebrikleşip birbirlerine iyi dileklerini ifade etmeleri, tek başına ele alındığında sakıncasız görülebilir. İslâm’daki bazı hükümler açısından ayların ve yılların kamerî, yani ayın hareketlerini esas alan takvimle hesaplanmasının önem taşıyor olması ile bu konunun birbirine karıştırılmaması gerekir. Ancak Hz. Peygamber’in Müslümanlara diğer dinî topluluklara göre farklı bir kimlik bilinci ve kültür değerleri manzumesi kazandırmak için gayret ettiği, bu uğurda saç-sakal, kılık-kıyafet, yemeiçme âdâbı da dahil pek çok konuda tavsiyede bulunduğu düşünülürse, yılbaşı kutlamalarının, sıradan bir kutlama olarak algılanması ve tabii karşılanması mümkün olmaz. Aksine, toplumumuzda kültürel tahribata, kimlik bunalımına yol açtığı, yeni yetişen kuşakları kendi öz değerlerinden ve geleneklerinden koparıp Batı’nın önce hayat tarzına alıştırdığı, sonra değer ve inanç esaslarına sıcak bakmaya ve giderek onları benimsemeye götürdüğü dikkate alınırsa, yılbaşı kutlaması, Noel ağacı süslemesi, Noel babanın hediye bırakması gibi âdetlerin terk edilerek kendi kültür ve değerlerimizden kaynaklanan alternatif program ve faaliyetlerin yerleşmesine çalışmanın önemi ortaya çıkar.

Günümüzde toplumların kültürel değerlerini, hatta itikadî ve ahlâkî eğilimlerini, sahip oldukları hayat tarzı, ekonomik yapı, yerleşim ve ulaşım imkânı, iklim ve çevre, eğitim, folklor, örf ve âdet gibi ilk bakışta konuyla ilgisiz gözüken birçok hususu derinden etkilemekte ve sonuçta mekanizma kendi değerlerini üretmektedir. Avrupa’daki Müslüman-Türk işçilerimizin çocukları ve torunlarının bugün Batı’nın kültür ve gelenekleri altında nasıl değiştiği ve giderek o toplumla bütünleşmeye başladığı iyi izlenirse toplumumuza yabancı kültürlerden taşınan veya yabancı toplumlara özenti şeklinde başlayan örf ve âdetlere karşı duyarlı olunmasının önemi daha iyi anlaşılır. Bunun için alınabilecek bir önlem de, kendi kültürel mirasımızdan ve dinî anlayış ve heyecanımızdan kaynaklanan değerleri, gelenek ve âdetleri iyileştirerek yaşatmaya ve geliştirmeye çalışmak olabilir.