Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Biz gerek Suriye konusunda, gerek Mısır'da yaşananlar konusunda, gerek Somali'deki dram konusunda, gerek Myanmar'da olup bitenler konusunda, gerekse de başkaca İslam dünyasında olup bitenler konusunda çıkar esaslı değil, ilkesel bir duruş ortaya koyduk. Bundan sonra da bu ilkesel duruşumuzu sürdürmeye devam edeceğiz" dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara Büyükşehir Belediyesi Sosyal Tesisleri'nde, İslam ülkeleri büyükelçilerine iftar yemeği verdi.
Bozdağ, burada yaptığı konuşmada, ramazan ayının, insanların kendilerini hesaba çekme ve etraflarını görme, gözetme bakımından, diğer aylara göre farklı özelliklere sahip olduğunu belirterek, "Bu vesileyle hem kendi ülkemizi, hem İslam ülkelerinin içinde bulunduğu durumu, hem de bütün insanlığın içinde bulunduğu durumu bir kez daha düşünmek ve bu noktada kendi payımıza düşen sorumlulukları değerlendirmek, onları ne kadar yaptığımızı, yapamadığımızı değerlendirmek hepimiz için çok faydalı olacaktır" ifadesini kullandı.
"Ramazan sadece aç kalmak veya açları doyurmak değildir. Aynı zamanda kendi içimizde değişmek, kendimizi ve başkalarını değiştirme noktasında da hepimize büyük bir fırsat sunmaktadır" diyen Bozdağ, Türkiye olarak dünyanın neresinde olursa olsun bütün insanların huzur, refah ve barış içerisinde olmasını arzu ettiklerini dile getirdi.
İslam ülkelerinin kendi aralarında dayanışmalarına, her alanda işbirliklerini güçlendirerek daha iyi noktalara taşımalarına büyük önem verdiklerini belirten Bozdağ, İslam dünyasını ve bütün ülkeleri tehdit eden problemlerin bulunduğuna dikkati çekti.
Hem İslam ülkelerini, hem de diğer ülkeleri tehdit eden tehlikelerin başında ırkçılığın geldiğini kaydeden Bozdağ, "Bütün ülkeler, ırkçılık karşısında ortak tavır geliştirmek ve bunun dünyamızı daha fazla felaketlere sürüklememesi için tedbir almak zorundadır. BM'nin bu konuda bir takım çalışmaları var. Uluslararası örgütlerin bazı çalışmaları var. Ama Avrupa'da ve başka ülkelerde her geçen gün dozu artan bir ırkçılığın sadece belli bir ülkenin değil bütün ülkelerin huzurunu ve barışını tehdit eder noktalara gelmemesi için BM'nin ve uluslararası toplumun, tabii İslam ülkelerinin de mutlaka tedbir alması, geliştirmesi gerekmektedir" diye konuştu.
"İslam ülkeleri arasında, Müslümanları karşı karşı getirecek her tür oyuna karşı da hepimizin uyanık olması lazımdır" ifadesini kullanan Bozdağ, şöyle devam etti:
"Bütün kitaplar, yorumlar, fikirler, biz inanırız ki tek kitabı, Kur'an'ı anlamak için tek insanı peygamber efendimizi anlamak içindir. Bütün mezhepler, tarikatlar, ilimler, kişiler, fikirlerin hepsi de Kur'an'ı ve peygamber efendimizi daha iyi anlamak için birer ışıktır, birer rehberdir.
Onun için bütün İslam ülkeleri, İslam dünyasını karşı karşıya getirmek için yapılan uğraşların başında gelen mezhepçilik ve başka tür ayrımcılıklar karşısında da uyanık olmalı ve bu konuda ortak politikalar geliştirme konusunda birlikte hareket etme konusunda düne göre daha fazla emek ve çaba sarfetmelidir.
Hem insan hakları konusunda, hem adalet konusunda, hem ekonomi konusunda, hem de insanları ilgilendiren her konuda en iyisi ne ise en doğrusu ne ise onu her yerde hayata geçirme konusunda da gayretlerimiz, çabalarımız müşterek olmalıdır."
Bozdağ, "Biz Türkiye olarak İslam ülkeleri ile her türlü işbirliğine büyük önem veriyor ve büyük bir dayanışma içerisinde işbirliğimizi sürdürmeye ve sizlerle daha iyi işleri beraber yapma konusunda çalışmaya devam ediyoruz" dedi.
Bekir Bozdağ, "Biz gerek Suriye konusunda, gerek Mısır'da yaşananlar konusunda, gerek Somali'deki dram konusunda, gerek Myanmar'da olup bitenler konusunda, gerekse de başkaca İslam dünyasında olup bitenler konusunda çıkar esaslı değil, ilkesel bir duruş ortaya koyduk. Bundan sonra da bu ilkesel duruşumuzu sürdürmeye devam edeceğiz" ifadesini kullandı.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ise müminler arasındaki ilişkinin kardeşlik ilişkisi olduğunu, kardeşler arasındaki ilişkilerin de hiçbir zaman role, gösterişe ve protokole dayanmadığını belirterek, "Diplomasi ve siyaset, üçüncü şahıslar için vardır. Bugün bizler kardeşlik ahlakına ve hukukuna göre ilişkilerimizi geliştirmek durumundayız" diye konuştu.
"Üzülerek belirteyim ki uzun yıllardır ramazanlarımızı coşkuyla, iftarlarımızı huzurla ve bayramlarımızı sürurla yaşayamaz olduk" diyen Görmez, şunları kaydetti:
"Kur'an'ın insanlığı huzur ve saadete ulaştırmak için inmeye başladığı, bizlere rahmet ve mağfiret yaşatma imkan ve fırsatını sunun mübarek ramazan ayında biz Müminlerin beldelerinde ve ülkelerinde şiddet, çatışma, kan, gözyaşı ve ölüm yaşanması hepimizi derinden üzmektedir. Ne yazık ki her ramazan bir önceki ramazanın şartlarından daha ağır geçmektedir. Bazı İslam beldelerinde açlık, sefalet, acı ve ıztırabın yaşanması, Mümin olmanın ağır ve büyük sorumluluğunu hepimize hatırlatmaktadır.
Diğer taraftan yine bazı İslam ülkelerinde yaşanan siyasi kargaşa ve karmaşalar, ramazanın rahmet ikliminde, inanıyorum ki duyarlı her Mümini ve sizleri derinden üzmektedir.
Bugün bizler, İslam coğrafyasını yeniden barış ve kardeşlik yurdu haline getirmek için çalışmalıyız. Bizler, kan ve gözyaşını, nesillerin yok olmasını engellemek için, coğrafyamızdaki zenginliklerin korunması için çaba sarf etmeliyiz. Bizler, bir damla insan kanının milyonlarca varil petrolden ne kadar değerli olduğunu bütün dünyaya anlatabilmeliyiz. Birbirimizle daha çok görüşmeli, sorunlarımızı ve sorumluluklarımızı daha çok konuşmalıyız. İnsanlığın ortak barışına katkı sunabilmek için daha çok işbirliği yapmalıyız."
'İslam dünyası olarak kendimizi sorgulamak zorundayız'
Medeniyetler çatışması düşüncesi ile İslam'ın ve Batı'nın karşı karşıya getirilerek bir çatışma alanı oluşturulmak istendiğini, ancak bu çatışma senaryolarının ferasetli duruşlar sayesinde teoride kaldığına dikkati çeken Görmez, Müslümanların bu tuzağa düşmemelerini temenni ettiğini dile getirdi.
İslam medeniyeti havzasında bulunan unsurlar arasında yeni bir fitne ateşi yakılarak medeniyet içi bir çatışmanın istendiğini vurgulayan Görmez, "Medeniyetler çatışmasından umduğunu bulamayanlar, medeniyet içi bir çatışmadan medet ummaya başlamışlardır. Müslüman coğrafyasında dine, mezhebe ve etnisiteye dayalı farklılıklar derinleştirilmekte ve çatışmalar körüklenmektedir. Bir taraftan kan ve gözyaşı akarken diğer taraftan barutun kokusu bu coğrafyada yaşayan herkesi korkuya sevk etmektedir" dedi.
"Bugün İslam dünyası olarak işe kendimizi sorgulamakla başlamalıyız" diyen Görmez, "Eğer vicdanımızla baş başa kalıp gözyaşı dökemiyorsak, dünyadaki Müslümanların gözyaşları asla dinmez. Eğer zenginliğimizi muhabbetimizle birleştirip infaka dönüştüremiyorsak İslam dünyasında açlık ve sefalet hiçbir zaman bitmez. Eğer aşkımız irfanımızla birleşmiyorsa bizler insanlığa ihsan sunamayız" değerlendirmesinde bulundu.
Kadirov: Türkiye demokrasiyi başarıyla uyguluyor
İslam ülkeleri büyükelçileri adına bir konuşma yapan Özbekistan Büyükelçisi Ulfat Kadirov da uluslararası toplumda dinler arası diyaloğun geliştirilmesinde Diyanet İşleri Başkanlığının önemli katkılarda bulunduğunu, uluslararası yardım kampanyalarını da takdirle karşıladıklarını dile getirdi.
Türkiye'nin, nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan, laik ve demokratik bir ülke niteliği taşıdığını anımsatan Kadirov, "Müslüman bir ülkenin demokratik bir ülke olabileceğini, bununla da yetinmeyip demokrasiyi başarılı bir şekilde uygulayabileceğini Türkiye kanıtlamıştır" diye konuştu.
Türkiye'nin, bu yönüyle bir çok Müslüman ülkeye örnek olduğunu ifade eden Kadirov, "Türkiye'yi tanımak için, halkının yüreğini ve milli varlığını görmek lazım" ifadesini kullandı.
Bozdağ'a seçim barajı sorusu
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Bozdağ, "Seçim barajının düşürülmesi konusunda hükümetin bir çalışması olup olmadığı" sorusu üzerine, "Şu anda bir çalışma yok. Gazeteler yazıyor, biz de oradan takip ediyoruz. Yani bizim yaptığımız bir çalışma yok bu konuda" dedi.
Bozdağ, "Sayın Başbakan 'tencere, tava çalanlar suç işliyor' dedi. Sizce bu eylem suç mudur, değil midir?" şeklindeki soruya ise "Kanunlarda bunların karşılıkları var. O karşılıklara göre tabii şikayet halinde işlem yapılabilir" diye yanıt verdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Ben dört dörtlük Aleviyim" dediğini ve bununla ilgili bir takım eleştiriler olduğunu ifade eden başka bir gazetecinin, bununla ilgili yorumunu sorması üzerine Bozdağ, şunları kaydetti:
"Başbakanımızın, 'Hazreti Ali'yi sevmek Alevilikse ben dört dörtlük Aleviyim' ifadesi yeni değil. Daha önce de değişik vesilelerle bunu ifade etmiştir. Çünkü Alevi kardeşlerimizin Ehlibeyt sevgisi üzerine, Hazreti Ali sevgisi üzerine büyük bir yoğunlaşması var. Yani ona izafeten sayın Başbakanımız kendisinin de Hazreti Ali efendimizi ve Ehlibeyt'i sevdiğini ifade etmek için onu kullanmıştır. Gayet güzel bir ifade. Hepimiz Hazreti Ali efendimizi, Hazreti Fatıma validemizi ve Ehlibeytten olan herkesi seviyoruz. Bu konuda Alevi kardeşlerimizle hepimiz müşterekiz. Başbakanımız onu ifade etmiştir. Bu müştereklikten memnun olmak lazım. Rahatsız olmak, Aleviliği gerçekten bilenler bakımından izahı zor bir husustur."a