Gündem

Dışişleri Bakanlığı’ndan insan haklarında pembe tablo: Basın özgür ve çoğulcu, güçler ayrılığı daha kuvvetli...

27 Ocak 2020 15:52

T24

Türkiye’nin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi için ‘Ulusal Rapor’da “Türkiye’de ifade ve medya özgürlüğünün Anayasa tarafından korunduğu, ayrıca ülkede uluslararası medya özgürlüğü standartlarında görev yapan aktif ve çoğulcu bir basın camiası” olduğu iddia edildi.

Dışişleri Bakanlığı, BM İnsan Hakları Konseyi’nin ilkeleri kapsamında hazırlandığı belirtilen rapor için ulusal insan hakları örgütleri, gerekli kamu kurumları, sivil toplum temsilcileri ve üniversitelere danışıldığını kaydederken, Ankara’nın medya ve ifade özgürlüğünün kapsamını genişletmekte “kararlı” olduğunun altını çizdi. 

Dışişleri Bakanlığı basın kartlarının yabancı ve Türk gazetecilere “hiçbir ayrımcılık gözetmeksizin verildiği” iddiası da yer aldı. Bakanlık bunu iddia etse de Türkiye’de geçen hafta iptal edilen, daha sonra tepkiler karşısında geri verilen basın kartları konuşulmuştu. Hükümet tarafından ‘muhalif’ olarak nitelendirilen birçok gazeteci de yıllardır sarı basın kartlarını yenilemekte zorluk çekiyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel geçen haftaki Türkiye ziyaretinde, “Almanya'da çalışan Türk gazeteciler hiçbir engel olmadan çalışabiliyorlar. Buradaki Alman gazetecilere ise halen çalışma izni verilmiyor” diyerek Türkiye’de basın kartı yenilenmeyen Alman gazetecilere dikkati çekmişti.

"2019'da gösterilerin sadece 0.7'sine müdahale edildi"

Raporda Türkiye’de toplanma ve bir araya gelme hakkının koruma altında olduğu da ileri sürüldü. Dışişleri Bakanlığı, Cenevre’ye gönderdiği raporda “Barışçıl toplanmalar ve gösteriler hiçbir müdahale yapılmadan gerçekleşti” derken şu istatistikleri paylaştı:

“2018’de 46 bin 389 gösteri, (Ekim itibariyle) 2019’da 39 bin 918 gösteri gerçekleştirildi. Yasalarla uyumsuz oldukları için güvenlik güçleri bu gösterilerin 2018’de 0.8’ine, 2010’da da 0.7’sine müdahale etti.” 

Türkiye’de 2003’ten bu yana işkenceye hiçbir şekilde tolerans gösterilmediğinin ifade edildiği raporda bütün işkence ve kötü davranış suçlamalarının detaylı bir şekilde incelendiği bildirildi.

Cenevre’ye gönderilen 20 sayfalık incelemede PISA raporlarında dibe vuran Türkiye’nin eğitim sisteminden de kıvançla bahsedildi. Müfredatın “adalet, demokrasi ve insan haklarının altını çizdiği” belirtilen raporda “eğitimde kullanılan tüm materyallerin evrensel insan hakları prensiplerine uygun olarak ve toplumun hiç bir bölümünü küçük düşürmeyecek şekilde hazırlandığı” ifade edildi. Henüz geçen hafta Milli Eğitim Bakanlığı’nın rehber öğretmenler için hazırladığı kitapçıkta başı açık kadınların ‘kötü’, başörtülü kadınlar ise ‘iyi’ resmedildiği iddia edilmişti.

Raporda kadın hakları başlığı altında da ilginç verilere yer verildi. 11. Kalkınma Planı’nın ana hedeflerinden birinin “kadınlara karşı ayrımcılığı bitirmek, her alanda eşit haklar ve fırsatlar sağlamak” olduğunu belirten Dışişleri Bakanlığı, 2019’da 474 kadının öldürüldüğüne dair veriye ise raporda yer vermedi.

Cumhurbaşkanlığı Sisteminin ilk kabinesinin yüzde 12.5’i kadın

Raporda AKP’nin iktidara geldiği 2002’de parlamentodaki kadın vekillerin toplama oranının yüzde 4.4 olduğu belirtilirken, 2018’de bu oranın yüzde 17.4’e yükseldiği belirtildi. Hayatımıza partili Cumhurbaşkanı ifadesini sokan Cumhurbaşkanlığı Sisteminin ilk kabinesinin yüzde 12.5’inin kadın olduğu (2 bakan: Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk) kadın hakları başlığı altında vurgulandı.

Raporda Türkiye’de 2019 Ekim itibariyle 3 milyon 671 bin 553 Suriyeli sığınmacıya geçici koruma hakkı sağlandığı ve 63 bin 204 kişinin geçici konaklama merkezlerine yerleştirildiği bildirildi.

BM İnsan Hakları Komitesi’ne gönderilen raporda 15 Temmuz 2016’da Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) de şöyle gerekçelendirildi:

"OHAL vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini korumak için ilan edildi"

“Terörist darbe girişiminden kısa süre sonra Türk demokrasisinin devamı, hukukun üstünlüğünü, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini korumak ve haince devletin organlarına sızarak ve özel sektör ile medyadaki varlığıyla büyük bir tehdit oluşturan FETÖ ile efektif mücadele için OHAL ilan edildi. Karar 21 Temmuz 2016’da TBMM tarafından onaylandı”

Raporda, OHAL süresince 32 Kanun Hükmünde Kararname’ye (KHK) çıkarıldığı ifade edildi ve Türkiye’nin OHAL boyunca uluslararası hukukun yükümlülüklerine uygun bir biçimde hareket ettiği değerlendirmesi yapıldı. 

"Cumhurbaşkanlığı Sistemi kuvvetler ayrılığı prensibini güçlendirdi"

Dışişleri Bakanlığı’nın çeşitli kurumların danışmanlığıyla hazırladığı raporda Cumhurbaşkanlığı Sistemi’yle ilgili de ilginç tespitlerde bulundu. Yasamayı direkt olarak yürütmeye bağlı kılan ve başbakanlık makamını kaldırarak yürütme yetkilerini tek bir odakta toplayan yeni sistemin “güçler ayrılığı prensibini kuvvetlendirdiği” ileri sürüldü.

Yeni sistemde Cumhurbaşkanı’nın sadece yürütme ile ilgili cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlayabileceği belirtilirken, bu kararnamelerin Anayasa Mahkemesi tarafından hukuki olarak incelenebileceği ifade edildi. Raporda ayrıca Cumhurbaşkanının bütün eylem ve faaliyetlerinin adli olarak incelenebileceği belirtildi.

Cenevre’ye gönderilen raporda yer alan bir başka alt başlık da “Azınlıklar” oldu. “Azınlık olarak tanınsalar da tanınmasalar da tüm Türkiye vatandaşları Anayasa’daki ‘hukuk önünde eşitlik’ prensibine uygun olarak aynı temel hak ve özgürlüklere sahiplerdir” denen raporda bir başka alt başlık olan “Din ve Vicdan Özgürlüğü” bölümünde de şu ifadelere yer verildi: “Anayasa’ya göre kimse dini veya dini hissiyatları kötüye kullanmamalı ve bundan faydalanmamalıdır.”

En son 2015’te hazırlanan rapor, yarın Cenevre’de yapılacak İnsan Hakları İzlemesi için BM’ye gönderildi. İzlemeye hükümetten temsilciler de katılacak.