21 Mayıs 2017 22:36
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Kıbrıs Türk tarafı uzlaşma yönündeki istekliliğini gösterdi. Şimdi top kesin olarak Kıbrıs Rum tarafındadır." dedi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Müzakere edilmiş bir çözüm her iki tarafın ödün vermesine dayalı olacaktır. Kıbrıs Türk tarafı uzlaşma yönündeki istekliliğini gösterdi. Şimdi top kesin olarak Kıbrıs Rum tarafındadır." dedi.
Çavuşoğlu, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) gazetesi Fileleftheros'a verdiği röportajda, gündemi değerlendirdi.
Bugün yayımlanan mülakatta Türkiye'nin bölgede oynadığı rolü değerlendiren Çavuşoğlu, "Türkiye önde gelen bir insani yardım donörü, aktif bir güvenlik sağlayıcısı ve girişimci ve insani bir aktördür. Hedefimiz, bir barış ortamında güvenli, emniyetli ve refah içinde yaşamaktır. Çok şeyler başardık ve dahasını da başarmak arzusundayız." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin dünya genelinde ekonomik refah düzeyi geniş çapta saygı görmüş bir G20 ülkesi olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, "Temel ilkemiz, 'Yurtta Barış Dünyada Barış'tır. Yurtta ve dünyada refahı da buna katarsanız, o zaman hedeflerimizi ve politikalarımızı daha iyi anlayacaksınız." dedi.
Çavuşoğlu, Türkiye'nin bölgedeki birçok zorluğun çözümüne olumlu katkıda bulunduğunu belirterek, "Türkiye, savaştan kaçan yaklaşık üç milyon Suriyeli için güvenli bir bölgedir ve halihazırda onlar için 25 milyar dolar harcamıştır. İnsani yardımlar konusunda, dünyadaki en cömert ulus haline geldik. Geçen sene Türkiye'de düzenlenen Dünya İnsani Zirvesi bu gerçeğin kabul gördüğünün bir göstergesidir. Türk diplomasisi ayrıca Suriye'deki anlaşmazlığa barışçıl bir çözüm bulma çalışmalarında çok aktiftir." sözlerini kaydetti.
Çavuşoğlu, "Bir yandan, medeniyetlerin çatışması görüşüne karşı çıkan bir dünya görüşünü benimsiyoruz. Aynı zamanda Türkiye, 2 bin kilometrekare Suriye toprağını teröristlerden temizleyerek DEAŞ gibi terör örgütleriyle nasıl mücadele edileceğini göstermiştir. PKK/YPG ve FETÖ terörüne karşı mücadelemiz de kararlılıkla devam etmektedir." dedi.
Bu adımların Türkiye'nin bölgesel güvenliğe ve istikrara somut katkılarının örneklerinden sadece birkaçı olduğunu belirten Çavuşoğlu, "Ancak esas nokta açıktır: Türkiye'nin girişimci ve insani politikası bölgede olumlu bir etki yaratmaktadır. Bir yandan barış ve refah dinamiklerini güçlendirirken, yıkıcı politikalara ve taraflara karşı durmaktadır. Nihai hedefimiz, bölgesel bir barış ve istikrar toplumu ve Olimpiyatlara yakışan bir birlik ruhu oluşturmaktır." diye konuştu.
Bakan Çavuşoğlu, Kıbrıs sorununun çözümünde Türkiye'nin rolüne ilişkin bir soruya, 1960 Ortaklık Devleti'ni kuran antlaşmaların beş tarafı bulunduğunu hatırlatarak, "Dolayısıyla Ada'da ortaya çıkacak yeni durumun hayata geçirilmesi hususunda ortak bir sorumluluğumuz vardır. Şu anda adadaki iki tarafın yapması gereken, üç garantör devletle birlikte kapsamlı bir çözüme ulaşılabilmesini teminen yeterli ilerleme sağlamaktır. Türkiye, adada adil ve kalıcı bir kapsamlı çözümün tesisi için daima azami gayret göstermiştir. Herkesin üzerine düşeni yapması halinde, olumlu ve yapıcı bir rol oynamaya devam edeceğimiz hususunda müsterih olunuz." yanıtını verdi.
Kıbrıs Rumları 2004'te Annan Planı'nı reddettiğinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kıbrıs meselesinin çözümünde hep "bir adım önde" olma sözü verdiğini vurgulayan Çavuşoğlu, Türkiye'nin Kıbrıs Türk tarafını müzakerelerde yapıcı duruşlarını muhafaza etmeleri için sürekli teşvik ettiğini belirtti.
Mevcut sürecin ilk defa başladığı 2008'den bu yana farklı Kıbrıs Türk liderlerinin çözüme yönelik siyasi iradeyi sürdürdüğüne dikkati çeken Çavuşoğlu, bu konuda Türkiye'nin desteğinin ve yapıcı teşvikinin yadsınamayacağını aktardı.
Türkiye'nin, liderlerin müzakereleri tekrar canladıran 11 Şubat 2014 tarihli Ortak Açıklamasının sonuçlandırılmasına da katkıda bulunduğunu belirten Çavuşoğlu, bugüne kadar gelinen süreci şöyle anlattı:
"Her iki tarafın müzakerecilerinin, o ay içinde Atina'ya ve Ankara'ya karşılıklı ziyaretler düzenlenmeleri bizim fikrimizdi. Esasen, müsteşar düzeyinden daha üst bir düzeyde kabul edilmelerini de tercih ederdik. Türkiye ve Yunanistan başbakanlarının adanın önce güneyine, sonra kuzeyine ortak üst düzey ziyaretler düzenlemelerini sürekli teklif eden de yine Türkiye'ydi. AKEL Genel Sekreteri Sayın Kyprianou'yu Ocak 2016'da İstanbul’da bizzat kabul ettim. Kendisiyle Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde birlikte çalıştım ve iyi arkadaşımdır. Aynı ziyaret sırasında, o zamanki başbakanımız da kendisini kabul etti. Sonuncusu ve en önemlisi, hem Cenevre'de geçtiğimiz ocakta düzenlenen Kıbrıs Konferansı'nda hem de Mont Pelerin'deki takip eden çalışma grubu toplantılarında çok yapıcı bir tutum sergiledik. Yani gerçekler herkesin göreceği şekilde ortada. Sonuç olarak, Annan Planı da dahil olmak üzere on yıllar boyunca BM himayesindeki sayısız çözüm girişimini reddeden Kıbrıs Türkleri veya Türkiye değil, Kıbrıs Rumları olmuştur. Kıbrıs Rum tarafını, Kıbrıs Türklerini eşit siyasi ortakları olarak görmekten alıkoyan nedir? Uygulanabilir ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşılması önemli değil midir? Biz Türkiye olarak çözüm sürecine tam destek vermeye kesinlikle devam edeceğiz."
Bakan Çavuşoğlu, her zaman Türk tarafının Kıbrıs Rumlarının bir adım önünde olduğu yönündeki beyanlarının kendisine hatırlatılması ve neden bir çözüm bulunamadığı sorusu üzerine, çözüm sürecinde sayısız girişimin gerçekleştiğini belirtti.
Çavuşoğlu, "Kıbrıs meselesine henüz çözüm bulunamamasının asıl nedeni, Kıbrıs Rum tarafındaki siyasi irade eksikliğidir. Kıbrıs Rum yönetiminin çözüme yönelik girişimleri kabul etmeyi devamlı olarak reddetmesinin bizde yarattığı derin hayal kırıklığını anlayabilirsiniz. Eski Dışişleri Bakanlarınızdan Sayın Rolandis, yaklaşık 10 yıl önce, Kıbrıs Rum tarafının reddettiği tekliflerin uzun bir listesini içeren bir makale yayınladı. 1958 Macmillan Planı, 1964 Acheson Planı, 1975 İki Toplumlu Düzenleme, 1983 Perez de Cuellar Göstergeleri, Boutros-Ghali'nin 1992 Fikirler Dizisi, 2004 Annan Planı bunlardan sadece birkaçı. Şu anda liste daha da uzun. Türkiye çözüme ulaşılması için elinden geleni yapmaktadır. Ancak ne pahasına olursa olsun çözüm peşinde olduğumuzu da düşünmeyin. Kanaatimce, Kıbrıs Rum tarafının durumu sürekli yanlış yorumladığı nokta da bu. Müzakere edilmiş bir çözüm her iki tarafın ödün vermesine dayalı olacaktır. Kıbrıs Türk tarafı uzlaşma yönündeki istekliliğini gösterdi. Şimdi top kesin olarak Kıbrıs Rum tarafındadır."
Bakan Çavuşoğlu, çözümün önündeki ana engellerden biri olarak Türkiye'nin adadaki askeri varlığının gösterilmesine ve "Çözüm istiyorsanız, neden Türk ordusunu çekmiyorsunuz? Kıbrıs meselesine ilişkin olarak askerin çekilmesi ve garantilerin kaldırılmasını içeren bir anlaşmayı kabul ediyor musunuz?" şeklindeki soruya ise, "Bir gram önlem alınması, daha sonra tedavi etme yoluna gitme durumunda kalınmasından daha iyidir." yanıtını verdi.
Türkiye'nin öncelikle her şeyin yolunda gittiğinden emin olmak zorunda olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, "Çünkü bunun alternatifi, uzun vadede pek çok sorunun yaşanması anlamına gelebilir. Türk askerinin orada bulunmasının bir sebebi var. 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs Rumları 1960 Ortaklık Devletini yıkmış, Kıbrıs Türklerine karşı etnik temizlik faaliyetlerini başlatmış ve Enosis'i gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Ada’da dökülen kan, ancak Türkiye'nin müdahalesinin ardından son bulmuştur. Ayrıca, Güney Kıbrıs'a demokrasiyi esasen yeniden getiren gelişmenin de Türkiye'nin müdahalesi olduğunu hatırlatmak isterim." diye konuştu.
Kıbrıs meselesinin dostane bir şekilde çözümüne yönelik tüm girişimlere darbe vuranın, 1963-1974 olaylarına ilişkin hafıza kaybı olduğunu belirten Çavuşoğlu, "Ada'nın kuzey tarafında Türk güçlerinin bulunması, 40 yılı aşkın bir süredir yeni çatışmaların patlak vermesini engellemiştir. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki kamuoyu yoklamaları, Kıbrıs Türklerinin büyük çoğunluğunun Türk garantilerini içermeyen bir çözümü kabul etmeyeceğini açıkça göstermektedir. Kıbrıs Rumlarının sebep olduğu geçmiş travmalar göz önünde bulundurulduğunda, onları kimse suçlayamaz. Açıkçası, bu tür olayların tekrarını önlemek için gerekli tedbirler alınmadığı müddetçe hiçbir uzlaşma sürdürülebilir olamaz." ifadesini kullandı.
Mevcut garanti ve ittifak antlaşmalarının Ada'nın gelecekteki istikrarı için sağlam bir çerçeve oluşturduğunu belirten Çavuşoğlu, gelecekteki bir ortaklık devletinde, anayasal düzene ve Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğine saygı duyulduğu müddetçe Türkiye'den korkmayı gerektirecek bir durumun olmayacağını belirtti.
Çavuşoğlu, "Doğu Akdeniz'de günümüzde çok sayıda güvenlik sınaması vardır. Bu nedenle Ada'daki Türk askeri mevcudiyeti, dış tehditlere karşı ihtiyaç duyulan güvenliği tüm Ada için sağlamaya devam edecektir." dedi.
Bakan Çavuşoğlu, Rum Parlamentosunun aldığı "Enosis" kararına Türk tarafının verdiği tepkiye dair soruya ise, "Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı'nın defalarca söylediği gibi, kimse Kıbrıs Rumlarının çoğunluğunun Enosis istediğini düşünmüyor. Konu bu değil. Mesele, aşırı sağcı ELAM (Rum Ulusal Halk Cephesi) gibi bir partinin parlamentonuzu gasp etmesine izin verilmesidir." yanıtını verdi.
Kıbrıs Türklerinin iki tarafın siyasi eşitliğini temel alan kapsamlı bir çözümü müzakere ettiğine, yeni bir ortaklığa yönelik iyi niyetle çalıştığına, yaklaşık 50 yıllık bir müzakere süreci sonrasında bile, böyle bir ortaklık konusunda umudunu yitirmediğini dikkati çeken Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
"Ve sonra, bu son turdaki iki yıllık müzakerelerin ardından, bu kadar çok ilerlemenin ardından, Kıbrıs Konferansı'nın ardından, müstakbel ortağınız aniden devlet okullarında Enosisi anmak istediklerini beyan ediyor! Bunun sizin kulağınıza nasıl geldiğini bilmiyorum ancak Kıbrıs Rum tarafının niyetlerine ilişkin hiçbir teminat vermiyor. Tam aksine, tüm endişeleri haklı çıkarıyor. Kıbrıs Türkleri ne düşünmeli? Gerçekten böyle bir hareketin karşılıklı güven ve itimadı güçlendirdiğini düşünüyor musunuz? Hayır, Kıbrıs Rum tarafı imkansız Panhellenik bir rüyanın anısını canlı tutmak yerine okul çocuklarına Ada'yı Kıbrıs Türk ortaklarıyla paylaşma yollarını öğretmelidir. İlaveten de Kıbrıs’ta yaşanan tüm acıların temelinde zaten Enosis güdüsünün yattığını hatırlayın."
Çavuşoğlu, "Neden dört özgürlük konusunda ısrar ediyorsunuz, bu sizin Avrupa Birliğiyle olan ilişkinizle alakalı değil, neden Kıbrıs sorunu kapsamında tartışılmalı?" şeklindeki soruyu ise, "İkimiz de Kıbrıs'ın çok özel bir mesele olduğunu biliyoruz. Yönetiminizin herhangi bir diğer AB üyesine benzediğine gerçekten inanıyor olamazsınız." diye yanıtladı.
1960 Cumhuriyeti kurulduğunda, Yunanistan ve Türkiye arasında, Kıbrıs Rumları ve Kıbrıs Türkleri arasındaki iç dengeyi yansıtan dış bir denge kurulmasına önem verildiğini belirten Çavuşoğlu, "Yunanistan ve Türkiye, ortaklık Cumhuriyeti'nde en ziyade müsaadeye mazhar devlet statüsünden yararlanmaktaydılar. Annan Planı’nı reddetmenize rağmen 2004'te tek taraflı olarak AB üyeliğine alındınız, ancak bu talihsiz durum Kıbrıs meselesinin temel parametrelerinin değiştiği anlamına gelmemektedir. Ada'yla sınırlı kalmak koşuluyla Türk ve Yunan vatandaşlarına eşit muamele sağlanması, Kıbrıs'taki iki anavatan arasında dış dengenin korunması için halen gereklidir. Ayrıca çözümün sürdürülebilmesi için de ekonomik bir gereklilik arz etmektedir. Bu nedenle, kapsamlı çözüm bir parçası olmak zorundadır. Bunun başka bir yolu yoktur." ifadesini kullandı.
Bakan Çavuşoğlu, Kıbrıs'ta çözüm ihtimalinin ne kadar mümkün olduğu ve hangi faktörlere bağlı olduğu şeklindeki soruya, geçmişteki tüm çözüm girişimlerini kimin reddettiğinin hatırlanması gerektiğini vurgulayarak şöyle yanıt verdi:
"Kıbrıs Türkleri, Türkiye’nin desteğiyle, sürekli olarak adil ve kapsamlı bir çözüme varmaya çalışmıştır. Kıbrıs Türk tarafı gibi Türkiye de Kıbrıs'ta çözüme ulaşılmasını samimiyetle arzu etmektedir. Amaçlarımız aynıdır. Yeni bir ortaklık yönünde iyi niyetli çalışmalarımıza devam ediyoruz. Ada'yı barış, istikrar, işbirliği ve ekonomik refah sahasına dönüştürmek istiyoruz. Bugün, Ada'daki mevcut statüko her iki taraf için de kabul edilemezdir. Etnik gerilimlerin olmadığı yeni, müreffeh bir Kıbrıs’ın ilgili tüm taraflarca memnuniyetle karşılanacağına inanıyoruz. Bu nedenle Kıbrıs Rum tarafında halen siyasi iradenin olmaması bizi şaşırtıyor."
Çözüm için fırsat penceresinin hızla kapandığını ve 50 yıllık müzakerelerin ardından bu sürecin son şans olduğunu belirten Çavuşoğlu, "Kapsamlı bir çözüm, kazan-kazan durumunu beraberinde getirecektir. Ama daha açık konuşmama müsaade edin: Kıbrıs Rumlarının bir adım ileriye gitmeyi istememeleri nedeniyle müzakerelerinin başarısız olması halinde, hangi tarafın daha fazla kayba uğrayacağını siz değerlendirmelisiniz. Sonuç olarak, Kıbrıs Türkleri, Türkiye’nin dostluğunu ve desteğine sahip olmaya her zaman devam edecektir. Bu nedenle belki de Kıbrıs Rum liderleri, rasyonel ve soğuk kanlı bir çıkar-maliyet analizi yapmaya zaman ayırmalı ve hangi hareket tarzının kendilerine uzun vadede faydalı olacağına karar vermelidir. Ayrıca, su ve elektrik alanında bağlantı sağlanması ne zamandır kötü bir şey? Eğer kötü bir şeyse, dünyadaki ulus devletlerin yarısı birbirleriyle işbirliği yapmaya son vermelidir." şeklinde konuştu.
Türk tarafının temmuz ayından önce yeni bir Kıbrıs konferansı arayışında olup olmadığı sorulan Çavuşoğlu, "Yeni bir Kıbrıs Konferansı’nın düzenlenmesi, sadece ilk dört müzakere başlığında, yani "Yönetim ve Güç Paylaşımı, AB, Ekonomi ve Mülkiyet" konularında Ada'da devam etmekte olan görüşmelerde yeterli ilerleme kaydedilmesi durumunda mantıklı olacaktır. Böyle bir ilerleme sağlanmazsa, ikinci bir konferansın herhangi bir sonuç doğuracağını düşünmüyoruz." dedi.
Çavuşoğlu, "Suçlama oyunu mu başlatıldı?" sorusuna ise, "Türkiye ve Kıbrıs Türkleri iyi niyetli ve yapıcı çalışmalarına devam edecektir. Uygulanabilir bir çözüm için her türlü çabaya hazırız. Oyunu adilane oynamayı tercih ediyoruz. Suçlama oyunları, saklı gündemleri olanlar içindir." yanıtını verdi.
Bakan Çavuşoğlu, "Türkiye'nin çözüm sürecinin ardından Kıbrıs'ta rol oynayacağını düşünüyor musunuz?" şeklindeki soruya ise, "Tabiatıyla. Çözümün ardından da anavatan olmaya devam edeceğiz ve garanti sistemi yoluyla adanın güvenliğini kuvvetlendirmeyi sürdüreceğiz. Bu nedenle, Yunanistan gibi, bizim de her zaman Kıbrıs'la özel bir ilişkimiz olacaktır. Ve ekonomik olarak da yeni ortaklık, Türkiye’nin dostluğundan ve işbirliğinden büyük fayda sağlayacaktır. Size sadece iki örnek vereyim. Tüm Ada’nın gereksinimlerinin üzerinde bir miktarda suyu temin edebiliriz. Ve Türk limanları Kıbrıs Rumlarının gemilerine açıldığında, yeni nakliye yolları ortaya çıkacaktır ve ticaret hacimleri artacaktır. Türkiye’nin dostluğunun öneminin ve faydalarının daha iyi anlaşılacağını umuyorum." yanıtını verdi.
Çavuşoğlu, "enerji konularının barış veya savaş için katalizör olup olmayacağı" yönündeki soruyu ise hakkaniyetli bir çözüm elde etmek amacıyla, karşı veya komşu kıyılardaki devletler arasındaki kıta sahanlığının sınırlandırılmasının anlaşma ile gerçekleştirilmesi gerektiği şeklinde yanıtladı.
Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
"Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, bu temel uluslararası hukuk ilkesine aykırı hareket etti ve Türkiye'nin kıta sahanlığını ihlal edecek şekilde tek taraflı olarak deniz yetki alanlarını ilan etti. Doğu Akdeniz'deki hayati önemi haiz menfaatlerine meydan okunurken Türkiye'nin öylece oturup izlemesini mi bekliyordunuz? İşbirliği konusuna gelince, size şunu hatırlatayım: Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs Rumlarını defalarca Ada'nın doğal kaynaklarından ortak bir şekilde istifade etmeye davet etti. Örneğin, bir geçici komisyon ve olası gelirler için bir emanet hesabı oluşturulmasını önerdiler. Ancak sizin tarafınız halen onların Ada'nın ortak sahipleri olduğunu kabul etmeyi reddediyor. Ve bu şekilde davrandığınız müddetçe, tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerinizde zorluklarla karşılaşacaksınız. Kıbrıs Rum tarafının kapsamlı bir çözümün, aynı zamanda, adanın hidrokarbon kaynaklarını özgürce keşfetme ve kullanma imkanını beraberinde getireceğinin farkına varması gerekiyor. İyi niyetin bir ödülü olduğu gibi, uzlaşmazlığın da bir bedeli var. Genel olarak da, enerjiyi işbirliği için bir araç olarak algılıyoruz. Bununla birlikte, enerji tek başına devam etmekte olan bir uyuşmazlığı çözüme dönüştüremez. Kıbrıs meselesi değinilen sorunun tipik bir örneğidir."
Bakan Çavuşoğlu, "Türkiye’nin Ege'de veya Kıbrıs'ta sıcak bir gelişme peşinde olduğuna ilişkin endişeler var, bu Türkiye'nin mantığı dahilinde midir? Türkiye'nin Yunanistan ve Kardak'ta sıklıkla yaşanan ihlallerdeki amacı nedir?" sorusuna ise, "Bu endişeler tamamen asılsızdır. Türkiye kimseyi kışkırtmamaktadır. Aksine, provokasyonlara cevap veriyoruz. Adanın genelindeki hidrokarbon faaliyetlerinizi örnek alalım. Bu tek taraflı faaliyetlerin, adanın ortak sahipleri olan Kıbrıs Türk halkının doğal kaynaklar üzerindeki asli haklarını gözardı ettiğini sürekli vurguluyoruz." cevabını verdi.
Önceki yıllarda benzer faaliyetlerin kapsamlı çözüm müzakerelerinin başarısız olmasına yol açtığını hatırlatan Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
"Bununla birlikte Kıbrıs Rum tarafı halen hidrokarbon şirketleriyle keşif ve kullanım anlaşmaları yapmayı tercih ediyor ve temmuzda sondaj yapılmasında ısrar ediyor. Sonra da Kıbrıs Türkleri harekete geçmek durumunda bırakılınca birden endişe beyan etmeye başlıyorsunuz. Ancak size az önce söylediğim gibi, Kıbrıs Türkleri ortak hidrokarbon faaliyetlerinde işbirliği yapmak için farklı yollar önerdi ve sizin tarafınız bu girişimleri reddetti. Sonuç olarak, amaç gerginliğe yol açmak değil. Size verilen mesaj yeterince açık olmalı. Ada’da ve bir bütün olarak Doğu Akdeniz’de kapsamlı bir çözümün getirebileceği kazan-kazan temelli ekonomik işbirliği olasılığını nihayetinde kavramak durumundasınız. Adımlarınızı bu hedefi aklınızda tutarak planlamalısınız. Sanki Kıbrıs Türklerinin bu doğal kaynaklara ilişkin hiç talebi yokmuş gibi tek taraflı girişimlerde bulunmak sizi hiçbir yere götürmeyecek. Gerçekten yeni bir ortaklık istiyorsanız, paylaşmaya razı olmalısınız."
Türkiye'nin bölgede geniş ve gelişmekte olan bir pazar olduğunu ve enerji kaynaklarının Avrupa'ya taşınmasında en kısa ve en güvenli rota olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, "Biz bölgedeki herhangi bir enerji projesini üç kritere dayalı olarak olumlu yönde değerlendirmeye hazırız. Öncelikle, öngörülen proje ekonomik açıdan uygulanabilir olmalıdır. İkinci olarak, tüm taraflara kazan-kazan çözümleri getirmelidir. Son olarak, proje bölgede ve ötesinde barış ve istikrara katkıda bulunmalıdır." ifadesini kullandı.
Kıbrıs sorununun Türkiye Yunanistan ilişkilerine etkilerini değerlendiren Çavuşoğlu, "Yunanistan ve Türkiye arasındaki ilişki, bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanmasında her zaman önemli olmuştur. Yunanistan'la ilişkilerimizi olumlu bir gündemle sürdürüyoruz." dedi.
Çavuşoğlu, "Kıbrıs'ta kapsamlı bir çözüm Türk-Yunan ilişkilerinde kesinlikle olumlu bir etki yaratacaktır." ifadesini kullandı.
Türkiye'nin AB'ye katılım sürecine ilişkin soruyu yanıtlayan Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
"AB üyeliği bizim için hala bir öncelik. 1963 Ortaklık Anlaşması'na dayanan AB ile olan ilişkilerimiz, Gümrük Birliği ve katılım müzakereleri gibi birçok önemli katmandan oluşmaktadır. Türkiye’nin vicdanı rahattır. 60 yıldır, katılıma giden yolda çok çalıştık. Ancak, AB tarafının çifte standardı, diyaloğu yıprattı ve Türk kamuoyundaki hayal kırıklığını arttırdı. Her zaman, katılım müzakerelerinin tamamen teknik bir temelde yürütülmesi gerektiğinin ve siyasi tıkanmaların bundan böyle engel teşkil etmemesi gerektiğinin altını çizdik. AB'nin taahhütlerini yerine getirmesini ve güven krizinin üstesinden gelmek için olumlu somut adımlar atmasını bekliyoruz."
© Tüm hakları saklıdır.