Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Barış Pınarı Harekâtı'na ilişkin Meclis'i bilgilendiriyor. Çavuşoğlu, "Mücadelemizi adım adım sürdürdük. YPG, bize saldırması için DEAŞ'lıları bıraktı. Batı'nın terör örgütlerine karşı ikircikli tavrını biliyoruz" dedi.
Çavuşoğlu, "Anayasa Komitesi 30 Ekim’de Cenevre’de ilk toplantısını gerçekleştirecektir. Buna mukabil Suriye’de siyasi çözüme ilişkin arayışlarımız, terörle mücadelemizin alternatifi ya da karşıtı değildir. Türkiye, ulusal güvenliğine karşı tehdit oluşturan tüm terör örgütleri ile, tehditin kaynağında mücadelesinde kararlıdır. Ülkemiz Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla dört bin kilometreyi aşan bir alanda DAEŞ ve YPG terörüyle mücadele etmiş ve bu bölgeleri terör örgütlerinden arındırmıştır. Şanlı Türk ordusu Suriye’de üç binden fazla Irak dahil toplamda 4 bin DEAŞ teröristini göğüs göğüse çarpışarak etkisizleştirmiştir. Tüm dünya DEAŞ’la mücadeleyi terörist –sivil ayrımı gözetmeden Suriye ve Irak şehirlerinde havadan bomba yağdırmak olarak algılarken; biz tek bir sivilin burnu kanamaması anlayışla arazide adım adım, hatta santim santim ilerleyerek mücadelemizi sürdürdük" diye konuştu.
Çavuşoğlu, "Bakın bir örnek vermek istiyorum: DEAŞ’la mücadelede uluslararası koalisyonun havandan attığı bombalar neticesinde en az 1335 sivil ölmüştür, bu kendi raporlarında var. Müttefiklerimiz terörle mücadeleyi başka terör örgütlerine ihale ederken Türkiye olarak kararlı tutumumuzdan taviz vermedik. Terör örgütleri arasında seçmece yaklaşımları, terör örgütlerinin taşeron olarak kullanılmayı asla kabul etmedik. Her türlü zorluğa rağmen meşru, adil, ahlaki temellerle sürdürülebilir terörle mücadele stratejisini bugüne kadar uyguladık. Fırat’ın batısındaki sınırlarımızda terör tehdidi önemli ölçüde bertaraf ettik" ifadesini kullandı.
Çavuoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bugüne kadar Türkiye’deki Suriyeli kardeşlerimiz buraya döndü. Fırat’ın batısında millî güvenliğimizi tehdit eden terörün beli kırılırken hem DEAŞ hem YPG, müttefiklerimizin desteği güçlenmekte ve hatta terör devleti oluşturmaktaydı.
Bugün, bazı ülkelerin ve çevrelerin Barış Pınarı Harekâtı’ndan neden rahatsız olduklarını biliyoruz. Bu rahatsızlığın sebebi, biz bu oyunu bozduk. Burada bir terör devleti kurmak istiyorlardıu, bu çok açık ve net. Tepki gösteren ülkelere bakın başta Fransa olmak üzere amaçları burada bir terör örgütü kurmak. Dolayısıyla bu kadar bize saldırmalarının sebebi de bu oyunu bozmamız nedeniyle yaşadıkları hayal kırıklığıdır. Sınır boyumuzda uzanan YPG tünelleri ile topraklarımıza sadece patlayıcı ve mühimmat değil, teröristler de kaçırıldı.
Fırat’ın doğusunda eğitilen teröristler topraklarımızda eylem arayışına girdi. Güvenlik güçlerimizin takdire şayan çabaları sayesinde terör eylemlerinin çoğunu önleyebildik. Sivilleri sürgüne gönderdiler. YPG, DEAŞ’la doğrudan anlaşmaktan hiçbir zaman çekinmedi. Rakka’da DEAŞ’la vardığı mutabakat çerçevesinde yüzlerce DEAŞ militanı elini kolunu sallayarak otobüslerle tahliye edildi. Elinde tuttuğu DEAŞ’lıları Türkiye’de eylem yapmaları karşılığında serbest bırakmakla kalmadı, onların cebine harçlık da verdi. Bunların hepsinin bilgisi de elimizde. YPG’yi şimdi bazı ülkeler vekâlet olarak kullanıyor. Bunlar da aynı şekilde DEAŞ’lıları bize karşı kullanıyor.
Bu terör örgütü palazlandıkça çocukları da zorla silah altına aldı. Dolayısıyla kendine muhalefet eden Suriyeli, Kürt aydın siyasetçiler başta olmak üzere şahsiyetleri de öldürdü, katletti, sindirdi. Türkiye’de 350 binden fazla Suriyeli Kürt kardeşimiz var. Madem oralarda YPG var, madem YPG Kürtleri savunuyor. Neden Kürt kardeşlerimiz buraya dönemiyor?
Bugün YPG’ye destek veren ülkelere onlarla konuşup konuşmadıklarını soruyoruz, konuşmadıklarını söylüyorlar. Maalesef derdi başka. Onlarca Arap köyü etnik temizlik neticesinde demografik yapısını kaybetti. En az bir milyon insan yerinden edildi, Arap kökenli çocukların ana dillerinde eğitim almaları engellendi. Yerel halk maalesef terör örgütünün zulmüne başkaldırdığı zaman tüfeklerle taradılar.
YPG terör örgütü insanlığa karşı ne suç varsa hepsini işledi. Bu sadece bizim söylediğimiz şeyler değil insan hakları kuruluşlarının raporlarında var. Biz PKK ve türevlerini çok iyi tanıyoruz. Batı’nın terör örgütlerine karşı ikircikli tavrını da çok iyi biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti terör örgütleri ile mücadeledeki ilk tercihini müttefikleri ile çalışmaktan yana kullandı. YPG tehdidine ilişkin ABD başta olmak üzere tüm düzeylerde belirttik.
Ne var ki YPG’ye karşı ortak hareket etme çabalarımızın tamamı ABD askeri güvenlik bürokrasisinin engeline takıldı. 90 günde YPG’liler Münbiç’ten çıkarılacaktı, 16 ay oldu YPG’liler hâlâ Münbiç’te.
Yine sayın Cumhurbaşkanımız, başkan Trump’la 2018 Aralık ayında yaptığı telefon görüşmesinde vaatlerin yerine getirilmediğini aktardığında Trump’ın Suriye’den çekileceklerini söyledi. 10 ay geçti, ABD askerleri hâlen orada. Trump, 14 Ocak 2019’da güvenli bölge tesis edilmesine ilişkin Cumhurbaşkanımızın talebine olumlu karşılık veren sosyal medya paylaşımları yaptı. ABD bürokrasisi başkanlarının talebini yerine getirmedi.
Güvenli bölge kurulması için gayretlerimizi sabırla sürdürdük. Güvenli bölge görev gücü üç defa toplandı. Beklentilerimizi söyledik. Ön mutabakat imzalandı. Bu vaatlerin hiçbiri yerine getirilmedi. Tüm temaslarımızda uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkımızı kullanmaktan kaçınmayacağımızı söyledik. Teröristlerin varlığına izin vermeyeceğimizi söyledik. Suriye’nin toprak bütünlüğünün terör örgütlerini destekleyen ülkelerin umrunda olmadığını gördük. Ülkemizin ve milletimizin güvenliğinin sağlanması ve bölgedeki barış ve huzurun sağlanması için Türkiye olarak harekete geçtik.
Başkomutan sıfatıyla sayın Cumhurbaşkanımız Barış Pınarı Harekâtı’nın başlatılmasının emrini 9 Ekim’de verdi. Ve bu emri vermeden önce tüm çabaların maalesef akamete uğradığını, Türkiye’nin tek başına harekâtı başlatacağını ABD Başkanı Trump’a iletmiştir. Harekâttan hemen önce ve harekât başlarken Astana garantörlerine, BM Genel Sekreteri, Güvenlik Konseyi’ne, daimi üyeleri, NATO Genel Sekreteri ve Konseyi’ni bilgilendirdik. Suriye rejimini de bilgilendiren bir nota verdik. İstanbul’daki başkonsolosluklarına verdik.
Suriye’nin sınır bütünlüğüne bağlı olduğumuzu bu bildirimlerde vurguladık. Türkiye’ye yönelik karalamalara karşı gereken cevabı veriyoruz. Birçok ülkenin Dışişleri Bakanları ile görüştük.
Barış Pınarı Harekâtı’nın amacı bölgedeki teröristleri etkisiz hale getirmek ve sınır güvenliğimizi sağlamaktır. Terörden arındıracağımız topraklara geri dönüşlerin önünü açmaktır.
Daha önceki harekâtlarda olduğu gibi sivil halkın zarar görmemesi için gerekli tedbirler alınmaktadır. Terör örgütü sivillere saldırmaktadır. 20’den fazla sivil ülkemizde şehit olmuştur, çok sayıda da yaralımız var.
Terör örgütü ile mücadelemizde demediğini bırakmayanlar sivil ölümlerine sessiz kalmaktadır. Cumhurbaşkanımızın da belirttiği üzere güvenli bölgede 2 milyon Suriyelinin evine dönmesi için elimizden geleni yapacağız. Demografik dengeyi bozmak gibi bir amacımız yok.
Yabancı terörist savaşçılarını ülkelerine geri almayan ülkelerin bizim DEAŞ’la mücadelemize bir şey deme hakkı yoktur. Suriye’nin güneyinde veya başka yerdeki DEAŞ’tan sorumlu olamayız. Onların ülkelerine gitmesi için çabalarımızı sürdürüyoruz.
DEAŞ tutuklularının durumu çok önemli bir yer arz etmektedir. Vatandaşlarını almazlarsa elbette biz gerekeni yapacağız. Sahadaki mücadelemizi kararlılıkla sürdürürken ABD ilişkilerimizde kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Trump'ın iç siyasi baskı karşımızda ülkemize karşı bazı adımlar attığını görüyoruz.
Hiçbir yaptırım ve tehdit kabul edilemez, gerekli adımları da atacağız, cevap da vereceğiz. Bu harekâta destek veren partilere teşekkür ediyoruz. Sahadaki kazanımları kaybetmemek için masada sizlerle beraber bu mücadelemizi sürdürme kararlılığındayız"