T24- Türkiye'nin toplam dış borç stoku geçen yıl sonunda 271.1 milyar dolara indi. Borç stoku, 2008 sonundaki 277.7 milyar dolara göre az da olsa azaldı. Ancak, dış borcun GSYH'ye oranında bir iyileşme görülmedi, aksine denge bozuldu. Bu durum da, geçen yıl dış borçta yüzde 0.7 gerilerken, GSYH'nin dolar bazında yüzde 16.8 azalmasından kaynaklandı. 2008 yılında 742.1 milyar dolar olan GSYH, geçen yıl 617.6 milyar dolara geriledi.
Toplam dış borç stokunun GSYH'ye oranı 2008 sonunda yüzde 37.4 düzeyinde bulunuyordu. Söz konusu oran geçen yıl sonunda yüzde 43.9'a çıktı.
Yüzde 43.9 yüksek değil
Borç stokunun GSYH'ye oranında geçen yıl 6.5 puanlık bir artış kaydedilmiş olmasına rağmen, gelinen yüzde 43.9'luk düzey çok yüksek bulunmuyor.
Bir kere bu oran, uluslararası karşılaştırmalar dikkate alındığında yüksek sayılmıyor. Özellikle AB ülkelerinde dış borcun GSYH'ye oranı ortalama yüzde 60 dolayında seyrediyor.
Ayrıca, yüzde 43.9, Türkiye için rekor bir düzeyi de ifade etmiyor. Her ne kadar borcun GSYH'ye oranı 2009'da son beş yılın en yüksek düzeyine çıkmış olsa da, önceki yıllarda daha yüksek oranlar görülmüştü. Dış borcun GSYH'ye oranı 2002 yılında yüzde 56.2, 2003 yılında ise yüzde 47.3 düzeyinde bulunuyordu.
Göstergeler genel olarak bozuldu
Dış borç stokunun GSYH'ye oranı çok olumsuz bir düzeye gelmemiş olmakla birlikte belli bir oranda bozuldu. GSYH'deki hızlı düşüşün yanısıra, örneğin ihracattaki hızlı gerileme, borç servisindeki artış, bir dizi göstergenin olumsuz seyretmesine yol açtı.
Dış borç stokunun ihracata oranı yüzde 210'dan yüzde 265'e çıktı. Ancak, son beş yılın en yüksek oranı olan yüzde 265, 2002 ve 2003 yıllarındaki yüzde 359 ve yüzde 305'lik oranlara göre halen düşük düzeyde bulunuyor.
Dış borç servisinin oranı, ihracatın yarısını aştı. Geçen yılki oran yüzde 56.5 düzeyinde oluştu. Daha önce bu oran 2002'de yüzde 80, 2003'te yüzde 59 düzeyinde bulunuyordu. Ancak, 2002'nin Türkiye için bir anlamda hala kriz sürecinin izleri taşınan bir yıl olduğunu ve bu yıldaki rakamların bu gerçek göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerektiğini unutmamak gerekiyor.
Cari işlemler dengesinin GSYH'ye oranında geçen yıl son beş yılın en düşük düzeyine inildi. Cari açığın GSYH'ye oranı yüzde 2.2 oldu. Bu oran, 2006 yılında yüzde 6.1 ile en yüksek düzeye çıkmıştı.
Borç özel sektöre kayıyor
Her ne kadar geçen yıl önemli bir değişiklik olmasa da, 2002 yılından bu yana olan eğilim, dış borçta özel sektörün payının hızla arttığını gösteriyor. 2002 yılındaki dış borcun yüzde 50'si kamu sektörüne, yüzde 17'si Merkez Bankası'na, yüzde 33'ü ise özel sektöre ait bulunuyordu. Özel sektörün payı her yıl biraz daha arttı. 2008 sonuna gelindiğinde kamunun payı yüzde 50'den yüzde 28'e, Merkez Bankası'nın payı yüzde 17'den yüzde 5'e inmişti. Özel sektörün 2002 stokunda üçte bir olan payı ise, 2008'de artık üçte iki düzeyindeydi.
Geçen yıl bu oranlarda küçük oynamalar oldu. 2009 sonu itibariyle dış borç stokunda kamunun yüzde 31, Merkez Bankası'nın yüzde 5, özel sektörün ise yüzde 64 payı bulunuyor.
Daralan ekonomide normal tablo
Türkiye'nin dış borcu geçen yıl azaldı; buna karşılık GSYH'deki küçülmenin daha hızlı olması yüzünden borç/GSYH oranı büyüdü. Cari denge oranında olduğu gibi bazı göstergelerde iyileşme, bazılarında kötüye gidiş söz konusu. Ancak 2009'un, tüm dünya ve dolayısıyla Türkiye için ekonominin büzüldüğü, ekonomik aktivitelerin ve ticaretin sınırlandığı bir yıl olduğu dikkate alınmak zorunda. Böyle bir dönemde zaten ne dış borcun tırmanıp gitmesi beklenirdi, ne küçük çaplı hareketler dışında başlıca göstergelerin tümden bozulması söz konusu olabilirdi.
Ufak tefek hareketler gördük. Ekonominin böylesine daraldığı bir süreçte zaten dış borcun artması beklenmezdi. Nitekim artış olmadı. Başka verilerdeki hareketlere bağlı olarak bazı rasyoların olumsuz yönde gelişmiş olması da çok yadırganacak bir durum değil.
2010, döviz hareketleri yönünden 2009'dan çok daha önemli bir yıl olacak. Ekonominin 2009'a göre göreli olarak canlanacağı bir yıl yaşayacağız. Bunun yaratacağı ivme daha fazla dövize ihtiyaç duymamıza yol açacak, bu da borçlanma ihtiyacını artıracak bir etken olarak karşımıza çıkacak.
Büyük buhrandan sonraki en büyük krizi döviz yönünden kazasız belasız atlattık, diye sevinmek yerine, bu süreçten sonraki dönemi nasıl atlatacağımızın hesabını yapmaya başlamakta yarar var.