Times gazetesi manşetinde Suriye'de çoğu çocuk 108 kişinin öldüğü Hule katliamı manşetine taşıdı. Gazete, Hula'daki katliam için 'bardağı taşıran son damla' dedi.
Gazetenin manşetinde Hule'deki çocukların nasıl öldüğü şöyle anlatıldı:
"Bu çocuklar rastgele açılan topçu ateşiyle ölmedi. Birleşmiş Milletler dün çocukların teker teker öldürüldüğünü açıkladı. Gece bıçaklı ve tabancalı milisler geldi. Genç kurbanlar ya başlarına kurşun sıkılarak ya da boğazları kesilerek öldürüldü."
Gazete başyazısında dünyanın Esad rejimine karşı artık harekete geçmesi gerektiğini belirterek "Esad hiçbir cezaya çarptırılmadan istediği gibi öldürebileceğine inanıyor. Harekete geçme ve rejimin yanıldığını gösterme zamanı geldi. Katliamın devam etmesine izin verirsek İngiltere nasıl bir ülke olacak, ya da genç Suriyeliler bizi nasıl görecek?" diyor.
Guardian gazetesi, aralarında Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa'nın da olduğu bir dizi ülkenin Suriyeli diplomatları sınır dışı etme kararı aldığına dikkat çekerek katliamdan sonra Suriye rejimine baskıların artmaya başladığını belirtiyor.
Gazete, Suriye Ulusal Konseyi'nin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin güç kullanımına izin veren 7'nci maddesine dayanarak Libya'dakine benzer bir harekatın başlatılması çağrısında bulunduğunu aktarıyor
'İnsansız uçak saldırıları terörü tırmandırıyor'
Independent gazetesi, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama'nın insansız uçaklarla düzenlenen her saldırıya bizzat onay verdiğini belirtiyor. Guardian yazarı Seumas Milne ise, bu uçaklarla düzenlenen saldırıların şimdiye kadar binlerce kişinin öldüğü bir savaşta daha fazla insanın ölümüne neden olacağını, Amerika'nın müttefiklerini istikrarsızlaştıracağını ve El Kaide'yi güçlendireceğini kaydediyor.
Yazar şöyle diyor:
"10 yıl önce terörle savaş stratejisinin terörü engellemek yerine yayacağı söylendi. Tam da öyle oldu. Obama şimdi bunun adını "Denizaşırı İhtiyat Operasyonları" olarak değiştiriyor, postallar yerini robotlara bırakıyor. Ama Pakistan'da istikrarsızlığın artması ve Yemen'de El Kaide'nin gücünü artırması etkinin aynı olduğunu gösteriyor. İnsansız uçak savaşı İslam dünyasına karşı zorbaca bir savaş ve Amerika'ya nefreti artırıyor. Terörle savaşmıyor aksine terörü besliyor."
Alman basınında özetler
Alman gazetelerinde Suriye’deki gelişmeler ve Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un İsrail temasları öne çıkan yorum konuları.
Berlin merkezli Tagesspiegel gazetesi, dünyanın Suriye'deki iç savaşı alevlendirdiği eleştirisinde bulunuyor:
“Dünya kanlı bir iç savaşı öylesine izliyor. Ancak öte yandan askerî bir müdahale için de artık çok geç. İçerde ve dışarda muhalefetin tamamen parçalanmadığı, cephelerin tam olarak keskinleşmediği silahsız gösterilerin başlangıcında olsaydı, bu sonuç verebilirdi. Şimdi ise herhangi bir uzlaşma mümkün görünmüyor. Ama dünyanın yine de silah sevkiyatıyla bu iç savaşı daha da alevlendirmek isteyip istemediğini kendine sorması gerekiyor. Zira Rusya ve İran rejime, Körfez ülkeleri ve dolaylı olarak ABD de karşı tarafa askerî destek sağlıyor. Ve böylece Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana yaşamadığımız bir tür temsilî savaş ortaya çıkıyor.”
Wiesbadener Kurier gazetesi de tek umudun BM ve Arap Birliği'nin Suriye Özel Temsilcisi Annan'da olduğu görüşüne yer veriyor:
“Yaşanan katliama rağmen Suriye'ye dışarıdan askerî bir müdahale pek düşünülmüyor. Bunun bölgeye etkileri açısından öngörülemeyen sonuçları olabilir. Libya'daki müdahalede kötü deneyimler ve olaylar yaşandı. Öte yandan savaştan zaferle çıkan muhalefetin İslamcı köktendinci bir devlet ilan etmesi korkusu da büyük. Bu tehlike devrim sürecinden geçen diğer Arap ülkeleri için de geçerli. Bu nedenle Suriye konusunda umutlar, girişimleri şimdiye kadar şanssızlıkla sonuçlanan arabulucu Kofi Annan'da. Uluslararası topluluğun parolası Esad'ın olmadığı bir Suriye'de reformların sürekliliği. Ancak her şiddet eylemi, Suriyelilerin bunu yapmasını imkansız hale getiriyor.“
İsrail – Almanya ilişkilerinin tatsız olduğu bir dönemde Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck İsrail'de. Gauck'un iyi bir hitabet yeteneği olduğuna dikkat çeken Frankfurter Allgemeine Zeitung, ancak kişiliğinden bağımsız olarak bulunduğu görevin anlamının da önem taşıdığını belirtiyor. Gazetede yer alan yorum şöyle:
“Gauck'un ilk resmi yurtdışı gezisi için İsrail'i seçmesi, Cumhurbaşkanı olarak temsilî gücünün anlamını doğru kavradığını gösteriyor. Zira İsrail eleştirilerle karşı karşıya. İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü politika, uluslararası alanda katı ve haksız bulunuyor. İsrail'in İran'ın nükleer silah sahibi olmasını varlığı açısından bir tehlike olarak görmesi ve buna seyirci kalmayacağı tehdidini sürekli yinelemesi, her yerde savaş korkusu uyandırıyor. Böyle bir durumda İsrail'e, Almanya'nın kararlı bir dayanışma içinde olduğu güvencesini vermek önemli. “
Westfälische Nachrichten gazetesi ise İsrail'i eleştiren bir yoruma yer veriyor:
“Gauck İsrail'e güçlü dayanışma mesajı verirken, diğer yanda iki toplum birbirinden giderek uzaklaşıyor. Almanya post-milliyetçi, post-dinci, post-askerî bir ülke. İsrail ise bunun tam aksi: Ordu, dinle ilgili konular ve ulusun güçlü bir şekilde altının çizilmesi günlük hayata damgasını vuruyor. Almanya Yahudi Soykırımı'ndan ‘bir daha asla savaşmama' dersini çıkarırken, İsrail de 'bir daha asla kurban olmamayı' öğrendi. Ama zorlu tarihimize rağmen tüm komşularımızla barış içinde yaşayabildiğimiz Almanya'da bunu anlamamız çok zor.”
Avrupa basın özetleri
Avrupa basını, Suriye’de onlarca insanın hayatını kaybettiği Hula katliamı sonrasındaki gelişmelere ve Euro krizine yoğun şekilde yer veriyor.
Brüksel'den De Standaard gazetesi, BM Güvenlik Konseyi’nde uzlaşı sağlanamadığı sürece Suriye Devlet Başkanı Esad’a baskı uygulanamayacağına vurgu yapıyor:
“Uluslararası toplum harekete geçene kadar daha kaç kişinin ölmesi gerekiyor? Kofi Annan, bir kez daha Suriye Devlet Başkanı ile görüşüyor. Şüphesiz eski BM Genel Sekreteri ateşkes planıyla yeni bir yaşam için ilham olmaya çalışıyor. Ancak Suriye özel temsilcisi Esad’ı baskı altına alamaz. Libya olayının aksine BM Güvenlik Konseyi bu kez ikiye bölünmüş durumda. Çin ve özellikle Rusya, daha sert yaptırımlara ve müdahaleye karşı çıkıyor. Ateşkesi ya da insanî yardımların ulaştırılmasını denetleyecek –en iyisi bölgedeki askerlerden oluşması- askerî bir varlık biraz da olsa rahatlama getirebilir. Ancak Rusya bu kadar ileri gider mi, bu da bir soru işareti.”
İngiliz The Times ise Rusya’nın Suriye’den sırt dönmesi gerektiğini yorum sütunlarına taşıyor:
“Rusya ve Çin, Devlet Başkanı Esad’ı bugüne dek uluslararası eleştirilerden korudu. Yeni seçilen Rusya Devlet Başkanı Putin’in, artık bu bakış açısının ahlâki açıdan sürdürülemezliğini görüp u-dönüşü yapması gerekir. Suriye’deki kâbusun sona ermesi için Esad’ın da kaybedeceği kanaatine varması lâzım. Ancak o zaman eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın altı maddelik planını kabul edebilir. Buna ulaşmak için Rusya’nın etkisi muazzam öneme sahip. Putin, ayrıca bir kaybedeni desteklediği sonucuna varmalı. Suriye’nin özgürlüğünden yana çıkmak, bölgedeki istikrarın yararına olur. İstikrar Batı’nın hedefleriyle de örtüşür, daha da kötüleşme tehlikesi altındaki insanî felaketleri de azaltır.”
İsviçre’de yayınlanan Neue Zürcher Zeitung da Suriye’deki durumu ele alıyor:
“Pazar günü BM Güvenlik Konseyi’nden yapılan basın açıklaması, Suriye rejimine BM özel temsilcisi Annan’ın altı maddelik planını hatırlatıyor. Ancak açıklamanın etkisi konusunda fazla hayale kapılmamak gerekir. NATO tarafından bugüne dek herhangi bir müdahale sinyali gelmedi. Özellikle Katar ve diğer Körfez ülkelerinin desteğiyle, muhalefetin silahlanması, ülkede iç savaş patlak vermesi tehdidini doğruyor. Bu yüzden Hula, öyle görünüyor ki, bir değişim noktası olmayacaktır. Tam aksine, miadı dolmuş katiller rejiminin yaşam mücadelesinin üzücü bir işaretidir.”
Avusturya'dan Der Standard gazetesinin Uluslararası Para Fonu Başkanı Christine Lagarde’ın Yunanistan’dan taleplerini konu alan bir yorumuyla basın tutumuza son veriyoruz:
“Christine Lagarde profesyonel bir uzman. Uluslararası Para Fonu Başkanı, uzun yıllar Fransa’da bakan olarak görev yaptı ve seçim kampanyalarına da katıldı. Bu nedenle, ‘vergi ödeyin, Afrika’nın Atina’dan daha fazla yardıma ihtiyacı var' gibi Yunanistan’a ilişkin açıklamalarının tam da genel seçimlerden üç hafta önce yapılmış olmasının tesadüf olmadığı noktasından hareket edilebilir. Bunun, kreditörlerin, seçim sonuçlarını etkilemek için yaptıkları son çabalar olduğu ortada. Yunanistan’ı ne pahasına olursa olsun Euro Bölgesi’nde tutmakta ısrar edilmesinin maliyeti, kaotik bir ortamda ortak para bölgesinden ayrılmasının faturasından daha kabarık olmaz. Kreditörlerin elinden Yunan seçmenin blöflerini yutmasını ummaktan başka bir şey gelmez.”