17 Nisan 2014 22:36
Berna Şahin/İstanbul
Büyük umutlarla çıkan Karşı Gazetesi büyük hayal kırıklıklarıyla birlikte kapandı. Birçok gazeteci, editör, yönetici çalıştıkları iş yerlerini bırakarak Karşı gazetesine geçmişti. Ancak Karşı 66 sayı dayanabildi. Ali Ağaoğlu reklamı ile başlayan tartışmalar hem içerde, hem dışarda Karşı’nın sonunu hazırlayan en önemli gelişmelerden biri oldu.
Tirajı bir anda düşen Karşı gazetesi daha fazla dayanamayarak kapandı. Kararın bildirildiği 13 Nisan’da gazete binasını işgal etme kararı alan çalışanların başlatmış oldukları direniş beş gündür devam ediyor.
Süreci iki taraftan da dinlemek için, basın sektörüne 12 yılını vermiş Karşı gazetesinin editörlerinden Özlem Akcan ve hayatında ilk kez basın sektörüne girmiş ‘gazete patronu’ Turan Ababey’le konuştuk.
- Kendi işlerinizi bırakarak neden Karşı’da çalışmaya başladınız? Burayı tercih etmenizde ki sebep neydi?
Gezi ruhuyla çıkan, özgür basın olacağını iddia eden bir gazeteydi. Penguen medyasının ardından muhalif bir gazete olacağı, özgürce yazıp çizebileceğimiz bağımsız bir gazete olacağı söylendi. Bu sebepten başladık.
- Sizlere işe başlarken ‘gazete şu kadar açık kalacak’ ya da ‘bir süre sonra kapanacak’ şeklinde bir bilgilendirme yapıldı mı?
Hayır söylenmedi. Zaten bize ‘şu kadar bir süre için burada çalışılacak. Daha sonra kapanacak denseydi’ kimse gelmezdi. ‘Bu gazete bir sene boyunca hiç satmasa da kar etmese de kendini döndürebilecek finansmana sahip’ olduğu söylendi.
- Bunu kim söyledi?
Turan Bey bunu yöneticilere söylemiş. Yöneticilerde işe alımlarda insanlara bu şekilde deklare etti.
- Gazetenin kapanacağını nasıl duydunuz? Bu önceden alınmış bir karar mıydı?
Öğlen toplantısına girmiştik. Gazetenin o gün son sayısını yapacağımız ve ondan sonra kapanacağı açıklandı. Ani bir karar olduğu ve bugün alındığı söylendi. Genel Yayın Yönetmeni’miz Kutlu Esendemir tarafından bize açıklandı. O da toplantıya Turan Bey’le konuşup gelmişti.
- Bu kararı nasıl karşıladınız?
Moralimiz bozuldu. Üzüldük. Maaşlarımız gecikmişti, maaşlarımızı ve ihbar tazminatlarımızı sorduk. Gazete 2 aydır çıkıyordu ama çoğu arkadaşımız bir ay öncesinden işe başlamıştı. Gazetenin bir hazırlık süreci vardı. Kimi arkadaşlarımız 3 aydır çalışıyordu. Çoğu arkadaşımız bu ön çalışmanın karşılığını bile daha alamamıştı.
- Çalışanların içerde ne kadar maaşı var?
Son maaşımızı alamadık. Bir de gazete çıkmaya başlamadan önceki çalışmaya başlayanlar o önceki haklarını alamayan arkadaşlar var. Gazete bize 2 maaş ödedi. Yazarlardan hiç ödenmeyenler var. Biraz farklılık gösteriyor.
- Talepleriniz nelerdir?
Turan Bey 75 güne yayarak senetlerle üçer taksit şeklinde ödemek istiyor. Bunu kabul etmiyoruz. Maaşlarımızın hemen ödemesini istiyoruz. “Bende paranız kalmaz’’ diyor. Ancak bütün patronlar aynı şey söyler. Buranın iflasını verirse senetlerinde bir hükmü kalmayacak ve bizler emeklerimizin karşılığını alamayacağız.
- Şu an Karşı internet sitesi devam ediyor, bu siteyle sizin bir alakanız var mı?
Devam eden internet sitesinin bizimle bir bağı yok. Turan Bey orayı şimdilik kapatmayı düşünmüyor. Orada devam eden arkadaşlar var. Basılı gazete kapandı. Bugün Karşı gazetesi internet sitesi tıklanıyor ve bir marka değeri taşıyorsa bu da bizim sayemizdedir. Bizler şu an gazeteyi internet üzerinden PDF olarak tek sayfa direniş amaçlı, sembolik olarak çıkarıyoruz.
- Direniş ne kadar devam edecek, patronla görüşmeler devam ediyor mu? Karşılıklı görüşmelerin sonucunda gelişme kaydedebiliyor musunuz?
Haklarımızı alana kadar buradayız. Haklarımız 3 gün içinde verilirse 3 gün içinde biter. Şu an bir gelişme kaydedemiyoruz. Bu şekilde devam ederse bizde burada olmaya devam edeceğiz. Gazeteyi var eden biziz ve haklarımızı alana kadar buradayız.
- Genel olarak muhalif basında ekonomik sıkıntılar var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ana akım medyanın arkasında medya patronları var. Az kazansalar da kendilerini döndürebiliyorlar. Ya da başka şirketlerdeki kaynaklarını patronlar oraya aktarabiliyor. Reklam gelirleri daha fazla oluyor ve şirketler birbirlerini destekliyorlar. Muhalif basının üzerinde bir baskıda var. Başbakanda sürekli muhalif medyayı hedef gösteriyor. Bu sebepten kimse muhalif basına reklam vermeyi tercih etmiyor. Tirajla, okuyucuyla ayakta durmaya çalışıyor. Buda gerçekten çok zor.
- Karşı gazetesinin yüksek bir tirajı vardı. Ağaoğlu reklamını aldıktan sonra tirajlarda düşüş yaşandı. Bu reklamın gazeteyi kapanmaya sürükleyen bir kırılma noktası olduğunu düşünüyor musunuz?
Ağaoğlu reklamının alınması tirajların düşmesinde çok etkili oldu. Ancak hemen arkasından toparlanılmaya çalışıldı. Gazeteyi kapatma kararının sebebi bence bu değil. Toparlanılabilirdi. Kapanmadan önce 11 binmiş, son 3 gün 17 bine kadar yükselmiş. Bir yükselme grafiğini yakalamışız, daha da devam ederek bu yükseltilebilirdi. Ancak bu tercih edilmedi, kapatılması tercih edildi.
Ayrıca bu çalışanları çok da ilgilendiren bir konu değil, biz gazete yapmaktan anlarız. Buradaki gazeteciler reklam almaktan anlamazlar, bu bizim işimiz değil. Gazetecilik olarak baktığımızda eğer Ağaoğlu reklamı almamıza rağmen Ağaoğlu aleyhine haber yapabiliyorsak okuyucu içinde bunun önemli olması gerekmektedir.
Ancak okuyucu da haklı Gezi ruhuyla çıkan bir gazete olduğu söylenmişti. Ağaoğlu direkt geziyle bağdaşan biri olduğu için okuyucu ciddi bir tepki gösterdi. Ve bunun bedelini gazetenin emekçileri ödedi. Buradaki mağdur biziz, patron değil.
- Gazete neden kapanıyor?
Bunu biz bilmiyoruz. Turan Bey’de bilmiyor. Tiraj düşüşleri gösteriyor, maddi finansmanın kalmadığını söylüyor. Tamam, olabilir ancak bizim de hakkımız var, bunun ödenmesini istiyoruz. Bu kadar öngörüsüz yola çıkıyorsa eğer zaten sorun hata kendisindedir.
- Karşı da çalışan işçilerin emeğinin karşılığı talep edilen rakam ne kadar? Toplam ne kadar bir ödeme yapılması gerekiyor?
Herkese göre değişiyor. 91 işçinin birer maaşı ve ihbar tazminatı var. Bir de bazı arkadaşlarımızın bir aylıkları var içerde. Tabii bu olayın maddi boyutu var. Mağduriyetimiz bununla sınırlı değil. Birçok arkadaşımız buraya mevcut işlerinden ayrılarak geldiler. Başka bir yeri tercih etmektense burayı tercih ettiler. Bir özgür basın umudu gördüler, çünkü bize yansıtılan buydu.
- Şu an avukatlar aracılığı ile görüşmelerden sonuç alamazsanız dava açmayı düşünüyor musunuz?
Hakkımızı alamazsak hukuki yollara başvuracağız. Ancak şu an avukatlar aracılığı ile hak talep ediyoruz. Hepimiz 212 basın sigortalısıyız. Ben nasıl bugün ‘istifa ettim çektim gittim’ olmuyorsa aynı şekilde yöneticinin patronun da bunu bana ihbar etmesi söylemesi gerekiyor. Söylemiyorsa buradaki mağduriyeti karşılaması gerekiyor.
- Gazete binasında kalıyorsunuz. Patron tarafından herhangi bir baskı ile karşı karşıya mısınız?
Bizim içerde beklememizi istemiyor. Akşamları eve gitmemizi istiyor. Biz de gitmek istemiyoruz. Biz buranın hala çalışanıyız. Bize resmi işten çıkartıldığımıza dair bir tebligat gelmedi. Buraya biz 3 gün üst üste gelmezsek anlaşmamızı tek taraflı fes edebilir. Dolayısı işe geliyormuş gibi düzenli olarak gazeteye geliyoruz. Akşamları da buradayız. Çünkü hak talep ediyoruz alana kadar da gitmeyeceğiz. “Burada durmayın. Evinize gidin” diyor. Direniş hoşuna gitmiyor. Ancak bir şey var; madem burası Gezi ruhu ile kuruldu, bu da Gezi ruhuna yaraşır bir direniş oldu.
- Muhalif basından, çok sayıda meslektaşınızdan destek alıyorsunuz. Ana akım medyadan da destek veren ve ziyaretinize gelenler oluyor mu?
Bu artık bizim direnişimiz olmaktan çıktı. Buraya her gün ana akım medyada dahil olmak üzere onlarca gazeteci, meslektaşımız geliyor gidiyor. Mesleki anlamda da dayanışma sağlandı. Buraya gelemeyenler de sosyal medya üzerinden destek veriyor. Basın sektöründe yıllardır yaşanılan sorun Karşı gazetesi üzerinden görünür oldu. Hâlbuki bizim birçok arkadaşımız bu sıkıntılarla yıllardır mücadele ediyor. Biz buraya gelirken bir anda işsiz kaldık. Diğerleri de her gün işe giderken acaba ne zaman işsiz kalacağım korkusuyla çalışıyorlar. Bu belki de bu işin başlangıcı olabilir. Bizim bir örgütlülük halimizin, örgütlenmemiz gerektiğinin farkına varılması açısından bir başlangıç olabilir. O kıvılcım belki de buradan çıkacak. Karşı direnişinden çıkacak.
- Günlerdir gazete binasında kalıyorsunuz. Yeme, içme, uyku… Bu sorunları nasıl aşıyorsunuz?
Burada bulduğumuz koltukların üzerinde yatıyoruz. Genelde uyumuyoruz. Çok kısa süreli uykular oluyor. Sandalyelerde ve kanepelerde uyuyoruz. Yemek sorununu da sağ olsunlar dayanışma ruhuyla çözüyoruz. Ziyaretimize gelenler eli boş gelmiyor. Gece gündüz buradayız, kapımız herkese açık. Bu direnişe destek verilmesini istiyoruz. Bu sadece bizim özelimizde yaşanan bir sorun değil, bu sektörün sorunudur. Meslektaşlarımız zaten destek veriyor. Okuyucular da penguen medyaya maruz kalmak istemiyorlarsa, hem mevcut muhalif gazetelere destek versinler, hem de bu şekilde emekçilerin halklarını savunsunlar, zaten öyle de yapıyorlar. Ayrıca sadece kendi meslek gurubumuzdan değil. Greif, Punto, Kazova işçileri de bize destek vermek için buraya geldi. Biz nasıl gazete çıkartırken onların direnişini destekliyor idiysek şimdide onlar bizim direnişimizi destekliyor. Direnişlerimiz iade-i direnişlere dönüştü.
Karşı gazetesinin içinde sadece basın emekçileri direnmiyor. Gazete binasının üst katlarında gazeteciler direnirken, Karşı gazetesi patronu Turan Ababey’de alt katta kendi odasında oturuyor.
Kimsenin üzerine almadığı bir elektrik kesintisi var binada. Bu elektrik kesintisi gazete çalışanlarının kendi aralarında “trafoya kedi girmiş” esprilerine yol açsa da, Turan Ababey bölgesel bir kesinti olduğunu söylüyor. Gazete karanlığa gömülmüşken koridorlarda yanan mum ışığını takip ederek tek başına oturmuş Turan Ababey’le konuştuk.
- Mağduriyet büyük, onlarca emekçi hakkını istiyor. Bu sorunu nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz Sizden istenen nedir?
Avukatlarla birlikte bir talep listesi sundular. Bu ayki maaşları ve ihbar tazminatları var. Bunları talep ediyorlar. Geriye dönük de çalışanlara 50, 60 bin lira borcumuz var. Buradaki herkes maaşını alıp çalışıyordu. Herkes 212’li, çaycı hariç. Eren Bey ve Kutlu Bey öyle yaptırmışlar sağ olsunlar.
- Çalışanların toplam ne kadar alacakları var?
525 bin lira talep ediyorlar. Yalnız altını çizmek istiyorum. Bu borç değil. Yazarlar, 212’ler, Ankara büro ve diğer personel ödemeleri. Bu ay ve önümüzdeki ayın tazminatlarını istiyorlar. Talep edilen rakam altından kalkamayacağım bir boyuta ulaştı. “Bizim tazminatımız, sigortamız… 525 lira vereceksin, sözleşmemiz fes olacak. Biz de gideceğiz’’ deniliyor.
- Sizin daha öncesinden bir gazete ya da gazetecilik deneyimizin yok. Neyin sevdasıdır bu? Yani öngöremediniz mi gerçekten? Bu kadar insan mağdur oldu? Neyin rehberliğinde ve kılavuzluğunda bu işe girdiniz?
Eren Erdem’in.
- Peki o nerede şimdi?
Geçen hafta istifa etti ve gitti.
- İstifa gerekçesi neydi? Ve burada direnen insanlar gibi herhangi bir hak talebi oldu mu?
Bu işi yapamadığını söyledi. Maaş olarak tüm maaşı ödenmişti. Geçmişe dönük borcumuz yoktu. Tazminatını da aldı ve gitti.
- Karşı gazetesi çıkmadan önce ciddi bir reklam tanıtımı ile çıktı. Sahalara, metro, metrobüs duraklarına, bilboardlara reklam verildi. Siz şimdi ekonomik olarak sıkıntı yaşadığınızı söylüyorsunuz. Peki bu kadar harcama daha gazete çıkmadan neden yapıldı?
Bu konularda hiçbir şekilde tasarrufum yoktu. (Gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni) Eren Erdem ve (Gazetenin yeni Genel Yayın Yönetmeni) Kutlu Esendemir bunlara karar verdiler ve yaptılar. Buradaki personel alımları ve maaşlarda dahil hiçbir şeye karışmadım. Çünkü bana biz bu işi yapacağız bu gazetenin yüksek bir tirajı alacak dendi.
- Sizin verdiğiniz bir söz var. ‘Bir yıl hiç gelir olmasa da ekonomik olarak dayanacak finans gücümüz var’ demişsiniz ve bu ismini söylediğiniz yöneticiler sizin sözünüze istinaden işçilere bu sözü vermişler, şimdi ‘dayanamadık’ diyorsunuz. Bu ne kadar etik?
Evet. Söz verdim. Ancak benim önüme koydukları projede, personel ve tüm giderler, yemek bile içinde gazetenin aylık giderinin 150 bin lira olacağı söylendi. Böyle bir fizibilite yaptılar, ben de onayladım. Bu rakama sadık kalınsaydı bir yıl sözümü tutarak dayanabilirdim. Ancak daha sonra önüme gelen rakamlar benim gücümü aştı.
Bizim sermayemiz belliydi. Bana söylenen rakamla şu an ki rakamların arasında uçurum var. Eksikler bitmedi. İşçiler işe alınırken anlaşılan rakamlar bile piyasaya göre çok yüksek verilmiş. Ben bunları hep sonradan öğrendim.
- Gazetenin tirajını düşüren ve belki de sonu hazırlayan Ağaoğlu reklamının alınması sizin onayınız çerçevesinde mi gelişti?
Ben burada oturdum. Hiçbir şeye, gazetenin bir harfine bile karışmadım. ‘Ağaoğlu reklam veriyor’ dendi. Bize de verilmek istendiği söylendi. Ben hiç karışmadım, ‘yönetim karar verir’ dedim. Eren Erdem ve Kutlu Esendemir reklamı almaya karar vermişler. Reklama karşı tepkiler gelişince çok mücadele verdim ‘Özür dileyelim’ dedim. ‘Siz dileyemiyorsanız ben dileyeyim. Ben alayım üstüme’ dedim. Hayır, dediler. Karar aldılar… ‘Kesinlikle cevap verilmeyecek’ dendi. Susuldu… Ancak daha sonra Eren Bey bir açıklama yaptı. O yazı da ters tepti. Ağaoğlu reklamı bir hataydı, bu hata gazetenin düşüşü oldu. Bu reklamdan sonra tirajlar hızla düşmeye başladı.
- Bu iş nasıl sonlanacak?
Ben de bilmiyorum. Belki bu boyuta taşınmasaydı eş dost bir şeyler bulunabilirdi. Bir kredi alınarak talep edilen para ödenebilirdi. Ancak şu an kimse itimat ederek kredi vermez. ‘İstenilen parayı ödemeyeceğim’ demiyorum. ‘3 taksit şeklinde ödeyeceğim. Bu duruma bir son verin. 25 gün sonra ilk ödemeyi yapacağım’ diyorum. Ancak hemen ödeme istiyorlar, taksit şeklinde ödemeyi kabul etmiyorlar.
- Sonuçta işveren sizsiniz? Onlar emeklerinin karşılığını istiyorlar. Ticaretten anlayan sizsiniz. Bir iş adamı olarak formülünüz yok mu?
Ben de son ana kadar direndim. Geçen ay kapatsaydım herkesin tazminatını da verirdim biter giderdi. Çalışanları da düşünerek şunu söyledim. ‘Arkadaşlar son sayıyı yapalım çıksın. Hepimizin morali bozuk, bir düşünüp çare bulacağız. İki gün sonra yine toplanalım’ dedim. Önce ‘tamam’ dediler, sonra sosyal medyada ‘Karşı’da direniş başladı. Hakkımızı almadan gitmeyeceğiz, işçiyiz, haklıyız’ dediler. Evet, haklılar ancak bu şekilde iş içinden çıkılamaz bir duruma dönüştü.
Bu durum duyuldukça, yayıldıkça talep edenler, yani gazeteyi almak isteyenler, hepsi vazgeçti. Empati kurulamamasından kaynaklı, şimdi artık bu marka, yani ‘Karşı’ para etmez bir duruma getirildi. Gazeteyi devretmekte bir formüldü.
- Nasıl bir formül?
Oturulurdu, konuşulurdu, anlaşılırdı. Gazetenin kapatıldığı duyurulurdu. İşçilerin paraları ödenirdi. Gazeteye talipler vardı. Marka zedelenmeden el değiştirilirdi. Bunu yapmaya çalıştık. Buradaki insanlar işlerine devam ederlerdi. Burası bir holding değil, Turan bir holding sahibi değil. Ben de bu projeye inanarak kimseden destek almadan bu işe para yatırdım.
- Karşı gazetesinin web sitesi devam ediyor sanırım. Oradan bir ekonomik gelir elde ediyor musunuz?
Yok. Buradaki arkadaşlar bırakmıyor. Orada çalışan arkadaşların moralini bozuyorlar. Onlar da gelmiyor artık. Gelmek istemiyorlar. Onlara anlattım, ‘Burası dursun, en azından bir ekonomik gelir elde edilsin’ dedim. Ancak anlamadılar.
- Siz de gazete çalışanları gibi burada mı kalıyorsunuz?
Evet. Sadece bir gün eve gittim. Burada hem komik, hem dramatik bir olay var, kimse benimle empati yapmıyor. İlk kez bir gazeteci olarak siz gelip konuşuyorsunuz. Hiç kimse benimle konuşmuyor. Bu gün milletvekili Umut Oran yukarıdaymış, kapıda sekreterini yakaladım. Yukarıda talepleri dinliyorlar, gidiyorlar, peki bu talepleri bana iletmeleri gerekmiyor mu? Benimle konuşmaları gerekmiyor mu? Kimse benimle konuşmuyor. Kaç tane muhalif gazete var? Muhalif insanlar bu gazetelere sahip çıkmalı. Samimiyetle gazeteye maddi manevi destek vermeli. Ancak bu şekilde Karşı gazetesi kurtarılabilir.
Ben çok kötü lanse edildim. Ben de mağdur edildim, bu görünmüyor.
Onlar üstte direniyor, altta ben oturuyorum. Burada bekledikçe bana karşı kin ve nefretleri artıyor. Bir dinlenelim, sağlıklı düşünelim. ‘Dışarıdan gelecek bir şey yok, burayı kurtaralım’ diyorum. Ancak anlaşılamıyorum.
(Karşı direnişine destek vermek için gazeteyi ziyarete gelenler kapının önünden slogan atarak binanın içine girince ve odaya “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganı dolunca Turan Ababey konuşmasına şöyle devam ediyor)
İşte duyuyorsunuz. Çözümsüzlüğün çözümsüzlüğü. Ben de Taksim’deydim. Hep beraber oradaydık. Bu hayat böyle işte… Kendi kendimi ayakta tutuyorum. Kronik kalp hastasıyım. Ben burada kalp krizi geçirip ölsem… Burası bir holding değil, ana akım medya olsa terk etme, niye terk ediyorsun. Biz de gelip destek veririz. Ancak burada benim hayatım da bitiyor. Mezara girsem borçlu gireceğim.
© Tüm hakları saklıdır.