Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP çevrelerinde görüşleri dikkatle dinlenen ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman, fıkıh kitaplarından “Dini yaşatmak, ayakta tutmak; bu da dini korumak, insanları ona çağırmak, dine yönelik şüpheleri gidermek, Allah'ın vahyine ve ictihada dayanarak dinin hükümlerini ve cezaları uygulamak, Allah yolunda cihad etmekle olacaktır” alıntısını yaparak, “dindarlaşmanın birinci derecede devlet eliyle olacağını” söyledi. Karaman yazısında, “Elbette din eğitimini yalnızca halife, başkan, memurlar bizzat yapacak değiller, ama bu eğitimi yapacak olanları yetiştirmek, görevlendirmek, yapanları denetlemek, ihtiyaçlarını karşılamak devletin birinci görevi olacaktır” ifadelerini kullandı.
Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’ta “Devlet eliyle dindarlaşma” başlığıyla yayımlanan (26 Eylül 2014) yazısı şöyle:
Devlet eliyle dindarlaşma
Bir kardeşimiz, 'Devlet eliyle dindarlaşmanın olamayacağını daha önceki bir yazımda açıklamaya çalışmıştım. Şimdi nerdeyse her mahalleye bir İmam Hatip Okulu düşecek şekilde ya orta ya da lise kısımları açıldı. Okullar fazlalaştıkça, okullardaki idarecilerin haksız uygulamaları da gün yüzüne çıkmaya başladı' diyor.
Bu ifadeyi sıradan bir örnek olarak naklettim, buna benzer kanaatler ve ifadeler İslami kesimde eksik değil.
İşin garibi, laikçiler, İmam Hatip okulları, seçmeli din dersleri, zorunlu din kültürü ahlak bilgisi dersi, başörtüsü yasağının kalkması gibi tasarruflarıyla devletin ülkeyi şeriat yönetimine götürdüğünü, halkı zorla dindarlaştırdığını iddia ederek hükümete ve bu tasarruflara ateş püskürüyorlar, bizimkiler de 'devlet eliyle dindarlaşma olmaz' diyerek Diyanet'e, İmam Hatip okullarına, din derslerine… karşı çıkıyorlar.
Devletin dindarlaşmaya yönelik hizmet ve imkan vermesine karşı çıkan ama 'dindarlaşmadan da yana olanlar' bunun için hangi yolu ve yöntemi ileri sürüyorlar? Ben bu soruya, ayağı yere basan bir cevaplarına rastlamadım.
Bana göre dindarlaşmada hem devletin hem de sivil toplumun önemli rolü, dahli ve etkisi vardır.
Devlet-dindarlaşma ilişkisine önce İslam devletinde bakalım:
Klasikleşmiş kelam ve fıkıh kitaplarında halifenin (devletin ve hükümetin demektir) vazifesi şöyle özetlenmiştir:
'Dini yaşatmak, ayakta tutmak; bu da dini korumak, insanları ona çağırmak, dine yönelik şüpheleri gidermek, Allah'ın vahyine ve ictihada dayanarak dinin hükümlerini ve cezaları uygulamak, Allah yolunda cihad etmekle olacaktır.'
Bu açıklamaya bakıldığında dindarlaşmanın birinci derecede devlet eliyle olacağı anlaşılmaktadır. Elbette din eğitimini yalnızca halife, başkan, memurlar bizzat yapacak değiller, ama bu eğitimi yapacak olanları yetiştirmek, görevlendirmek, yapanları denetlemek, ihtiyaçlarını karşılamak devletin birinci görevi olacaktır.
Hemen laik düzene ve doğrudan ülkemize geleyim:
Cumhuriyetin ilanından beri uzun yıllar devlet eliyle dinsizleştirme faaliyetine şahit olduk.
Çok partili demokrasiye geçince İmam Hatip okulları açıldı. Diyanet zaten vardı, önündeki engeller birer birer kaldırıldı, bu daireye bağlı Kur'an kursları da vardı, daha etkin hale getirildi.
Şimdi soru şudur:
Devletin Diyanet'i, açtığı İmam Hatip okulları ve Kur'an kursları dindarlaşmayı engelledi mi? Dinsiz insanlar mı yetiştirdi?
Yoksa bugün geldiğimiz dindarlaşma seviyesinde bu kurumların önemli ve müspet tesirleri mi oldu?
Bence ikincisi oldu.
Gelin bunları ortadan kaldırmak için uğraşmayı bırakın da eksiklerini tamamlamak için çaba gösterin ve başka şekillerde dindarlaşma projeleriniz varsa bunları açıklayın, tartışalım ve amel edelim.