İstanbul Sarıyer’de gerçekleştirilen bir operasyonda özel harekât polisi tarafından vurularak öldürülen Dilek Doğan’ın karar duruşması yarın Çağlayan Adliyesi'nde görülecek. 1,5 yıldır adalet beklediklerini söyleyen Dilek Doğan'ın ailesi, " Bu katili koruyup kollayanlar, adaleti uygulamayanlar kendi kızlarının, kendi çocuklarının yüzlerine nasıl bakacak; Bu insanlar acı nedir bilmiyorlar mı?" diye soruyor.
İddianamede, sanık polis hakkında 26,5 yıla kadar hapis istenmiş, ancak savcı mütalaasında 2 ila 6 yıl arasında ceza talep edilmişti.
Anne Aysel Doğan ve baba Metin Doğan, "Biz en başından beri bu davadan bir şey çıkmayacağını biliyorduk, ama geçen duruşmada yeni görüntüler çıktığında bir umut ışığı belirdi. Belki adalet yerini bulur diye hayal ettik. Ama hiçbir şey değişmedi, nerdeyse bizi suçlu duruma düşürecekler" diyor.
BirGün gazetesinden Meltem Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan (16 Mart 2017) Dilek Doğan'ın anne ve babasının açıklamaları şöyle:
Aysel Doğan, Dilek’in Maraş’ta, iki odalı bir köy evinde dünyaya geldiğini anlatıyor:
“O ev annemindi. Eşim, ben ve 5 çocuğumuz, annemle birlikte yaşıyorduk. Dilek kardeşleriyle aynı yatakta uyurdu. Arada bir yanıma gelip, ‘anne bizim kendi evimiz, benim kendi yatağım olmayacak mı?’ diye sorardı. Bir süre sonra babası İstanbul’da elektrikçilik yapmaya başladı ve biraz para biriktirdikten sonra bizi de yanına çağırdı. Şimdi oturduğumuz bu evi de ayarlamıştı. Tam taşınacağımız gün, Dilek “İstanbul’a gitmek istemiyorum anne” dedi. Teyzesinin oğlu ölmüştü ve ondan etkilenmişti. “Orda herkesi öldürüyorlar” dedi. Ben de onun daha küçük olduğunu, kimsenin onu öldürmeyeceğini söyledim. ‘Olsun’ dedi, ‘ben de büyümeyecek miyim?”
İstanbul’a geldikten bir süre sonra eşinin cezaevine girdiğini anlatan Aysel Doğan, 5 çocukla yalnız başına ne yapacağını bilemediğini ama Dilek’in ona moral verdiğini söylüyor:
“İlkokula başlarken çok ağlamıştı, ‘babam yok benim kitaplarımı kim alacak’ diye. Sonra baktı ben üzülüyorum, ağlamayı bıraktı, bana moral vermeye başladı. Avukat olmak istiyordu, çok çalışkandı. Bir iki parça kıyafeti vardı ama o kadar temiz giyer ve kendine yakıştırırdı ki, bir gün öğretmeni bana gelip ‘bir tek eşim çalışıyor diyorsun ama Dilek çok güzel giyiniyor’ demişti.”
"Polis birini vurmaya,
öldürmeye gelmiş gibi geldi zaten"
Anne kız birbirlerine çok yakın olduklarını söyleyen Aysel Doğan, “Bana her şeyi anlatırdı ama üzüleceğim şeyleri anlatmazdı. ‘Anne sen üzüleceksin boşver’ derdi. Bazen eve kadınlar geldiğinde biz sohbet ederken mutfaktan gelip bize ‘kimsenin hakkında konuşmayın’ derdi. Ben yetiştirdim diye demiyorum, onun karakteri böyleydi” diyor.
Dilek’in Bolu’da Edebiyat Öğretmenliği bölümünü kazandığını ancak İstanbul dışı olduğu için gidemediğini söyleyen Aysel Doğan, şöyle devam ediyor:
“Baktı abileri çalışmaya çok meyilli değil, kendi sorumluluğu alıp çalışma hayatına atıldı. Önce Akmerkez’de bir çeyizcide çalışmaya başladı. Sonra birkaç yer değiştirdi ve en son girdiği işten çok memnundu, hatta ‘Anne ben yerimi buldum’ diyordu. Bir yandan da, abisinin düğünü için kredi çekmişti, onu ödüyordu. Her tarafa yetişmeye çalışıyordu. Evin küçük kızı değil, ablasıydı. Bazı günler işten eve gelir gelmez temizlik yapardı, tam bir temizlik hastasıydı. Yemek seçmezdi ama turşuya bayılırdı. Başımda beklerdi, turşuyu ne zaman çıkaracağım diye”
Aysel Doğan, Dilek’in Türkiye’nin durumundan ötürü kaygı duyduğunu da belirterek, “Ankara Garı Katliamı olduğu gün eve geldi, yüzü sapsarıydı. Çantayı yere bırakıp ‘yine bir sürü insanı öldürdüler anne, bunu kim yapıyorsa, bunlar herkesi öldürecek’ dedi. Bu lafının üstünden bir hafta geçmedi, vuruldu” diyerek, şöyle devam ediyor:
“Dilek’i vuran özel harekat polisi Şırnak’tan üç gün önce gelmiş. Gelir gelmez de bu polise operasyon görevi verilmiş. Yani Şırnak’tan çıktığı psikolojiyle geliyor buraya. Birini vurmaya, öldürmeye gelmiş gibi geldi zaten. Biz hiç böyle bir şey görmedik. Diğer polisler normaldi ama bu geldiği andan itibaren çok saldırgan davranıyordu. Bir ileri bir geri dolaşıp deli gibi hareket ediyordu, kendinde değilmiş gibi. Ben onun karşısındaydım, beni vursaydı. Dilek’i nasıl vurdu, aklım almıyor.”
Aysel Doğan, “şimdi o polis dışarıda, adli denetimle serbest. Onun da kızları var, kızlarının yüzüne nasıl bakacak? Bu katili koruyup kollayanlar, adaleti uygulamayanlar kendi kızlarının, kendi çocuklarının yüzlerine nasıl bakacak? Bu insanlar acı ne demek bilmiyorlar mı?” diye soruyor.
“Nerdeyse bizi suçlu duruma düşürecekler”
Baba Metin Doğan ise “Başta kız çocuğum olsun istememiştim ama Dilek büyüdüğünde, Dilek bir yana, erkek evlatlarım bir yana derdim. Geçen gün yanlışlıkla dolabını açtım, kıyafetlerini görünce dünyam yeniden yıkıldı. Kızımın gülüşünü özledim en çok, dünyalara değerdi gülüşü” diye konuşuyor. Bu davadan adaletli bir sonuç çıkacağına inanmadığını da söyleyen Metin Doğan, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Ben en başından beri bu davadan bir şey çıkmayacağını biliyordum ama geçen duruşmada yeni görüntüler çıktığında bir umut ışığı belirdi, belki adalet yerini bulur diye hayal ettik. Ama hiçbir şey değişmedi, nerdeyse bizi suçlu duruma düşürecekler. Savcı onun avukatlığını yaptı, avukatın konuşmasına bile gerek kalmadı. Geçen duruşmada da savcı, ’taksirle ölüme neden olmak’ suçundan 2 yıldan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi, hepsi o. 25 yaşında pırıl pırıl bir genç kızı öldürmek para cezasıyla geçiştirilecek. Ama biz bu işin peşini kesinlikle bırakmayacağız.”