Anayasa Mahkemesi'nin, Balyoz Davası'nda 230 başvurucu hakkında verdiği ihlal kararıyla ilgili gerekçesi kurumun internet sitesine konuldu.
Anadolu Ajansı'nın haberine göre, gerekçede, başvurucuların dijital verilerle ve tanık dinlenilmesiyle ilgili şikayetlerine yer verildi.
'Bir gazeteci tarafından verilen'
Başvurucuların, "bir gazeteci tarafından cumhuriyet savcılığına teslim edilen 11, 16 ve 17 nolu CD'ler ile Gölcük Donanma Komutanlığında bulunan 5 nolu harddisk ve Eskişehir'de bir sanığın evinde bulunan flash bellekte yer alan dijital verilerin sahte oluşturulduklarını, bu verilerde pek çok manipülasyon yapıldığını, savunma tarafınca yurt içi ve yurt dışındaki çeşitli üniversite ve bağımsız kuruluşlardan alınan bilirkişi raporlarında mahkumiyet kararının temel dayanağı dijital verilerdeki manipülasyonların ortaya konulduğunu ve dijital veriler üzerinde ikibine yakın çelişkinin ortaya çıkartıldığını" ileri sürdükleri hatırlatıldı.
Başvurucuların ayrıca buna rağmen ilk derece mahkemesi ve Yargıtayın bu raporları dikkate almadığını ve dikkate almama nedenlerinin makul bir gerekçeyle izah etmediklerini savundukları belirtildi.
İlk derece mahkemesinin, elde edilen dijital belgelere ilişkin hazırlanan bilirkişi raporlarından yalnızca cumhuriyet savcılığınca soruşturma aşamasında TÜBİTAK uzmanlarınca hazırlanan bilirkişi raporu ile arama ve el koyma tedbirleri sırasında ele geçirilen delillerin tespitine yönelik üç raporu hükme esas aldığı, başvurucular tarafından alınmış bilirkişi raporları ile duruşmada dinlenen uzman mütalaalarının hiçbirine itibar etmediği aktarıldı.
'Dokümanlarda kolayca kurgulanma ihtimali'
Gerekçede, iddia ve savunma makamları tarafından sunulan rapor ve mütalaalarda, "mahkumiyet kararının dayanağı dijital verilerde yer alan dokümanların kolayca kurgulanma veya bu tür veriler üzerinde kolayca manipülasyon yapılma ihtimali bulunduğu, bu dijital verilerin, bir gerçekliği kesin olarak temsil ettiğinin söylenemeyeceği"nin ifade edildiği bildirildi.
İlk derece mahkemesinin de bu sebeple kararını yalnızca dijital verilere dayandırmadığını, başka delillerle başvurucuların mahkumiyetlerine karar verdiğini belirttiği hatırlatıldı.
Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. A. Coşkun Sönmez ve Dr. Ö. Özgür Bozkurt'tan alınan uzman mütalaasında, 11, 16 ve 17 no’lu CD’lerde toplam 80 adet dosyanın, CD’lerin hazırlanma tarihinden sonraki yıllarda kullanıma sunulan programlarla hazırlandığı veya CD’lerin hazırlandığı tarihlerde bulunmayan olanaklar içerdiğinin gösterildiği kaydedildi.
Tarih ve zamanlarında çelişki
Arsenal Consulting isimli firmadan alınan raporlara da yer verilen gerekçede, raporlarda, 11 ve 17 numaralı CD’lerde bulunan en az 76 dokümanın tarih ve zamanlarında çelişki bulunduğunun saptandığı, benzer zaman ve içerik çelişkilerinin uzman kişiler Tevfik Koray Peksayar ve Türker Gülüm'ün rapor ve mütalaalarında da tekrar edildiği vurgulandı.
Mahkemenin, bu rapor ve mütalaaların hiçbirini hükme esas almadığı belirtilen gerekçede, şöyle denildi:
"Mahkumiyet kararının dayanağını oluşturması nedeniyle, söz konusu CD’lerin sistem saati güncel olmayan bir bilgisayarda 2003 yılından sonra ve muhtemelen 2007 yılından sonraki bir tarihte oluşturulduğu kabul edilse bile CD’lerin oluşturulduğu tarihe kadar sanıkların ya da dava dışı bazı kimselerin elinde bulunan ve Mahkemenin kabulüne göre güncellenen bir kısım dokümanın oluşturulma tarihinin hangi surette CD’lerin oluşturulduğu tarihten önce üretildiği hususunun, Mahkemece şüpheye yer bırakmayacak ve ikna edici bir şekilde açıklanması gerekmektedir."
"2003'te üretilmiş, 2007'ye ait yazılımla açılmış'
Başvurucuların, derece mahkemelerinde "2003 yılında üretilmiş ve 2007 yılına ait bir yazılım ile açılmış" bir belge ile "2007 yılında üretilmiş belgenin" farklı olduğunu ileri sürdükleri bilirkişi raporu ve uzman mütalaaları ile sundukları belirtilen gerekçede, buna rağmen derece mahkemelerinin bu rapor ve mütalaalar hakkında bir açıklamada bulunmadıkları ifade edildi.
Gerekçede, davanın temelini teşkil eden CD’lerden 11 ve 17 numaralılar üzerindeki el yazılarının sanık Süha Tanyeri'nin davaya konu 1. Ordu Plan Semineri sırasında tuttuğu el yazısından kopyalandığı iddia olunmasına rağmen, ilk derece mahkemesi ve Yargıtay tarafından bu hususta bir açıklama yapılmadığı da vurgulandı.
Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesinde, şu tespitlere yer verildi: "Tarafsızlığı, keyfiliği, denetimden kaçmayı ve perdelemeyi önlemek için mahkemeler, kararın verilmesine neden olan temelleri yeterince açık olarak belirtmekle yükümlüdürler. Mahkemelerin yargılama süresince kendilerine iletilen her iddia ve talebi gözetme zorunda olmadıkları biçimindeki serbesti, kararın verilmesine neden olan temellere asgari açıklıkta değinilmesi görevini ortadan kaldıracak şekilde yorumlanamaz.
Bireysel başvuru yolunda derece mahkemelerinin gerekçelerinin niteliği ancak açık bir keyfilik veya takdir hatası oluşturduğu ya da makul ve ikna edici açıklamalar içeren bir gerekçe gösterilmediği, iddia olunan eylem ile hüküm arasında 'uygun illiyet bağı' kurulmadığı durumlarda denetlenebilir. Derece mahkemesi kararlarının, adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte yeterli gerekçe ile açıklanıp açıklanmadığı hususları, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesince yapılacak denetimin kapsamında yer almaktadır.
'Verilerin güvenililirliği kuşkulu'
Savunmaların dayanağını oluşturan ve dijital verilerin güvenilirliğine ilişkin ciddi kuşkular uyanmasına neden olan bilirkişi raporları ve uzman mütalaaları gözetildiğinde, önemli ölçüde, dijital veri ve içeriklerine dayanan İlk Derece Mahkemesince verilen kararın gerekçesi, adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte, yeterli ve makul olarak değerlendirilemez. Bu sebeple 'gerekçeli karar hakkı' ihlal edilmiştir."
Duruşmalarda eşit muamele
Gerekçede, ilk derece mahkemesinin, başvurucular tarafından sunulan hiçbir rapor ve mütalaaya itibar etmediği de hatırlatıldı. Mahkemesinin hangi sebeple itibar edilmediğini kararında göstermediğine değinilen gerekçede, şunlar kaydedildi:
"İlk derece mahkemesi, yeterli olmayan gerekçeler ile başvurucular tarafından sunulan bilirkişi raporları ve uzman mütalaalarını göz ardı etmiştir. AİHM içtihatlarında da ortaya konulduğu gibi adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri olan 'silahların eşitliği' ilkesi iddia makamının tanık veya bilirkişileri ile sanıkların tanık ve bilirkişilerinin duruşmalarda eşit muameleye tabi tutulması gerekir.
Hem cezai, hem de cezai olmayan davalarda uygulanan silahların eşitliği ilkesi, taraflara, talep ve açıklamalarını diğer tarafa nazaran dezavantajlı olmayacak şekilde ileri sürebilmeleri için fırsat verilmesini gerektirir."
'Silahların eşitliği" ilkesi ihlal edilmiştir'
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) bilirkişi raporlarının kapsamını oldukça geniş bir şekilde yorumladığına işaret edilen gerekçede, "İlk Derece Mahkemesi, başvurucular tarafından sunulan bilirkişi raporları ile duruşmada dinlenen uzman görüşlerinden hiçbirine itibar etmemiş buna karşın Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma sırasında alınan bilirkişi raporlarının tümüne ise itibar etmiştir" denildi.
Başvurucuların, dijital verilerin gerçeği yansıtmadığı iddialarını değerlendirmek üzere mahkemenin bilirkişi heyeti tayin etmesi ve rapor aldırması yönündeki taleplerini yeterli olmayan gerekçeyle reddettiği belirtilen gerekçede, şu ifadelere yer verildi:
'Adil yargılama hakkı ihlal edilmiştir'
"Böylece başvurucuların, haklarında yöneltilen suçlamaların dayanağı olan delillere karşı kovuşturmanın genişletilmesini isteme hakları kısıtlanmış, ceza yargılamasının, maddi gerçeğin ortaya çıkartılması amacına yönelik olarak 'silahların eşitliği' ilkesi ihlal edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, dijital delillerin değerlendirilmesine ilişkin şikayetler yönünden, başvurucuların sundukları bilirkişi raporları ve uzman mütalaalarının İlk Derece Mahkemesince kabul edilmemesi ve bu konularda Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılması yolundaki taleplerinin de yetersiz gerekçelerle reddedilmesi, 'gerekçeli karar hakkına' ve 'silahların eşitliği' ilkesine aykırı olduğundan, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir."