Gündem

DİAYDER davasında 3 kişi hakkında tahliye kararı verildi

6 kişi hakkında ise tutukluluk halinin devamı yönünde karar verildi

21 Şubat 2022 18:50

İçişleri Bakanlığı’nın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) başlattığı özel teftişe dayanak gösterilen 8’i tutuklu 23 imamın yargılandığı DİAYDER davasında 3 kişi hakkında tahliye kararı alındı. DİAYDER üyelerinden Sefa Mehmetoğlu, Nezir Demirci ve Enver Karabey hakkında tahliye, 6 kişi hakkında ise tutukluluk halinin devamına karar verildi.

İstanbul'da faaliyet yürüten Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER) Başkanı Ekrem Baran ile dernek üye ve yöneticilerinin de olduğu 9 kişinin tutulu olduğu ve toplamda 23 imamın yargılandığı davanın ilk duruşmasının ikinci oturumu görüldü.

Çağlayan’da bulanan İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, tutuklu yargılanan DİAYDER Başkanı Ekrem Baran ile birlikte 9 kişi bulundukları Silivri Cezaevi’nde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Duruşmaya tutuksuz DİAYDER üyelerinin yanı sıra aileleri ile Halkların Demokratik Partisi HDP Milletvekili Hüda Kaya, Züleyha Gülüm, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) avukatları ile birçok kişi katıldı.

"Bu İBB ile hesaplaşma meselesiyle ilgilidir"

Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada DİAYDER üyesi Fahrettin Ülgün savunmasını yaptı. Kürt ve şafi oldukları için hedef seçildiklerini belirten İmam Fahrettin Ülgün, "Gassal olarak çalışırken, ölüleri örgütleme kerametim yoktur. Hem Kürt hem de şafi olman birinin çıkıp seni terörist olarak lanse etmesine yetiyor. Bu İBB ile hesaplaşma meselesiyle ilgilidir" dedi.

"Diyanet sadece Hanefi mezhebine hizmet vermektedir"

Ülgün, “Diyanet sadece Hanefi mezhebine hizmet vermektedir. Şafi mezhebi de olmak üzere diğer mezhepleri ve inançları yok saymaktır. Şafilik, Hanefiliğe paralel bir mezhep değil. Bu yüzden Diyanet'e paralel de olamayız” diye konuştu.

"Açık ve hukuka uygun sınavla işe girdik"

İBB’nin inançlar masasını kurduğunu ve pek çok inanç için kadro açtığını belirten Ülgün sınavlara girdiğini ve kazanıp işe başladığını ifade etti. Ülgün, "Sadece şafi mezhebine dair alımlar olmayıp, açık ve hukuka uygun sınavla işe girdik. Gassal olarak çalıştığım yerde üstüm AKP’liydi. Bugün gidip olanlara sorarsanız inanç ve siyasal birlikteliğimiz olmamasına rağmen kötü bir söz söylemeyecektir" diye konuştu.

"Yoksul insanlara ulaştırmam için yardım kartları verdi; bunun suç yanı nedir?"

Milletvekili Özgür Karabat’ın kendisine yardım kartlarını verdiğini paylaşan Ülgün, "Beni DİAYDER üyesi olarak bilmemektedir. Yoksul insanlara ulaştırmam için yardım kartları verdi. Bunun suç yanı nedir? Anlamış değilim. Bu güzel işin iddianameye konulmasının nedeni işi kriminalize etme dışında bir amaç taşımamaktadır. İBB DİAYDER’e kart verdi. Biz bu kartları ihtiyacı olan kişilere dağıttık. Buradan ‘değer aileleri’ üzerinden suçlama yapılması kabul edilemez. Yaşadığımız yerde yakınımızda olan insanlara yaptığımız yardımdır. İddia makamı herkesi terörist olarak yaftalıyor” ifadelerini kullandı.

Bakiyesi 100 lira olan kartları dağıttığı kişilerin isimlerini paylaşan Ülgün, hepsinin ortak paydasının yoksulluk olduğunu kaydetti. Eşinden ayrılan kadınlara, yaşlılara ve çocukları çok olanlara yardım ettiklerini ifade eden Ülgün, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yardım eden razı, yardım alan razı, ancak savcı razı değil"

"Kartları verdiğimiz kişiler arasında mescidin eski hocalarından olan İlyas hocanın eşi de var. Eşinden ayrılan kadın, Suriyeli 6 kişi var. Bunları fakir gördüğümüz için onlara verdik. Yardım eden razı, yardım alan razı, ancak savcı razı değil. Yardıma muhtaç olan birine nasıl gözümü kapatırım. Buna ne inancım ne de siyasi tavrım kabul etmez. Gene olsa gene yaparım. Size göre terörist ailesi olabilir."

Sadaka kutularına dair suçlamalara yanıt veren Ülgün, her semtte esnafların dükkanında bu sadakaların masalarında olduğunu söyleyerek "Diyanette bağlı mescitlerde sadaka kutuları var. Bu sadaka kutuları saymanımız olan Rıza Oğur’a verdim. Bunu yapmak hukuka nasıl aykırı oluyor?” dedi.

Ülgün’ün savunması ardından mahkeme başkanı Akın Gürlek, Ülgün’e İBB’ye ilişkin sorular sordu. Gürlek, İBB’nin yardım kartlarının kimlere dağıttığını sordu. Ülgün, savunmasında bu hususa değindiğini hatırlattı. İBB’de gassal ilanının nereden öğrendiğini soran Gürlek’e Ülgün, bir arkadaşından öğrendiğini ve bu şekilde başvurduğunu söyledi.

Tutuksuz yargılanan İbrahim Yalın ise savunmasında suçlamaları reddetti. Yalın, gözaltında çocuklarının önünde silahla tehdit edildiğini belirterek 7 gün boyunca gözaltında aç ve susuz bırakıldıklarını, iddianamenin ana akım medyaya servis edilmesinin ardından hedef haline getirildiklerini söyledi. 

"Din konusunda kimseden emir almam"

Daha sonra savunma yapan Lütfi Büyükefe, Muş’un Malazgirt ilçesinde 3 Temmuz’da gözaltına alınıp Maslak’a getirildiğini, buraya getirildiği saatte kadar ne ile suçlandığının kendisine söylenmediğini ifade etti. Güvercin Tepe’de bulunan Hz. Ömer mescidinde iki kere hutbe ve vaaz verdiğini belirten Büyükefe, "Bu hutbe ve vaazda zulüm üzerine olabilir. Şu anda hatırlamıyorum. Bunu imam ve insan olduğum için verdim. Buna dair gözaltında çapraz sorgu yapıldı. Çapraz sorguda, ‘talimatı kimden alıyorsunuz’ diye sorular soruldu. Ancak şunu belirtmek isterim din konusunda kimseden emir almam. Devlet ve örgüt olsun, kimse bana emir veremez” diye konuştu.

İddianamede “örgütün sivil sorumlusu” olarak suçlandığını belirten Büyükefe, iddia makamının bunu ispatlaması gerektiğini söyledi. Verdiği vaazların başka yöne çekildiğini kaydeden Büyükefe, “Zalim kim olursa olsun, ayet beni kapsıyorsa, ben buna kızmam, kendimi düzeltirim. Hiçbir hutbede kimseyi hedef göstermedim” dedi. Mahkeme Başkanı Gürlek’in, “Vaazda Cumhurbaşkanı barışçıl değilse cihat, savaş verilebilir, baş kaldırılabilir şeklinde şeyler söyledin mi?” şeklindeki sorusuna yanıt veren Büyükefe, vaazlerinin başka yöne çekildiğini dile getirdi. Büyükefe’nin avukatı Serhat Çakmak ise, söz konusu iddiaya iliştin tutanak ve görüntünün sunulması talebinde bulundu. Çakmak, ayrıca adli kontrol şartının kaldırılması ya da daha uygun bir hale getirilmesi talebinde bulundu.

Sosyal medya paylaşımları soruldu

Ardından savunması alınmak üzere İbrahim Şek’in ismi okundu. Sek, yaşı nedeniyle yürümekte zorluk çekerken, tutuksuz yargılanan bir kişi, Şek’i sanık sandalyesine kadar götürdü. Şek, iddianamede geçen hususları hatırlamadığını söyledi. Daha sonra Şek’e, “Sosyal medya paylaşımların var. Ne diyorsun?” diye soruldu. Sosyal medya paylaşımlarına dair soruyu “sosyal yardım” olarak anlayan Şek, insanlara yardım ettiğini söyledi. Bu esnada Mahkeme Başkanı Gürlek, “Kabul ediyor  musun?” diye sorduç Daha sonra yerine oturan Şek’e, “Yaşın kaç” diye soruldu. Şek, kimlikte 1940 doğumlu olduğunu söyledi.

Tutuksuz yargılanan Abdulhadi Öztekin’e soru soran avukat Fırat Epözdemir, iddianamenin “Değer Ailesi” tanımı yaptığını, çocuğunun yaşamını yitirmiş olması nedeniyle bu tanıma kendinin de dahil olduğunu ifade ederek, DİAYDER’in kendisine yardım kartı verip vermediğini sordu. Öztekin, DİAYDER’in kendisine bu yönlü bir yardımda bulunmadığını kaydetti.

"Suçlamaları kabul etmiyorum"

Mahkeme Başkanı Gürlek, daha sonra söz alan Fevzi Barış’a İBB’nin verdiği yardım kartlarının kime dağıtığını sordu. Barış, "İhtiyacı olanlara dağıttım. Bu suç değil. Suçları reddediyorum. DİAYDER’e dönük suçlamaları da kabul etmiyorum. Hanefi ve Şafi mezhebi birbirini tamamlayan mezheplerdir. İkisi de İslam’ın mezhebidir” diye konuştu.

Savcının talebi

Tutuksuz yargılananların savunmaları ardından iddia makamına söz verildi. İddia makamı, tutuklu bulunan DİAYEDER Başkanı ve 7 kişinin tutukluluk hallerinin devamını, Enver Karabey’in ise adli kontrol şartıyla tahliyesini talep etti.  

Verilen aranın ardından iddia makamının mütalaasına karşı söz alan DİAYDER Başkanı Ekrem Baran, söz konusu suçlamaların dernek faaliyetleri olduğunu ifade etti. Yargılananların savunmalarıyla bunun ortaya çıktığını dile getiren Baran, “Siyasi çekişmeye alet edilmememiz lazım. Hak ve hukuk ne ise o şekilde karar vermemiz lazım. 8 aydır buradayız. Bunun da göz önünde bulundurulması lazım” diye konuştu.

İddia makamının hakkında adli kontrol talebiyle tahliye edilmesini istediği Enver Karabey, ağır hasta olduğunu dile getirdi. Karabey, "Ev hapsi ile değil, normal şekilde tahliyemi talep ediyorum" dedi. Daha sonra söz alan sanıklar da tahliyelerini talep etti.

"Anadilinde hutbe verilmişse, bu yerinde bir karardır"

Mütalaaya karşı savunmaların ardından avukatlar söz aldı. Söz alan avukat Yunus Aldanmaz, suçlama konusu yapılan “mele” ve “seyda” kavramlarının tarihsel arka planında yer alan anlamına değindi. Selahattin Eyyübi’nin Şafilik mezhebini kabul etmesi ardından Kürtlerin Şafi mezhebine olan bağlılığının daha da artığını, medreselerde dini hizmetin yanı sıra eğitim veren kişilere Seyda denildiğini belirten Aldanmaz, "İşte Seydalarımız bu medreseleri yaşayan ve eğitim veren kişilerdir. Kürt kültürüne büyük katkıları olmuştur. Aynı şekilde Türk kültürüne de katkıları da olmuştur. Yine birçok Osmanlı padişahı da bu medreselerde eğitim görmüştür” diye konuştu.

Aldanmaz, “Atatürk, Sivas ve Erzurum Kongresi’ne giderken mele ve seydaları çağırmıştır. Aynı şekilde Kürt açılımı olarak bilinen açılımda hükümet mele, mola açılımı da yapmıştır. Bu süreçte onlardan faydalanmıştır. DİAYDER bu dönemde kurulmuştur. Ayrıca 2011’de Yeni Şafak gazetesi haberlerinde mele ve seydaların ‘toplumsal barıştaki rollerine’ işaret ediyordu. İmamların barış getirdiğini yazıyordu. Buna dair haberi burada dilekçemizde ibraz ediyoruz. Ayrıca ana dilinde hutbe verilmişse, bu yerinde bir karardır. Diyanet’inde aynısını yapması gerekiyor” diye belirtti.

"Sorun şafilik midir, yoksa Şafilerin Kürt olması mıdır?"

Jandarma ifadesi esnasında imamlara “Diyanete paralel bir yapı oluşturuyorsunuz” şeklinde ithamlarda bulunulduğunu ifade eden Aldanmaz, “Bu soruyu nereye koyacağız? Peki, Diyanet neden Suriye topraklarına kadar el uzatırken, kendi ülkesindeki Kürtler için bu hizmeti vermemektedir? Bir adım ötesine geçelim, vergisini veren ve vatandaşlık bağı ile bağlı olan, resmi tabirle Güneydoğu Anadolu’da yaşayan ve ülkenin kurucu unsuru olan bu milyonların ibadetine küçükte olsa neden bir katkı sunulmamaktadır? Sorarım size, sorun şafilik midir, yoksa Şafilerin Kürt olması mıdır?" diye sordu.

Aldanmaz, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

"Derneğe ait mescitler sorgulanmaktadır"

"Dava özelimizde derneğe ait mescitler sorgulanmaktadır. Bu mescitleri kim kurdu, bu mescitler neden DİAYDER’in idaresindedir, yardımlar vs gibi bir sürü konu sorgulanmaktadır. Şafi mezhebine mensup insanlar kendi çarelerini aramış ve gene köydeki haliyle kendi mescitlerini kurarak, bodrum katlarında, adeta bir yeraltı inancı yaşarcasına derme çatma yerlerde ibadet etmek zorunda kalmışlardır. Peki, bu hocalar kim olacaktır? Diyanet bırakın hoca vermeyi, o mekânı ibadethane olarak bile kabul etmemektedir. Varlığını bilmekte ama görmezden gelmektedir.” 

"İBB’nin çok umurunda değillerdir ki, ‘terörist iseler alın yargılayın’ tavrı sergilemiştir"

“Çözüm Süreci”nde dernek üyelerinden devletin yardım istediğini anımsatan Aldanmaz, “Fakat devlet ihtiyacı varken yere göğe sığdıramadığı bu melleleri, işi rast gitmeyince veya ihtiyacı bitince tıpkı Diyanetin şafi mezhebine yaklaşımı gibi, görmediği, gördüğünde ise ya kendi mezhebine dönüştürüp ya da yok sayması pragmatizmi sonucu yok saymaya başlamıştır. Hatta o kadar yok saymıştır ki, ‘bunlar bir ölü bile yıkayamayacak yetersizlikte insanlar olup, İBB tarafından belediyeye sızdırılan teröristlerdir’ diyebilmiştir. Zaten İBB’nin çok umurunda değillerdir ki, ‘terörist iseler alın yargılayın’ tavrı sergilemiştir. Sanki Şafi Kürtler ateştir de, eli değenin eli yanar gibi, herkes bir tuhaf ve anlamsız davranışlar sergilemektedir” ifadelerini kullandı.

Müvekkillerine yönelik tüm iddiaların çöktüğünü söyleyen avukat Pınar Bayram da şuç şüphesinin artmak yerine azaldığını ifade etti. Bayram, bu nedenle müvekkillerinin tahliye edilmesini istedi. Daha sonra söz alan avukat Banu Güveren Aslan, müvekkillerinin tutuklu olarak yargılanmasına dair gerekçelerin olmadığını kaydetti. Aslan, müvekkili hakkında iki hutbe ve iki programa katılmanın suç istinadı olarak önüne konulduğunu belirtti. DİAYDER’in hiçbir faaliyetinin suç olmadığını ve şiddet içermediğini belirten Aslan, “Suçlamaya konu bir iddia da DİAYDER’in ‘Barış Süreci’ne destek vermesi olarak iddianamede duruyor” dedi. Aslan, iddianamenin mahkemeye sunulmadan önce “merkez medyaya” servis edildiğini ve müvekkillerinin “terörist” olarak yaftalandığını, fotoğraflarının paylaşıldığını belirterek, bu içeriklerin kaldırılması yönünde karar verilmesi gerektiğini ifade etti.

"Anayasada Kürtçe hutbenin okunmasının suç olduğu yazılmıyor”

“Bir ayağımız uzay çağındayken, yeni gezegenler keşfedilirken müvekkillerimiz Kürtçe hutbe okumaktan yargılanıyor” diyerek sözlerini sürdüren Banu Güveren Aslan, müvekkilinin vaaz verirken sarf ettiği sözleri mahkeme salonunda okuyarak, neyin suç olduğunu sordu. Aslan, “Yasada cami dışında bir yerde namaz kılmak yasaktır denilmiyor. Ayrıca anayasada Kürtçe hutbenin okunmasının da suç olduğu yazılmıyor” diye belirtti.

"Toplumun vicdanında yara açılmaması için tahliye kararı verilmesi gerekiyor"

Daha sonra söz alan avukat Serhat Çakmak, “Somut bir tehlike arz eden bir durum var mı yok mu ona bakmak lazım. AYM ve AİHM stabil dosyalarda tutuklama tedbirinin gereksiz olduğuna işaret ediyor. Bu nedenle tutuklama halinin son bulması gerektiğini düşünüyoruz. Eğer bu gün bir tahliye kararı verilmezse yargılamanın siyasi olduğunu kanaati kesinleşmiş olacak. Toplumun vicdanında yara açılmaması için tahliye kararı verilmesi gerekiyor” diye konuştu.

3 kişi için tahliye kararı verildi

Mahkeme, ara kararını açıklamak üzere duruşmaya ara verdi. Verilen kararının ardından kararını açıklayan mahkeme, oy birliği ile karar alındığını söyledi. Mahkeme, ayrıca gizli tanıkların dinlenmesine dair karar oluşturdu. Mahkemeye ayrıca, 3 kişinin ev hapsini de kaldırdı. Tutuksuz yargılanan imamların imza atma zorunluluğu uygulamasının da kaldıran mahkeme, tutuklu bulunan Sefa Mehmetoğlu, Nezir Demirci ve Enver Karabey hakkında ise tahliye kararı verdi. Mahkeme, ara kararının ardından duruşmayı erteledi. Bir sonraki duruşma 18 Mart’ta görülecek.