J.R.R. Tolkien’in Hobbit Serisi’nden sinemaya uyarlanan son iki filmde güçlü bir ejderhanın üzerinde oturduğu dev bir hazine ile kontrol ettiği toprakların eski sahiplerine geri dönmesinin hikayesi anlatılır.
Ejderhanın sonunun gelebileceğini düşünen rakipler hazırlık yapar ve sonuçta ejderha öldürüldüğünde geriye kalan zenginlik ve toprak için farklı ırklar arasında her birinin diğerine düşman olduğu kıyasıya bir savaş yaşanır.
Bugünlerde Deyr ez Zor’a giden yolda yaşananlar da aynen buna benziyor. Henüz “kötülük saçan ejderha” yani IŞİD ölmedi, ancak herkes günlerinin sayılı olduğunu düşünüyor. Onun boşaltacağı alana, Suriye ordusu, Iraklı Şii Milisler, YPG ve ÖSO göz koymuş durumda. Bu nedenle her biri farklı bir biçimde, farklı yönlerden ve üstelik de birbiriyle çatışarak Deyr ez Zor’a ilerlemeye çalışıyorlar.
Deyr ez Zor neden önemli ?
Yaşanan mücadeleyi Deyr ez Zor’un şehir merkezi ile birkaç ilçe ve kasabadan ibaret saymak doğru değil. Temel mücadele alanı orta ve doğu Suriye. Bu bölge uzun bir süre asıl ilgi alanı olmadı.
Çünkü, taraflar ülkenin batı ve kuzeyindeki demografik, ekonomik ve stratejik anlamda daha önemli olan bölgelere odaklanmışlardı. Ancak şu anda ülkenin kuzey ve batısı büyük ölçüde ABD ve Rusya destekli aktörler arasında paylaşıldı.
Astana sürecinde somut ilerlemenin kaydedildiği Şubat ayından bu yana Suriye’nin batı ve kuzeyinde muhaliflerin elinde bulunan cephelerde gerilimin düşük olduğu, geçen ay çatışmasızlık bölgelerinin ilanıyla ise çatışma alanlarının iyice doğuya doğru kaydığı görülebilir. Orta ve doğu Suriye'deki çatışmanın, iç savaş sonrası Suriye’nin nihai sınırlarını çizeceği söylenebilir.
ABD'nin istediği Kürt ve Arap federasyonları
Bölge, ABD'nin Suriye'nin kuzey ve doğusunda kurmak istediği ve Irak’taki benzerleriyle de yakın ilişki kurarak önemli bir stratejik varlığa dönüştürmeyi hedeflediği Kürt ve Arap federasyonlarının kurulması açısından hayati öneme sahip. Bu bölgelerde kurulacak bu yapılar için Deyr ez Zor'a ihtiyacı var. Ayrıca uzun vadeli düşünüldüğünde Tahran-Şam-Bağdat arasında stratejik ulaşımın sağlanması için Rusya dahil olmak üzere bu aktörlerin bölgeye ihtiyacı var.
Bir diğer sebep ise rejimin gün geçtikçe azalan kaynakları dikkate alındığında ülkenin orta ve doğusundaki doğal kaynaklara ve Irak sınırındaki verimli ticarete ihtiyacı olduğu görülüyor.
Özetle bu çatışma, ABD ve Rusya’nın Suriye ve Irak’taki etki sahalarını, iç savaş sonrası aktörlerin sahip olacağı ekonomik kaynakları ve bölgedeki yeni devlet dışı yapılanmaların sınırlarını çizmesi bağlamında önemlidir.
Deyr ez Zor'a yönelik neler oluyor?
Öncelikle tüm çatışmanın Deyr ez Zor civarında olmadığı hatırlatılmalı. Hatta, çatışma IŞİD’in saldırıları dışında henüz Deyr ez Zor içine girmedi.
Şu anda çatışmanın dört ana yönü var: Palmira’dan güneye ve doğuya doğru ilerlemeye çalışan rejime bağlı birlikler; güneyden kuzeybatıya doğru ilerlemeye çalışan ABD, İngiltere ve Ürdün destekli Yeni Suriye Ordusu (YSO) (eski ÖSO) birlikleri, Rakka’yı kuşatırken Kubar üzerinden Deyr ez Zor’a iniş kapısı açan YPG ve Irak’tan Suriye sınırına giren Haşdi Şabi milisleri.
Rejim, Mart ayının ilk günlerinde Rusya’nın desteğiyle Palmira’yı ele geçirdikten sonra yeniden organize olmaya girişti.
Aynı tarihlerde ilk kez Haşdi Şabi, Irak sınırını El Bu Kemal sınır kapısından aşarak Suriye içinde IŞİD’e yönelik bir sınır operasyonu gerçekleştirdi. Diğer bölgelerde çatışmaların azalmasıyla Rusya Mart ve Nisan aylarında diğer bölgedeki rejim güçlerini yeniden toparladı ve Mayıs ayı ortasında hem IŞİD’in çekildiği bölgelere hem de güneyde YSO’nun ilerleme hattına doğru harekete geçti.
Nitekim, bir süredir güney cephesinde ABD destekli YSO ile Rusya destekli rejim güçleri arasında ciddi çatışmalar yaşanıyor. Bu cephede ABD de boş durmuyor. YSO birlikleri Tanaf’ten El bu Kemal’e doğru ABD’nin yoğun hava desteğiyle büyük bir harekat başlattı. Burada temel hedef El Bu Kemal kapısına ulaşmak. Arazi genelde çölden oluştuğu ve doğru dürüst bir yerleşim olmadığı için hızla ilerlemek mümkün oluyor. Ancak bu durumda ikmal hatları uzadığından birbiriyle yarışan güçler için mücadele daha çetin hale geliyor.
Bu nedenle rejim güçlerinin YSO'yu durduran operasyonlarına ABD, rejime bağlı bir askeri birliği 18 Mayıs’ta vurarak yanıt verdi. Vurulan grupta hükümet güçleriyle birlikte Irak’tan gelen Şii gruplardan bağlı milisler de yer alıyordu.
IŞİD faktörü
Ancak, bölgedeki mücadele sadece ABD ve Rusya destekli gruplar arasında gerçekleşmiyor. IŞİD’i unutmamak lazım. Her ikisine de çöl hattında ciddi kayıp verdiriyor. Tutmak zorunda olduğu alanlar yok, bir hayli hareketli ve etkin saldırı taktikleri geliştirmiş. Yani hükümet güçleri ve YSO birbirleriyle çatışırken bir yandan da IŞİD'le de uğraşmak zorunda.
Kuzeyde ise durum biraz daha karmaşık. Suriyeli Kürtler'den oluşan Halk Savunma Birlikleri YPG, Rakka’ya doğru ilerliyor. Şehri kuşatıp nihai saldırıya geçmek için çevre kasaba ve köyleri alıyor. Ancak Suriye ordusu da Palmira ve Deyr Hafr üzerinden IŞİD’e baskı uyguluyor.
İşte bu süreçte yaşanan gelişmeler, Şam ile YPG arasında Rusya’nın gözetimindeki işbirliğini bozmaya başladı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un YPG’nin IŞİD'le anlaşarak geri çekildiğine izin verdiğini iddia etmesi bu süreçte yaşandı.
YPG, Tabka’da daha ağır kayıp vermemek için IŞİD’in bölgeden çıkmasına izin verince buradan çıkan IŞİD militanları Deyr ez Zor’a doğru yöneldi. Bu ise Rusya destekli rejim ordularının önündeki tehdidin artması anlamına geliyor. Üstelik, Rakka-Deyr ez Zor arasındaki en stratejik noktalardan birisi olan Kubar’ı alarak YPG, sadece iki şehir arasındaki lojistiği kesmedi.
Saflar netleşiyor
Aynı zamanda uzun vadede güneye açılabilecek kritik noktayı kontrol altına almış oldu. Bunlar yaşanırken YPG’nin Haşdi Şabi’nin Suriye içine girmesine açık bir bildiriyle karşı çıkması ve buna direneceğini söylemesi safların netleşmesine neden oluyor.
Son birkaç yıldır ABD ve Batı koalisyonu ile Rusya-İran ve rejim koalisyonu arasında ince bir denge yürüten YPG’nin artık açıkça ABD’nin safına kaydığı ve bunu yaparken de eski ortaklarını gittikçe karşısına aldığı görülüyor. Bu nedenle önümüzdeki yazın Rakka ile birlikte en sıcak cephesinin Deyr ez Zor olacağı söylenebilir.
© Deutsche Welle Türkçe
Serhat Erkmen
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.