Gündem

'AK Parti İslamcılık yapmıyor, postmodern otoriterliğe kayıyor'

Devletin kamusal gücünü kullanarak toplumu kendi ‘değer’lerine göre tanzim etmeye çalışanlar oldukça bu ülkeye demokrasi gelmez

28 Mayıs 2013 20:32

Prof. Dr. İhsan Dağı, farklı yaşam biçimleri ve tercihlerine olan müdahalenin yeniden gündeme geldiğini belirterek "Alkolün satış ve reklamına yasaklar getiren yasa, beklendiği gibi muhafazakâr kesimlerde tepki yaratmadı. Aksine yeni alkol düzenlemesinin ‘laiklik-dindarlık’ ayrımının sembol konusu olan ‘içki’ye kısıtlar getirmesi muhafazakârları memnun etti" dedi.

Dağı, ‘muhafazakâr toplum modeli’ inşa edilmeye çalışıldığını ifade ederek, "Çoğunluğun desteğini arkasına alan bir iktidar var. Ama ‘toplum mühendisliği’ çabaları hâlâ devam ediyor. Bu defa da çoğunluğun desteğiyle ve kamusal güçle muhayyel bir ‘muhafazakâr toplum modeli’ inşa etmeye çalışıyorlar" dedi.

İhsan Dağı'nın  'Devlet bizim olsun, otoriter de olabilir!' başlığıyla Zaman gazetesi'nde yer alan 28 Mayıs tarihli yazısı;

Demokrasi içinde kalarak ‘toplum mühendisliği’ yapmak mümkün mü? Bence değil. Demokrasi eksikliğimizin nedenlerinden biri de zaten bu. Devletin kamusal gücünü kullanarak toplumu kendi ‘değer’lerine göre tanzim etmeye çalışanlar oldukça bu ülkeye demokrasi gelmez.

Eskiden azınlıkta olan Kemalist laikler toplumu kendi seküler ‘değerleri ve tercihleri’ne göre tanzim etmeye çalışıyorlardı. Demokrasi umurlarında değildi. Zaten onların döneminde bu ülke en fazla ‘vesayet demokrasisi’ne varabildi.

Şimdi ‘ileri demokrasi’ getireceklerini söyleyenler yönetiyor ülkeyi. Orhan Kemal Cengiz’in deyimiyle Türkiye bir ‘toplama kampı’ olmaktan çıktı; eskiye göre demokrasi ve hukuk daha güçlü. Çoğunluğun desteğini arkasına alan bir iktidar var. Ama ‘toplum mühendisliği’ çabaları hâlâ devam ediyor. Bu defa da çoğunluğun desteğiyle ve kamusal güçle muhayyel bir ‘muhafazakâr toplum modeli’ inşa etmeye çalışıyorlar.

Muhafazakârlar şu soruya cevap vermeli; toplum mühendisliğini çoğunluk üzerinde yapmak ile azınlık üzerinde yapmak arasında ne fark var?

Yüz yıldır bu ülkede ‘yeni bir toplum’ yaratmak hayalleri bitmedi. Herkes ‘kendine benzeyen’, dolayısıyla kendini tercih edecek bir toplum kurmak istiyor. Laik, Türk, dindar, muhafazakâr...

Farklı olan yaşam biçimleri ve tercihlerine müdahale yeni alkol düzenlemesiyle yeniden gündeme geldi. Alkolün satış ve reklamına yasaklar getiren yasa, beklendiği gibi muhafazakâr kesimlerde tepki yaratmadı. Aksine yeni alkol düzenlemesinin ‘laiklik-dindarlık’ ayrımının sembol konusu olan ‘içki’ye kısıtlar getirmesi muhafazakârları memnun etti.

Yani bu, siyaseten ‘kazançlı’ bir düzenleme. Muhalefeti içki müptelası kafası ‘kıyaklar’ güruhu olarak nitelediğinizde arkanızda ülkenin bütün muhafazakârlarını ve dindarlarını toplayabilirsiniz.

Böylece hem demokratik hem de dinsel meşruiyete yaslanan, katı ideolojik bir yaklaşım göstermek yerine devlet eliyle belli ‘değerleri’ toplumun tümüne aktararak ‘yeni nesil’ yaratmak isteyen bir siyaset anlayışı doğar. Kendi ‘doğruları’nı, çoğunluğun da tercihi olan kendi doğrularını toplumun tümüne teşmil etme siyaseti...

Buna ‘postmodern otoriterlik’ demiştim. Hem devlet otoriterdir hem de toplumsal bir tabanı vardır. Tabanı otoriter devletin yanında tutan ‘kimlik özdeşleşimi’dir. Tabanla iktidar arasında kurulan ‘kimlik özdeşliği’ devletin ‘kimlik dayatıcı’ politikalarından bu kesimi bağımsız kılar. Dayatılan kimlik zaten tabanın geniş kesiminin yaşam biçimini ve kültürel kodlarını içerdiğinden ayrıca memnuniyet verici bulunur. ‘Milletin değerlerine’ dayanan ‘yeni hayat’ın devlet aygıtını kullanarak kurulması sorun teşkil etmediği gibi, arzu edilen bir şeydir.

‘Postmodern otoriterlik çoğunluğuna rağmen değil, çoğunluğu da arkasına alan bir tercihin toplumun tümüne devlet eliyle dayatılması modelidir... İslami referanslar, çoğunluğun meşrulayıcı desteği ve devlet aygıtlarının gücüyle belli ‘değer tercihleri’ni toplumun tümüne dayatması bizi ‘postmodern otoriterlik’e götürür. Bu tür bir otoriterlik karşısında durmak zor, adeta imkânsızdır, çünkü demokratik meşruiyetiyle halka, İslami referanslarıyla dine, yaptırım gücüyle devlete dayanır’. Dolayısıyla AK Parti İslamcılık yapmıyor, postmodern otoriterliğe kayıyor; toplumsal değerlerin sembolik temsiliyle hem karşısında konumlandığı hem de adına hareket ettiğini gruplar üzerinde kontrol ve denetim üretiyor. Sonuç olarak mesele alkol satışına ve reklamına getirilen yeni yasaklar değil aslında; devletin hayata, piyasaya, tercihlere karışması. Kendini tepede, amir konumda görmesi. Bu oldukça sorunlu; buna evet denildiğinde yarın dindarlığın ve muhafazakârlığın da nasıl yaşanacağını tanımlamaya ve tanzim etmeye kalkan bir devlet görebiliriz.

Bugün ‘ötekiler’in tercihlerine karışan devletin yarın sizin yaşam biçiminize, inançlarınıza, faaliyetlerinize, anlayışınıza karışmayacağının bir garantisi yok.