Gündem

Bahçeli: 10 Temmuz dışındaki hiçbir kurultay tarihini tanımıyoruz!

"Anlaşılan yeni bir müzakere sayfası ya açıldı, ya da açılmak üzeredir"

31 Mayıs 2016 13:28

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi'nin MHP'de tüzük kurultayı yapılmasına yönelik verdiği karara ilişkin olarak, "Yargıtay adaletsizliği tescil etmiş, haksızlığa ve yandaşlığa imza atmıştır. Sayın Erdoğan’ı hararetle alkışlayan bir hukukçu mantığının yönettiği kurumdan başka davranış beklenemezdi. Rize’de topladıkları çay demlenirken giyeceği yandaş ceket çok yakışacaktır" dedi. Bahçeli, Çağrı Heyeti'nin 19 Haziran'da yapılmasını kararlaştırdığı tüzük kurultayı kararıyla ilgili, "10 Temmuz dışındaki hiçbir kurultay tarihini tanımıyoruz" diye konuştu.

Bahçeli, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır’da yaptığı konuşmadaki “Terör örgütü silahları gömecek, başka yolu yok. Silahı, bombayı gömerler, sonra gelir, siyaset yaparlar” sözlerini hatırlatarak, "Bu sözler vatan ve Türkiye düşmanlarına yaldızlı davetiyedir. Erdoğan’ın teröristlere yönelik silahı bırakın, masaya gelirsiniz beyanıyla, parlamentoya buyur etmesi arasında hiçbir fark yoktur. Anlaşılan yeni bir müzakere sayfası ya açıldı, ya açılacak. Erdoğan’ın son dönemdeki tutumlarından oldukça ümitlenmiştik. Hâlâ inancımızı korumak istiyoruz. Sayın Erdoğan'dan terörle müzakere değil, sonuna kadar mücadele bekliyoruz" dedi.

Partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli'nin açıklamalarından satır başları şöyle:

Bölücü heveslere cesaret verilerek, ümit aşılanarak açık çek ve taviz listeleri sunularak bugünlere gelindi. Dürtülerek uyandırılan etnik tahrikler sonucunda, şahadetlerle sonuçlanan kanlı boğuşma ülke geneline yayılmıştır. Türkiye’nin bir bölgesi resmen bıçak altına yatırılmış, bölünme ameliyatına alınmıştır. Hainler, bunlara destek veren mahfiller ur gibi etrafımızı sarmışlardır. Bu kıskaç korkarız ki daha da daralacaktır. Bölücü dayatmaların direnç kazanmasıyla iç gerginlik üst seviyeye ulaşacaktır. Gelişmeler ve öngörülerimiz maalesef bu yöndedir. Bundan zarar görecek olan aziz milletimizin sosyal dokusu ve bin yıllık kardeşliği olacaktır. Türkiye içeride hırpalanacak, giderek kan kaybedecektir. Ülkemizin bu yükü taşımaya tahammülü kalmamıştır. Bıçak kemiğe dayanması şöyle dursun çoktan girmiştir. Milli seferberlik ruhuyla harekete geçmek her Türk vatandaşının kaçamayacağı tarihi bir görev ve sorumluluktur. Türkiye’nin içeriden ve dışarıdan çökertilmesi için saldırılara karşı tepkisiz kalmak gaflet olacaktır.

Türk milleti bu oyunu mutlaka bozmak zorundadır. Türk milleti ortak akıl ve sağduyu ile bu badireyi mutlaka atlatmalıdır. Bu itibarla siyasi hayatımızda çok önemli bir dönemece hızla yaklaşıldığını ifade etmek istiyorum. Siyaset tüccarları kendilerini bekleyen mukadder sona doğru hızla yol almaktadır.

Kaygımız Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ve Türk milletinin içine çekildiği tuzaktan nasıl kurtulacağıyla ilgilidir. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ağır sorunların temelinde liyakatsız kadroların iş başında olması vardır. Bölücü terör örgütü her gün üçer beşer vatan evlatlarını şehit etmektedir. Bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.

 

"Anlaşılan yeni bir müzakere sayfası
ya açıldı, ya da açılmak üzeredir"

 

Nusaybin’de az sayıda teröristin teslim sahneleri servis edilmiştir. Günlükleri ele geçirilen bazı teröristlerin anne ve babalarıyla kavuşma anı gösterilmiş, sanki büyük başarıymış gibi sunulmuştur. Neye ve hangi amaca hizmet? Madem canilerin anne-baba sevgisi vardır, o zaman şehit polislerimizin, askerlerimizin, suçsuz ve günahsız vatandaşlarımızın kurumamış kanlarının hesabını kim soracaktır? Diyarbakır Tanışık’ta patlatılan 15 ton bomba sonucu canından olan vatandaşlarımızın hakkını nasıl ödeyeceklerini düşünen var mıdır? Ölenle ölünmez mi diyelim? Sayın Başbakan, söyle bize, şehit anaları ağlarken teröristlerin özlem gidermelerine methiyeler mi düzelim. Bu vicdan yozlaşmasına ortak mı olalım?

Aleyhimizdeki kirli kampanyaya aldırmadan doğru bildiğimiz yolda ilerlerdik. Nedamet duymadık. Teröristler helikopter düşürür çıt çıkmaz. Bir bakarsınız Davutoğlu gider, yıldırım gibi bir vesayet gelir. Cumhurbaşkanı’nın bazı açıklamaları da klasikleşmiş tutumunun nüksettiğine delalettir. Sayın Erdoğan, Diyarbakır’da diyor ki “Terör örgütü silahları gömecek, başka yolu yok. Silahı, bombayı gömerler, sonra gelir, siyaset yaparlar.” Bu sözler davulun kasnağına vurmaktır. Bu sözler vatan ve Türkiye düşmanlarına yaldızlı davetiyedir. Erdoğan’ın teröristlere yönelik silahı bırakın, masaya gelirsiniz beyanıyla, parlamentoya buyur etmesi arasında hiçbir fark yoktur. Anlaşılan yeni bir müzakere sayfası ya açıldı, ya açılacak. Erdoğan’ın son dönemdeki tutumlarından oldukça ümitlenmiştik. Hala inancımızı korumak istiyoruz. Kendisini hem cumhurbaşkanı olmasından hem de bizim düşüncelerimizi benimsemesinden takdir etmiştik.

 

"Anlaşılan dar bir kadro
müzakere trafiğini gizliden yürütüyor"

 

Ne demek silahları, bombaları gömmek? Ne demek koordinatlarını vermek ve ne demek sonra parlamentoda siyaset yapmak? Sayın Cumhurbaşkanı’na bu sufleyi kim vermiş, bu hatayı kim yapmıştır? TBMM’de yeterince Kandil kontenjanlı terörist vardır. Bu milletin hazmetmesini beklemek vicdan ve adalet cinayetidir.

Demek ki süreç ihaneti retorikte yok, hala saman altından yürütülen su gibi yürümekte, kapalı kapılar arasında sahiplenilmektedir. İlk sonuç gizli ve dar bir kadronun içinde bulunduğu malum görüşme ve müzakere trafiğinin gün be gün AKP ile PKK arasında aldığı yönündedir.

Terör örgütünün silahları gömmesini istemenin boşuna nefes tüketmek olduğuna temas etmiştik. Silahların güvenlik güçlerine teslim edilmesini ve envantere kaydedilmesini dile getirmiştik. Bu karanlık seçeneğin dün de bugün de tutar yanı yoktur. Ülke dışına çıkan katil ilk fırsatta eskisinden daha kalabalık halde gelecek, kanlı mesaisine devam edecektir.

Türk siyaset ve demokrasisi fırtınalı bir denizde, şiddetli dev dalgaların ortasında, bozuk pusula, kırık dönemle yol almaya çalışmaktadır. Türkiye adı konmamış buhranlı bir devreden geçmektedir. Yeni bir onarım ve normalleşme sürecinin başlaması, Türkiye’nin ertelenemeyecek ihtiyacıdır. Şu günkü şartlarda kim ülkemizde ağır bir sosyal, siyasal ve ekonomik açmazın yaşanmadığını iddia edebilir? Kim kaosun yokluğundan bahsedebilir.

Kim bu ayrıştırmanın toplumda kavgaya neden olacak kadar husumet doğurduğu gerçeğini inkar edebilir. Milletin birliğine, kardeşliğine inanan her vatandaşımızın vereceği cevap bellidir.

Vahim gidişatın sonuç alması halinde ne üniter devletin, ne milli devletin kalacağını korkusuzca söyledik, böyle devam ederse cumhuriyetle şekillenen temel yapılanmanın bütünüyle ortadan kalkacağının uyarısını yaptık. İç huzur, kardeşlik ve dayanışma ruhunun yara alacağını, tuzaklarla dolu çok sancılı bir döneme gidildiğini yüksek sesle ifade ettik. İkazlarımızı ve kapsamlı analizimizi açıklamalarımızın tamamında bulmanız mümkündür.

Yeni kurulan hükümetin öncekileri mumla aratacağını peşinen öngörüyoruz. Sayın Yıldırım’ın gündemi cumhurbaşkanına çivilenmiştir. Sarayın hedeflerine tam bir sadakatle işbaşı yapmıştır. Yeni hükümetin gücü ve meşru yönü de zayıf ve arızalıdır. Yeni hükümetin siyasi gündeminde yalnızca Sayın Erdoğan’ı nasıl başkan yaparız hedefi vardır. AKP’nin bir genel başkan yardımcısı başkanlığın fiilen başladığını, milletvekilleri olarak anayasayı statüye uyduracaklarını söylemiştir.

Başbakan anayasaya aykırı durumun farkındadır. Başbakan anayasanın ihlal edildiğini, cumhurbaşkanının anayasayı çiğneyerek sürekli suç işlediğini de bilmektedir. Sayın Yıldırım baya akıllı ve tedbirlidir. Türkiye’nin bir tek meselesi başkanlık sistemini halletmek mi kalmıştır?

Türkiye’nin hızlı karar alan bir yürütme erkine ihtiyacı varmış. 14 yıldır elinizi tutan mı vardı? Hızlandınız da durduran mı çıktı? Neyi hedeflediniz de ulaşamadınız? Parlamenter sistemde büyüyüp palazlananlar şimdi kalkıp imhacılıktan medet umuyor. Mesele Türkiye’nin önünün açılması olmayıp bir kişiye yeni bir koltuk çabasıdır. Başkanlık sistemi sonrası diktatörlüktür. Bakınız, ABD’li askerler IŞİD’e karşı 24 Mayıs’ta başlatılan operasyonda PYD armasıyla yakalanmışlardır. Bazı askerlerin koluna cani başının dövmeleri yapılmıştır. Müttefikimiz ABD, PKK’yla yanak yanağıdır. Bu nasıl bir kepazeliktir? Sayın Cumhurbaşkanı haklı olarak bu skandalı kınamıştır. MHP de lanetlemektedir. NATO’da aynı safta yüz yüze nasıl bakılacaktır? Özrün bile kabahatten büyüklüğü saklanamamıştır. ABD’li bir general yetkisiz ve uygunsuz demek zorunda kalmıştır. Bu şartlar altında AKP’liler başkanlıkla yatıp, partili cumhurbaşkanlığıyla kalkmaktadır.

ABD’li savcı 17 Aralık dosyasını delil olarak göstermiştir. Meselenin bam teli bu karanlık adamın rüşvet verdiği bakanları dünya alemin diline düşürmüş olmasıdır. Saygınlığımız adeta kurşuna dizilmektedir.

Bir başka sıkıntımız, Almanya Federal Meclisi’nde görüşülecek sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısıdır. Türkiye’nin etrafı çembere alınmaktadır. Yeni bir sistem dayatması ters tepecek, alayını mahcup ve perişan edecektir.

Değerli arkadaşlarım, dediler ki olağanüstü kurultayın engellenmesi karşılığında başkanlığı kabul etmişiz, partili cumhurbaşkanlığına evet demişiz. Kimdir bunlar? İçimizden, dışımızdan ne kadar müfteri, paralel artığı yazar çizer, sermaye beslemesi, doğrusu ve rotası şaşmış çevre bize çamur attılar. Sağolsun, günahlarımızı da almayı başardılar. Cahiller ve namertler sıra sıra dizilip süngümüzün düştüğünü hayasız koro halinde duyurdular. Bilemediler ki biz ancak Allah karşısında eğilir, hesabı millete veririz. Yalnızca oturacağımız koltuklar için ülkülerimizi terk edeceğimizi, karakterimizi aldıracağımızı iddia edenler, bastıkları yerde ot bitmeyen bereketsizler. 

Alçak bir tezvirat, edepsizliktir. Biz ülkücüyüz, Türklüğün kılıcı, İslam’ın ar ve namus simgesiyiz. Nasıl bir sorumluluğun omuzlarımızda olduğunu hamdolsun biliyoruz. Geçmişimizi hiç çiğnemedik.

Biz dava dedik, siyasetten daha fazlasına gönül verdik. Dava arkadaşı dedik, partili olmanın kat be kat üstüne çıktık. İslam ülküsü dedik, aşkların en karşılıksız olanına tutulduk. Türk İslam sevdasını hayatımız boyunca taşıdık. Albayrağın altına düşmüş gencecik ülküdaşlarımızın yolundan yürüdük. Dünyevi menfaatler karşılığında pazarlık yapmakla itham edenler ne tarihimizi, ne ülkümüzü, ne de geçmişimizi bilenlerdir, ne de gelecekte yanımızda olacaklardır.

 

"10 Temmuz dışındaki
hiçbir kurultay tarihini tanımıyoruz!"

 

Yargıtay kararını açıkladı. Bize düşen gereğini yapmaktı. Biz de yaptık, tarihi belirledik. Bunu dava arkadaşlarımıza ve milletimize ilan ettik. Yargıtay adaletsizliği tescil etmiş, haksızlığa ve yandaşlığa imza atmıştır. Sayın Erdoğan’ı hararetle alkışlayan bir hukukçu mantığının yönettiği kurumdan başka davranış beklenemezdi. Rize’de topladıkları çay demlenirken giyeceği yandaş ceket çok yakışacaktır.

Paralel ve yandaş kuşatmasına alınmış yargının bu haliyle adım atacak mecalinin kalmadığı ortadadır. Adaletin kalan izleri de Rize’de çay tarlasında silinmiş, Kırşehir’de hakkın rahmetine kavuşmuştur. Biz 10 Temmuz’daki olağanüstü büyük kurultayla hem tüzüğümüzü değiştireceğiz, hem seçim yapacağız. Bunun dışında hiçbir kurultay tarihini tanımıyorum. 19 Haziran’ı açıklayıp kaos iması yapanlara, MHP’yi ele geçirmeye çalışanlara asla prim vermeyeceğiz. Kurultaysa istenen 10 Temmuz, niye görülmez? Tüzükse değiştirilmek istenen neden değiştirilmez? Ne yapılmak istenmektedir? Hangi amaç gözetilmektedir?

Namusun hiçe sayılması asla olmayacaktır. Hepinize güveniyor, bu can bu tende kaldığı müddetçe beraber olacağımızı ifade ediyorum. Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin. Hepinizi saygıyla selamlıyorum, ramazan ayının şimdiden kutluyorum, ne mutlu Türk’üm diyene.