T24 - Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş Selahattin Demirtaş'ın gündeme getirdiği Ankara-Kandil temaslarının perde arkasını yazdı. Devletin 2005’ten beri PKK’yı dağdan indirmek için Kandil’le bir dizi görüşme yaptığını söyleyen Aydıntaşbaş, "Devlet adına temasları yürüten ise MİT oldu" dedi.
TBMM Başkanı Şahin'den yanıt: Devlet teröristlerle görüşmezAydıntaşbaş'ın Milliyet'teki köşesinde "Kandil görüşmelerinin perde arkası" başlığı ile yayımlanan bugünkü (23 Mayıs 2011) yazısı şöyle:
Kaset istifaları ve miting meydanlarının gürültüsü bu haftanın en önemli haberlerinden birinin güme gitmesine neden oldu. Milliyet’in 19 Mayıs tarihli nüshasındaki Namık Durukan imzalı haberde, eski BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan çok önemli bir iddia vardı: ‘Sadece İmralı değil devlet Kandil’le de birçok görüşme yaptı.’
Demirtaş, Durukan’a “Kandil’le en çok görüşen Türkiye Cumhuriyet devletidir. Kandil’den kaç defa ateşkes istenmiş, bunu başbakan bilir ve ateşkesin gereğini neden yerine getirmemiş, bunu da en iyi kendisi bilir. Kandil’e mesaj gitmiyorsa ateşkes nasıl oluyor?” diyordu.
Doğruyu söylemek gerekirse, 2005’ten beri devletin güvenlik birimleri, İmralı ve Kandil’deli PKK yönetimi arasındaki önce dolaylı, ardından doğrudan temasları yakından izleme fırsatı bulmuş gazetecilerden biriyim. 2006 yılında Sabah’ın Ankara temsilcisiyken haberleştirdiğim ‘PKK’yı Dağdan İndirme Planı’ manşetiyle verdiğimiz bu gizli inisiyatif, uzunca bir süre Türkiye’nin gündemini işgal etmiş, 3 yıl aradan sonra da 2009’da ‘Kürt açılımı’ olarak karşımıza çıkmıştı.
Devlet temas kurduAçılım, özünde cesur ve iyi niyetli bir projeydi; ancak tabii ki bir gecede tasarlanmamıştı. Projenin arkasında 2005 yılından bu yana devletin onay verdiği, istihbarat ve güvenlik birimlerinin adeta oya gibi işlediği ve Kürt hareketi içindeki makul seslerin de omuz verdiği bir süreç vardı. Sosyal ve ekonomik boyutu bir yana, demokratik açılımın en önemli ayağı, PKK’nın silahı bırakıp dağdan inmesi ve demokratik kuralları kabul ederek meşru siyaset zeminine entegre edilmesiydi. Bunun için gerekirse lider kadrosu Norveç ya da Lübnan gibi üçüncü bir ülkeye gidecek, kalanların silahı bırakarak yurda dönüş koşulları tartışılacaktı.
2005’ten bu yana bu projenin detaylarını çeşitli defalarda birinci ağızlardan dinledim; üstelik Iraklı Kürt yetkililer, hükümet yetkilileri ve hatta PKK’nın Avrupa’daki yönetim kadrosuyla da yaptığım görüşmelerde de tablonun kalan bölümlerini netleştirdim.
Uzun lafın kısası, Selahattin Demirtaş haklı. Devlet 2005’ten bu yana Kandil’le çeşitli defalarda temas kurdu. Zaman zaman ateşkes, zaman zaman da PKK sorununa kalıcı bir çözüm için örgütün nabzı yoklandı. Bu da aynı Abdullah Öcalan’la İmralı’daki görüşmelerde olduğu gibi, Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından yürütüldü.
İki temel prensipİstihbarat kuruluşlarının yasadışı bir örgütle temas kurmasında şaşılacak bir durum yok. Dünyada çok örneği var ve zaten istihbarat kurumları bu tarz işler için var. (Geçenlerde CNN Türk ekranlarında Devlet Bahçeli bile MİT’in Öcalan’la görüşebileceğini söyledi.)
Ancak detaylara girmeden önce, devlet ve güvenlik bürokrasisi içinde bu inisiyatife imza atanların 2005’te yola çıkarken iki temel prensipten hareket ettiğini hatırlatalım. Birincisi, PKK ve Kürt sorununun sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceği (ki bu son yıllarda her cephede kabul görüyor.) İkincisi ise, genç nesil Kürtlerin duygusal kopuş ve aidiyet krizi yaşamasına ramak kaldığı, çözümün hızla gerçekleşmesi halinde Türkiye’yi Irak gibi bir geleceğin beklediği kaygısıydı.
Yapılanların özetiİşte bunlardan dolayı devlet, Kürt meselesinde inisiyatifi Kuzey Irak’lı liderlere ya da ABD gibi dış dinamiklere bırakmaktansa doğrudan Kandil ve İmralı’yla çözmenin daha kolay olacağını düşündü.
Şimdi gelelim devletin istihbarat birimlerinin PKK’yı dağdan indirmek ve akan kanı durdurmak için yaptıklarının kısa bir özetine....
- Öcalan yakalandığı 1999’dan itibaren, İmralı’da dönem dönem askeri istihbaratın yürüttüğü (içinde bazen MİT’in de olduğu) kısıtlı bir diyalog vardı. İlk ateşkes ve silahlı grupların Türkiye dışına çıkma kararı burada netleşti; ancak devletin PKK’nın silahsızlanması ya da Kürt sorununun çözümü için nihali bir planı henüz yoktu.
- 2005’te Şenkal Atasagun’un MİT Müsteşarlığı döneminde Müsteşar Yardımcısı Emre Taner, İmralı’da Abdullah Öcalan’la ilk görüşmeyi yaptı. Bu temaslar, PKK liderini tanıyabilmek ve arada bir güven ilişkisi oluşması için kritik öneme sahipti.
- 2006’da MİT, Dışişleri ve güvenlik bürokrasisinde şekillendirmeye başladığı ‘PKK’yı Dağdan İndirme Projesi’, özellikle dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’den destek gördü. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ‘Deneyin bakalım’ diyerek güvenlik yetkililerine yeşil ışık yaktı. Asker engel olmadı, ancak planda yer almadı.
- 2006’da MİT, Celal Talabani ve Mesut Barzani üzerinde Kandil üzerinde ‘çözüm baskısı’ kurmaya başladı. Bu erken diyaloğun amacı PKK yapısını tanımak, taleplerini anlamak ve onları Türkiye gerçeğine hazırlamaktı. Talabani, Murat Karayılan’a bir temsilci göndererek Türkiye’nin diyalog yolunu açabileceğini, artık silahlı mücadele döneminin kapandığını vurguladı.
- PKK’nın İmralı, Avrupa ve Kandil olmak üzere karar verme mekanizmasında üç ayağı var. Devlet, PKK’yı dağdan inmeye ikna için sonraki yıllarda bu kanallardan üçünü de kullandı.
PKK'yla ilk temas- İmralı’yla görüşmelere paralel olarak PKK’nın Avrupa’daki temsilcileriyle temas sağlandı. Bu temasların seviyesi gittikçe yükseltildi.
- Avupa yanında Ahmet Türk, Leyla Zana ve Aysel Tuğluk gibi Kürt hareketi içindeki güçlü sesler, Kandil’le diyalog kurulmasında rol oynadı.
- PKK’yla ilk temas, Avrupa üzerinden kurulsa da sonrasında birebir Murat Karayılan ve PKK’daki çözüm yanlısı kanatla temas sağlandı.
- 2006’da Nevruz öncesinde gerilim tırmanırken, güvenlik güçleri Kandil’den Nevruz’da itidal istedi. Devlet, gösterilere izin verdi, karşılığında PKK’da Nevruz’da ortamı germedi. Nevruz olaysız geçti. Kırsak alanda da tansiyon düşmeye başladı.
- 2007’de Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’yla açılımın 2005’te başlayan birinci aşaması son buldu. Askeri operasyonlar arttı, şehit cenazeleri gelmeye başladı.
- 2008 ortasında Kandil, İmralı ve Avrupa ile temas yeniden başladı ve PKK’nın silahsızlanma projesi somutlaştırıldı. Bu kez Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan’dan siyasi destek de vardı. 2009’da İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı’na gelmesiyle asker de projenin arkasında yer aldı. Gül-Erdoğan-Başbuğ ve Taner’den oluşan dörtlü arasındaki uyum, Türkiye için tarihi bir fırsattı.
Mektup talebi- MİT’in doğrudan Avrupa, İmralı ve Kandil’le iletişimi sağlanmıştı, ancak PKK kendi içinde İmralı’yla haberleşemiyor, bu durum PKK’nın 3 kanadı arasında iktidar mücadelesi ve de devlete yönelik güvensizliği körüklüyordu. Kritik kararlar alınamıyordu. Bu yüzden Öcalan’ın Kandil’e mektup yazma talebine izin verildi. Mektup, devlet tarafından Avrupa’daki PKK’ya, oradan Kandil’e iletildi.
- 2009’da 34 kişilik PKK’lı grubun Habur’dan giriş yapması, açılımın cicim aylarında kamuoyu desteğini arttırmak için tasarlanmıştı. Devlet, bu süreci hem Kandil hem de Avrupa’daki PKK ile koordine etti. Ancak PKK’lıların peşmerge kıyafetiyle gelmesi, sınırdaki spontane gövde gösterisi ve kamuouyunun beklenmedik biçimde tepki göstermesiyle bahar havası tersine döndü.
- 2009 yerel seçimler öncesi PKK’nın tek taraflı ateşkes ilanında Kandil, 2010 referandum öncesinde ise İmralı’yla diyalog etkin oldu.
- PKK’nın Avrupa kolu, İmralı ve Kandil’deki ılımlı kanatla temaslar, 2010 yılında da devam etti. MİT Müsteşarlığı’nın Emre Taner’den Hakan Fidan’a geçmesine rağmen MİT, İmralı görüşmelerindeki rolünü sürdürdü. Buna karşın Avrupa ve Kandil temasları azaldı.