Gündem

Derin devletin kalbinde Köşk, ordu ve yargı var...

ABD Ankara Büyükelçisi W. Robert Pearson'ın 2002 seçimlerinden sonra Washington'a "Türkiye'de derin devlet" başlığıyla geçtiği bir kriptoyu yayımladı.

22 Mart 2011 02:00

T24 - WikiLeaks belgelerini yayımlayan Taraf gazetesi, ABD Ankara Büyükelçisi W. Robert Pearson'ın 15 Kasım 2002 tarihinde Washington'a "Türkiye'de derin devlet" başlığıyla geçtiği bir kriptoyu yayımladı. Pearson kriptoda derin devletin yapısını ve işleyişini anlattı.

Eski bir Milli Güvenlik Kurulu üyesiyle görüşen Pearson, derin devleti "cumhurbaşkanı, asker ve yargının oluşturduğunu" aktardı. Pearson, derin devletin yapısında bulunan asker, varlığını Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Tüzüğü 35. maddesine dayandırdığını belirtti. Pearson, "Hükümetin, derin devlet üzerinde esasa itibariyle hiçbir nüfuzunun olmadığını" söyleyerek, Başbakan Erdoğan'ın geleceğinin derin devlete bağlı olduğunu söyledi.

Pearson'ın Washington'a geçtiği kriptoda, Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Org. İlhami Erdil'in, "parlamenterleri hizada tutumanın generaller için taşıdığı önemi" vurgulayarak, generallerin üç kırmızı çizgisi olduğunu kaydetti. Pearson, parlamenterleri hizda tutmak için kullanılan üç kırmızı çizginin "Kemalizm, laiklik ve toprak bütünlüğü" olduğunu söyledi.

Derin devletin diğer bir kolu olan yargının işleyişinden de bahseden Pearson, Anayasa Mahkemesi'nde uzun süre görev yapan bir hakimle görüştüğünü söyledi. Pearson, hâkimin "yargı bağımsız değildir ve Kemalist statükoyu ebediyen sürdürmeye yarayan daha geniş bir mekanizmanın tali parçası" sözlerini aktardı. Anayasa Mahkemesi hâkiminin hukuk eğitim sistemi ile ilgili görüşleri ise "Kemalizm odaklı, yaratıcılıktan uzak ve dar kafalı savcılar yetiştirecek bir şekilde oluşturulduğu" olduğunu söyledi.

Taraf gazetesinde "Derin Devlet'in kalbinde Köşk, ordu ve yargı var..." başlığıyla çevirisinin aynen yayımlandığı (21 Mart 2011) WikiLeaks belgesi şöyle:



Derin Devlet'in kalbinde Köşk, ordu ve yargı var...

ABD’nin raporundan: Derin Devlet görüşlerini yargı mensuplarına doğrudan ‘telefon yargısı’ ile iletiyor; ayrıca MGK’yı ve kıdemli gazetecileri de kullanıyor.


Tarih, 15 Kasım 2002; yani AKP’yi yüzde 34,29 oy oranı ve 363 milletvekiliyle tek başına iktidara getiren genel seçimlerin üzerinden sadece on iki gün geçmiş.

Dönemin ABD Ankara Büyükelçisi W. Robert Pearson, bu tarihte Washington’a “Türkiye’nin Derin Devleti” başlıklı bir rapor gönderiyor.

“WikiLeaks Türkiye Belgeleri”nde, bu raporu içeren orijinal telgrafın tamamı değil ama geniş bir kısmı yer alıyor.

O bölümün çevirisini aynen yayımlıyoruz...



Kemalist Devlet’in ‘derin’i de bir başka


(1) ÖZET: Türk Derin Devleti –sahne arkasındaki bir mekanizma ile askeriyenin, yargının ve bürokratik elitin seçme üyeleri arasındaki iktidar ilişkileri– siyasi hayatın ve yurttaşların, Devlet’le ilişkilerindeki ihtiyatlı hesaplarının temel bir unsuru olmaya devam ediyor. Ama şimdi, Derin Devlet egemenliği Türk Cumhuriyeti’nin tarihinde ender rastlanan bir açıklıkla adım adım reddediliyor.

TÜRK DEVLET AYGITI

(2) Türkler, anayasanın seçilmiş siyasetçilere tanıdığı rolden bağımsız ve bu role üstün, içkin ve buyurgan bir Devlet gücüne inandırılmış olmak anlamında devletçidirler. Aynı zamanda, Türklerin büyük çoğunluğu, Devletin giderek artan ölçüde miadı dolmuş, otoriter, verimsiz ve hesap sorulamaz bir biçimde kendi özgürlüklerini frenlemesi karşısında hayalkırıklığı, güvensizlik, hatta korku duymaktadırlar.

(3) Bu ilişkiyi tarif ederken, Ankara’nın (büyükelçilik kastediliyor) raporları, hesap vermezliğiyle sokaktaki adam için yeterince sorun oluşturan resmî Kemalist Devlet ile Türklerin Derin Devlet adını verdiği şey arasında ayrım yapmaktadır. Türkler bu ikinci kavramı gerçek iktidar gücünün nasıl işletildiğini açıklamak için kullanıyorlar – alabildiğine geniş bir ulusal güvenlik tanımıyla motive edilen gayrıresmî ve yarı-hukukî bir yönetişimi kastediyorlar. Derin Devlet’in görüşleri, askerlerin ağırlıkta olduğu Milli Güvenlik Kurulu’nun ve diğer organların telaffuz ettiği haliyle, Türkiye’deki siyasi peyzajı şekillendirmeye devam ediyor.
 

Hükümet, ‘derin’in herdâim hizmetkârı

(4) Eski bir Milli Güvenlik Kurulu üyesi bize, Derin Devlet’in kalbinde cumhurbaşkanlığının (ki kâğıt üzerinde sınırlı yetkisi var), askeriyenin (ki resmen Başbakan’a bağlı) ve yargının (ki resmen bağımsız) bulunduğunu anlattı. Aynı zamanda, 1997’de İslamcı Erbakan hükümetini deviren “postmodern” darbenin gerçekleştirilmesine yardım eden Batı Çalışma Grubu’nun da bir üyesi olan bu kişi, seçilmiş hükümetin sadece Derin Devlet’in hizmetkârı olduğunu söyledi. Derin Devlet hükümetin aktivitesini etkilese de, hükümetin Derin Devlet üzerinde esas itibariyle hiçbir nüfuzu yoktur. Bu yetkili, eğer Derin Devlet gerçekten birini (burada AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ı kastediyordu) iktidardan uzak tutmak isterse, o kişinin dışarıda kalacağını öne sürdü.

ÖZEL BİR SORUN: HESAP SORULAMAZLIK

(5) Genel olarak Kemalist Devlet’teki, daha özel olarak da Derin Devlet’teki hesap verme eksikliği üç kaynaktan mirastır. İlki, Osmanlı’nın yüzyıllar süren uygulamaları. İkincisi, Müslüman tarikatlar geleneği ve onların gizliliğe ve ketûmiyete atfettikleri önem. Üçüncüsü, Marksizm-Leninizm ile faşizmin, devlete paralel ama ondan daha buyurgan olan kadro hiyerarşileri; bu modeller (Marksizm-Leninizm ile faşizm kastediliyor), Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularının devletlerini oluşturduğu 1920’li yıllarda Avrupa sahnesinde ön plandaydı.

(6) Siyasi ve akademik çevrelerle gazetecilerden oluşan çeşitli kaynaklarımız, bize Derin Devlet’in hesap sorulamaz niteliğinin kendini değişik yollarla gösterdiğini anlatıyorlar:

»Birçok partiden üst düzey siyasetçiler bize, Parlamento’nun, çeşitli askerî fonların bütçeleri ve harcamaları da dahil olmak üzere, Derin Devlet’in aktivitelerinin bütün yönlerini takip etmekte karşılaştığı zorluğu tarif ettiler.

»Kaynaklarımız, bize Derin Devlet’in kimi zamanlar görüşlerini kabul ettirmek için kanunsuz yollara da başvurduğunu hatırlattılar. Bu, genellikle imalar ve dolaylı gözdağı yoluyla yapılsa da, geçmişte, güvenlik ve istihbarat örgütleri arasındaki kötü kokulu bir ilişkinin; silahlı kuvvetlerin; ve onların himayesindeki Hizbullah ve mafya gibi grupların da devreye girdiği olmuştu. 1996’da patlak veren Susurluk skandalı, Derin Devlet’in bu yönünü simgelemekteydi.

ASKERİYE

(7) Türk askeriyesi, Derin Devlet’in kalbindeki varlığını anayasanın hükümlerinden biriyle değil ama ordunun “Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamakla yükümlü” olduğunu söyleyen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Tüzüğü’nün 35. Maddesi aracılığıyla ortaya koymaktadır. Ordu 42 yılda dört darbe yaptı. Şu anda geçerli olan Anayasa (1982) askerin yönetiminde hazırlandı. Dahası askeriye, emeklilik fonu olan OYAK aracılığıyla sınai ve mali sektörlere nüfuz ederek denetim alanını genişletti. Bu gözlem altında tutma işlevi kendini başka şekillerde de gösteriyor. Kemalist Cumhuriyet gazetesinde, 7 kasımda yayımlanan ve Batı Çalışma Grubu’nun yeniden aktive edildiğini duyuran bir haberle ilgili olarak, eskiden Milli Güvenlik Kurulu ve Batı Çalışma Grubu’na mensup olan kaynağımız bize, bu grubun Mayıs 2002’den bu yana başka bir isim altında, “şimdilik gözlemci modunda” çalışmaya devam ettiğini söyledi.


Generaller, Meclis’i hizada tutacaktır

(8) Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeni komutanı General Özkök, AK Parti iktidarının başlangıç aşamasında sabır gösterirken, biz, kurumsal çıkarların, genç subayların daha sert bir çizgi izlenmesi yönündeki baskılarının ve Özkök’ü “fazla liberal” bulan bazı üst rütbeli komutanların askerî hiyerarşi içinde varlıklarını hissettirdiğini de haberlerden işitiyoruz. Bununla birlikte, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst kademe karar vericileri, Özkök’ün perspektifini paylaşır görünüyorlar. Aynı zamanda, kısa süre önce kuvvet komutanlarını ziyaret eden emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil, 6 kasımda Büyükelçi’ye, askeriyenin komuta kademesinin AK Parti’yi dikkatle izleyeceğini, özellikle de yeni başbakanın, savunma, adalet, içişleri ve eğitim bakanlarının kimler olacağına dikkat edeceğini söyledi. Erdil, “parlamenterleri hizada tutmanın” generaller için taşıdığı önemi vurguladı ve generallerin üç kırmızı çizgisi olduğunu kaydetti: Kemalizm, laiklik ve toprak bütünlüğü.


YARGI VE MÜESSES NİZAM BASINI

(9) Anayasa Mahkemesi’nde uzun süredir görev yapan bir yargıç, kısa süre önce bize, büyük ölçüde Türk sistemindeki asker egemenliği anlamında kullandığı Derin Devlet’in işleyişinin ve nüfuzunun tarifini yaptı. Bu yargıç dedi ki, yargı bağımsız değildir ve Kemalist statükoyu ebediyen sürdürmeye yarayan daha geniş mekanizmanın önemli ama tâli bir parçasıdır. Onun tarifine göre, hukuk eğitimi sistemi, Devlet’in resmî Kemalist ideolojisiyle endoktrine edilmiş, yaratıcılıktan uzak, darkafalı hâkim ve savcılar yetiştirecek şekilde kurulmuştur. Daha önemlisi, dedi bu yargıç, Kemalizm’e ve Derin Devlet’e yargısal sadakat öylesine yaygın bir korkunun sonucudur ki “bunu anlamak Amerikalılar için zor.” Derin Devlet’in sivillere verdiği emirlerdeki mündemiç kuvvet tehdidinin farkında olan yargıçlar ve savcılar eğer katı çizgiden ayrılırlarsa, kariyerlerini köreltecek tekdirlerle karşılaşmaktan, meslekte geri plana itilmekten, görevden uzaklaştırılmaktan ya da daha kötüsünden korkmaktadırlar. Bu baskıya direnme iradesine sahip olan nispeten az sayıdaki yargı mensubu da, yargı bürokrasisine sistemin dışından nakledilmiş kişilerdir.


Kıdemli gazeteciler ‘derin’ mesajı taşır

(10) Bu yargıca göre, Derin Devlet, görüşlerini yargı mensuplarına doğrudan doğruya “telefon yargısı” ile iletebilse de, kelâmını daha ziyade dolaylı yollardan, Milli Güvenlik Kurulu ya da iktidar güçleriyle özel ilişkileri olduğu bilinen kıdemli gazeteciler aracılığıyla neşretmektedir; yargıç, burada örnek olarak kitle gazetesi Hürriyet ’ten Sedat Ergin’i örnek verdi. (Müteakip bir konuşmada ise, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı –Murat– Mercan benzer şekilde, basındaki, Hürriyet’in Fatih Altaylı’sı misali “paralı ajanlar”dan söz etti.) Yargıca göre, Derin Devlet’in baskısı ve nüfuzu, Türk Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i de dönüşüme uğrattı. Yargıcın fikrince –ve bizim tecrübelerimize göre– Sezer, Cumhurbaşkanı olmadan önceki Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevi sırasında, demokratik özgürlüğü ve insan haklarını ilerletme konusunda çok daha istekliydi. Ancak Cumhurbaşkanı olarak Sezer, askerin egemenliğindeki MGK’nın çok daha kısıtlayıcı olan çizgisini benimsemeye zorlandı.


GENEL OLARAK BÜROKRASİ

(11) Ekim başlarında, elit bir bakanlıktaki ve cumhurbaşkanlığındaki kariyeri ardından, babasının ayak izlerini takip ederek merkez-sağ siyasete giren 40 yaşındaki bir Türk bize, Türk Derin Devleti’nin nasıl işlediği konusunda başka içgörüler de sağladı. O bize, Derin Devlet’in her bürokratik yapıda ve her ilçede güvenebildiği bireyler bulunduğunu ve böylece (1)iç gelişmelere hâkim olabildiğini ve (2)ulusal güvenliği iligilendiren konularda Derin Devlet’in duruşunu açıkça ortaya koyabildiğini anlattı. Bu sistem, sadece İçişleri gibi geleneksel olarak iç barışı ve düzeni korumakla ilgili olan bakanlıkları kapsamıyor; Kemalist kurumların ve fikirlerin egemenliğinin korunmasında elzem bir rol üstlenen Eğitim ve diğer bakanlıkları da kapsıyor. Her ilçede birileri yerel cephaneliğin anahtarlarına sahip. (“1970’lerdeki ölümcül çatışmalar esnasında, sağ kanat milliyetçi MHP’nin destekçilerinin silahlarını nereden aldığını düşünüyorsunuz?” diye sordu bu kaynak). Eğitim Bakanlığı’nın yerel düzeydeki temsilcisi de eğer Derin Devlet görevlerini hakkıyla yerine getirirse, birkaç yıl sonra belli bir üniversitenin rektörlüğüne geleceğini biliyor.


YORUM

(12) Derin Devlet’in görüşleri Türkiye’deki siyasi oyunda koz sahibi olmaya ve böylelikle de demokratikleşmenin ve reformun önünde büyük engel oluşturmaya devam ediyor. Ancak, Derin Devlet hâkimiyeti büsbütün verimli bir şey değil: keskin bir laikçinin söylediği üzere, “Derin Devlet denizin dibindeki bir dalgıç gibi çok çok derinlerde” (yani o kadar derinlerde ki, çok daha hızlı akan günümüz dünyasında yeterince kıvrak hareket edemiyor.) Ve Derin Devlet, Türk Cumhuriyeti tarihinde ender rastlanan bir açıklık karşısında zorlanmaya başladı. Bu, adım adım ilerleyen bir hamle. Yüzyıllardır dokulara işlemiş olan alışkanlık ve korkuyla rekabet etmek zorunda. Ama halkın Kemalist statüko karşısında artan memnuniyetsizliğini kanalize eden çeşitli siyasi akımlar, sivil-asker ve birey-Devlet ilişkilerinin mevcut statüsünde geniş kapsamlı değişiklikleri zorlayabilmek ve diğer Kemalist doğrulara meydan okuyabilmek için Türkiye’nin AB üyeliğine resmî başvurusu ardında saf tutuyorlar.