T24 - Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Deniz Feneri "köstebeği" olarak eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ı işaret etmesini yazdı. Cemal, "Deniz Feneri olayına ilişkin benim de kuşkularım sürüyor. Bu konuda Ak Parti ve hükümetinin ipe un serdiğine dair belirtiler dikkati çekiyor. Bu bakımdan Kılıçdaroğlu’nun CHP Meclis grubundaki konuşması önemli" dedi.
Hasan Cemal'in Milliyet'te "Deniz Feneri’nde köstebek olayı..." başlığıyla yayımlanan (12 Ekim 2011) yazısı şöyle:
Deniz Feneri’nde köstebek olayı...
Deniz Feneri olayı ilk kez Almanya’da 2008 yılı Eylül ayında patlamıştı, yüzyılın bağış dolandırıcılığı diye tarif edilerek.
Ve Alman Savcı şöyle demişti:
“Asıl failler Türkiye’de!”
Ben de bu konuda yazmıştım.
Tayyip Erdoğan’la Ak Parti’nin tutumunu o tarihlerde eleştirmiştim.
Ayrıca bizde yargının yavaş işlediğine işaret etmiştim.
Geçen eylül ayında da Deniz Feneri’ne ilişkin kafamdaki bazı soru işaretlerine değinirken, davaya bakan üç savcının birdenbire görevden alınmalarının altını çizmiştim.
Bu kararın hukuk değil, siyaset koktuğuna dair kaygımı belirtince de, gelen uzun bir açıklamaya bu köşede yer vermiştim.
Bugün de kuşkularım sürüyor. Soru işaretleri varlığını koruyor.
Deniz Feneri olayı bizim memlekette henüz aydınlanmış değil.
Evet öyle.
Bu konuda Ak Parti ve hükümetinin ipe un serdiğine dair belirtiler dikkati çekiyor.
Bu bakımdan, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun dün partisinin Meclis grubundaki konuşması önemli.
Başbakan Erdoğan’ı eleştiriyor. Eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı köstebek ilan ediyor.
Ak Parti hükümetini ‘yüzyılın dolandırıcılığı’nın Türkiye ayağının üstünü örtmekle suçluyor.
Kılıçdaroğlu’nun konuşması pek öyle yabana atılacak bir konuşma değil.
Kılıçdaroğlu diyor ki:
“Almanya’da açılan dava 1 yıl 5 ayda bitti. Burada 2008’de açılan davadan hâlâ sonuç yok. Yüzyılın soygununun üzeri örtülmek isteniyor.”
Kılıçdaroğlu diyor ki:
“Başbakan Erdoğan’a sormuştum bu konuyu. 21 Ekim 2008’de sormuştum. Şimdi Ekim 2011’deyiz. Aradan üç yıl geçmiş ama hâlâ yanıt yok. Oysa, Meclis içtüzüğüne göre 15 gün içinde yanıt verilmesi lazımdı. ”
Kılıçdaroğlu diyor ki:
“Şimdi Köstebek’in dosyasını özet olarak size sunacağım. İçişleri Bakanlığı’nın özel kaleminden Bakan’ın (Beşir Atalay) Koruma Müdürü Kırıkkale Belediye Başkanı’nı arıyor.
Bu görüşme 134 saniye sürüyor.
Aynı akşam, 14 Ekim 2009 saat 22:22:35’te, yani 3 saniye sonra. Bu defa Kırıkkale Belediye Başkanı hemen telefona sarılıyor Mustafa Çelik’i arıyor.
Asıl fail o.
Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Küçük, Mustafa Çelik’e üstadım diye sesleniyor ve diyor ki, ‘Acele bana ev telefonunu ver!’ diyor. Ve sabit telefondan Mustafa Çelik’i arıyor.
Mustafa Çelik de arama kararını İsmail Karahan’a bildiriyor.
Gecenin o saatinde saniyelerle dakikalarla açıkladığım telefon trafiği... Bu yapı demokrasiye yakışan bir yapı değildir.”
Kılıçdaroğlu diyor ki:
“Bir dava düşünün. Adalet Bakanı’nın görevi savcıları görevden almak... İçişleri Bakanı’nın görevi de arama yapılacağını önceden duyurmak... Bu ahlakı sorgulamamız gerekir.
Kendisi İçişleri Bakanlığı koltuğunda otururken, kendi Dernekler Masası’nın verdiği 34 sayfalık raporun gereğini bugüne kadar niye yapmadı? Kim tuttu elinden?”
Kılıçdaroğlu diyor ki:
“Köstebek, Beşir Atalay’dır!”
Öyle mi, değil mi?..
Kılıçdaroğlu’nun açıklamış olduğu bu ‘telefon trafiği’nin üstü örtülemez.
Açıklanmaya muhtaçtır.
Deniz Feneri olayıyla ilgili bir ‘arama kararı’nın devrin İçişleri Bakanı tarafından daha önceden sızdırıldığına dair iddianın üstünde ciddiyetle durmak gerekir.
Çünkü konu ciddi.
Ve aydınlanması gerekiyor.
_________________________
Dip Not:
Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasıyla ilgili olarak, eski İçişleri Bakanı ve şimdinin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay şu açıklamayı yaptı:
“İçişleri Bakanlığım döneminde, öncesinde veya sonrasında devam eden hiçbir dava veya soruşturmayla ilgili herhangi bir yönlendirmem kesinlikle söz konusu olmamıştır. Şahsıma atfen dile getirilen bu iddialar külliyen yalandır, iftiradır...”
Bu açıklama, Kılıçdaroğlu’nun iddiasını boşlukta bırakmıyor. Sayın Atalay’ın bu konuda daha çok çaba sarf etmesi gerektiği kanısındayım.