Gündem

'Demokratik yargı, özgürlükçü Anayasa'

Ankara'da "Toplumsal mutabakat ve demokratikleşme" başlığıyla gerçekleştirilen 20. Abant Platformu sona erdi.

14 Mart 2010 02:00

T24 - Ankara'da "Toplumsal mutabakat ve demokratikleşme" başlığıyla gerçekleştirilen 20. Abant Platformu, hazırlanan "13 maddelik sonuç değerlendirme metni"yle son bulurken, metinde "yeni Anayasa, her alanda demokratikleşme, 'demokratik açılım' için daha fazla çaba, kimliklere saygı" başlıkları ön plana çıktı. Gerçekleştirilen toplantıda konuşan Prof. Dr. Baskın Oran, "yargının açık hakaret ve iftiraları akladığını, eleştirileriyse mahkûm ettiğini" belirterek, yargıçların kendi ideolojilerinden tarafsız olmaları gerektiğini söyledi. Türkiye'nin kendisiyle yüzleşmek zorunda olduğunu vurgulayan eski diplomat Temel İskit, yüzleşilmemesi halinde dış ilişkilerde başarılı olunamayacağını ifade ederek "Biz kendimizi yeteri kadar bilmiyoruz" dedi. Diyarbakır Barolar Başkanı Emin Aktar da önce yüzleşme yapılması gerektiğini belirterek, "Bazı Kürtlerin geçmişi kurcalamak gibi bir isteklerinin olduğunu sanmıyorum. Ama benim durumumda olanların var. Çünkü kişisel yaşamımızda acılarımız var. Bunları unutmamız bizden istenmemeli" dedi. Kürt aydını Ümit Fırat da "yüzleşme" vurgusu yaparak "Türkler ve Kürtler din kardeşidir" demek yerine birlikte yaşatabilecek temeller üzerinde durulması gerektiğine işaret etti. Gazeteci Leyla İpekçi de "28 Şubat"ta bir oyunun parçası olduklarını söyledi.

Zaman gazetesinde yer alan "Yargının demokrtaikleşmesi şart, özgürlükçü Anayasa'ya ihtiyaç var" (14 Mart 2010) başlıklı haber şöyle:

Yargının demokratikleşmesi şart özgürlükçü Anayasaya ihtiyaç var

"Toplumsal mutabakat ve demokratikleşme" üst başlığıyla gerçekleştirilen 20. Abant Platformu toplantısı, 13 maddelik sonuç değerlendirme metniyle tamamlandı.

Metne, demokratikleşme talepleri damgasını vurdu. Her kesimden aydını bir araya getiren ve Türkiye meselelerine çözüm aranan toplantıda, demokratikleşme için yeni bir Anayasa çağrısında bulunuldu. Yargının da demokratikleşmesi gerektiği belirtildi. Bu talepler sonuç metnine şöyle yansıdı:

"Yargının demokratik meşruiyetinin sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması için şarttır. Türkiye'nin gündeminde bulunan yargı reformunun, yargının tarafsızlığını sağlamanın yanında, yargının demokratikleşmesi gerekmektedir. Özellikle, yüksek yargının oligarşik yapısı mutlaka giderilmelidir. Demokratikleşme için özgürlükçü yeni bir Anayasaya ihtiyaç bulunmaktadır."

Ankara Rixos Otel'deki iki günlük toplantı, "değerlendirme metni" için düzenlenen kapanış oturumuyla noktalandı. Oturuma, Prof. Dr. Mümtazer Türköne ve Abant Platformu Dönem Başkanı Prof. Dr. Levent Köker başkanlık etti. Kürt meselesi ve Alevi sorununun çözümünün önemine dikkat çeken Türköne, "Büyük tarihsel dönüşümler, bir dünyanın yıkılması yerine başka bir dünyanın kurulması bazen küçük tetiklemelerle olur. Türkiye'yi değiştiren, demokrasinin standartlarını yükselten iki temel nokta var. Kürt sorunu ve Alevi sorunu." dedi. "Türkiye'de silahlı vesayet dönemi, bir daha geri gelmemek üzere geri dönüyor." tespitini yapan Türköne, silahlı vesayet ortadan kalkınca, bu boşluğu demokrasinin kendi aktörlerinin dolduracağını dile getirdi. Ardından müzakerelere geçildi ve 13 maddelik şu metin açıklandı:

- Hem devletin hem de toplumsal ve siyasal kültürün eşzamanlı olarak demokratikleşmesinin sağlanması öncelikle aydınların ve sonra bütün tarafların görevidir.

- Yargının demokratik meşruiyetinin sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması için şarttır. Türkiye'nin gündeminde bulunan yargı reformunun, yargının tarafsızlığını sağlamanın yanında, yargıyı demokratikleştirmesi gerekmektedir. Özellikle yüksek yargının oligarşik yapısı mutlaka giderilmelidir.

- Demokratikleşme için özgürlükçü yeni bir Anayasa'ya ihtiyaç bulunmaktadır.

- Kürt ve Alevi sorunlarının çözümü Türkiye'nin demokratikleşmesinin hem vazgeçilmez ön şartı, hem de imkânı ve fırsatıdır. Bu iki sorun, demokrasi standartlarını yükselterek çözülebilir; bu iki sorunun çözümü Türkiye'nin demokrasi standartlarını yükseltir.

- Din ve vicdan hürriyetini en geniş ölçüde güvence altına alan farklı inanç ve pratiklerin önündeki engelleri ortadan kaldıran bir anlayışın yerleştirilmesi zorunludur.

- Demokratik açılım çerçevesinde Kürt sorununun çözümü için alınması gereken çok uzun bir mesafe ve gösterilmesi gereken büyük çabalara ihtiyaç vardır.

- Alevi sorununun çözümü için toplumda karşılıklı güven ortamını ve empatiyi geliştirecek güçlü adımların atılması gerekmektedir.

- Yakın tarihimizde yaşanan başta Ermeniler olmak üzere trajik olaylara ilişkin tarihî belleğin canlandırılması ve yaşananlarla yüzleşilmesi vicdanî bir sorumluluk olarak görülmüştür.

- Türkiye, askerî vesayet düzenini tasfiye etmektedir. Bu tasfiye süreci ile birlikte toplumun demokratik sorumluluk bilinci kendiliğinden yükselmektedir. Artık sorunların çözüm adresi doğrudan doğruya halkın kendisidir. Halk, bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirecek olgunluğa ve bilince sahiptir.

- Demokratik sorumluluk bilincinin kökleşmesi için bütün tarafların, karşılıklı güven ve saygı esasına dayalı bir siyasal ortamın oluşmasına katkıda bulunması gerekir.

- Bölgesel ve küresel gelişmeler kadar yaşanılan demokratikleşmenin de Kürt sorununun çözümünde imkânlar barındırdığı, kamu gücü marifeti ile yapılması gereken işlerin somutlaştırılması kadar sorunun temsilini üstlenen çevrelerin de çözüm doğrultusunda adımlar atması gerektiği ifade edilmiştir.

- Kimliklere saygı, demokratikleşme ve sağlam bir demokratik sistem içinde yaşamanın ön şartıdır.

- Mağduriyetlerin anlatılması ve anlaşılması demokratik ortak yaşamın en önemli kültürel gereklerinden birisidir. Mağduriyetlerin ifade edilmesine ve saygıya konu edilmesine özel önem gösterilmelidir.


Kürt meselesi üzerinde hararetli tartışma

Abant Platrormu'nun ikinci günündeki ilk oturum, hararetli geçti. 'Değişim talebi ve vaat ettikleri' konulu panelde konuşan Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, "Türkiye, Kürt meselesini çözemedikçe içeride demokratikleşmeyi sağlayamaz, dışarıda da güçlü bir devlet olamaz." dedi. Devletin PKK'yı muhatap almasını isteyen Coşkun, örgüt için 'tasfiye edilecek' tabirinin kullanılmasının da yanlış olduğunu savundu. Coşkun, Türk devleti ve Kürtler arasında güvensizlik olduğunu ifade ederken, devletin Kürtlerden özür dilemesini istedi. Yıllardır Kürt kimliğinin reddedildiğini anlatan Coşkun, "Bu hem siyasi hem ahlaki bir sorun. Özgürlük, eşitlik temelleriyle geliştirilecek bir düzende bu sorun çözülebilir. Hukuk ve siyasi düzende reform yapılmalı. Hem içeride demokratik adımlar atılmalı, hem PKK'nın dağdan iniş süreci hızlandırılmalı." diye konuştu. PKK'nın silah bırakması için, devletin de ateşkes ilan etmesi gerektiğini öne süren Coşkun, örgütün üst yapılanması KCK'ya yönelik operasyonların da durdurulması çağrısında bulundu.

 Bunun üzerine söz alan Turgut Özal Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İdris Bal, KCK ve PKK ile ilgili dilek ve önerilerde biraz dengeli olmak gerektiğini belirtti. KCK'nın arabaları ateşe verdiğini dile getiren Bal, şunları kaydetti: "Ben bir araba sahibi olarak bunların durdurulmasını istiyorum. Bunun için ben de mi elime silah alayım? Ben de arabası yakılan bir kişi olarak devletten adalet ve emniyet istiyorum. PKK'nın bugün sadece bir terör örgütü olmakla kalmadığı her türlü kötülüğü bünyesinde barındıran bir yapı olduğu bütün dünya ülkelerince tasdik edilmiştir. Bu nedenle KCK ve PKK ile ilgili dilek ve önerilerimizde biraz dengeli olmak gerektiği kanaatindeyim."

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersel Aydınlı da "Kürt meselesinin çözümü için Kürt vatandaşların gururunun incitilmeyeceği muhakkak, ama çözüm için Türk'ün de gururunun okşanması gerektiğine inanıyorum." diye konuştu. Eski diplomat Temel İskit ise Türkiye'nin kendisiyle yüzleşmek zorunda olduğunu kaydetti. İskit, "Kim ve ne olduğumuzu ortaya koymak ve bunu mümkün mertebe dışa yansıtmak zorundayız. Yani bir tür kendimizle yüzleşmek durumundayız. Aksi takdirde dış ilişkilerimizde olumlu bir ilişkiye sahip olamayacağız. Biz kendimizi yeteri kadar bilmiyoruz." ifadelerini kullandı.

Ardından söz alan Diyarbakır Barolar Başkanı Emin Aktar, demokratikleşme sürecinin psikolojik yönünün öne alınmasını istedi. Önce yüzleşmenin sağlanması gerektiğine işaret eden Aktar, şöyle devam etti:

"Bazı Kürtlerin geçmişi kurcalamak gibi bir isteklerinin olduğunu sanmıyorum. Ama benim durumumda olanların var. Çünkü kişisel yaşamımızda acılarımız var. Bunları unutmamız bizden istenmemeli."

Kürt aydınlarından Ümit Fırat da geleceği daha iyi yaşayabilmek için geçmişte yaşanan acıların tekrarlanmamasını talep etti. "Yüzleşmeye" yönelik uygulamanın Güney Afrika'da başarılı olduğunu hatırlatan Fırat, "Türkler ve Kürtler din kardeşidir, demek yerine gerçekten birlikte yaşatabilecek temeller üzerinde durulmalı." şeklinde konuştu.

Toplantıdan satır başları

Yargıçlar, ideolojilerinden tarafsız olmalı

Prof. Dr. Baskın Oran: Yargı, açık hakaret ve iftiraları aklıyor, eleştirileri ise mahkûm ediyor. Türkiye'de ifade özgürlüğü yok, hakaret özgürlüğü var. "Yargı kararları kesinleşmeden eleştirmeyeceksiniz" diyorlar. Kesinleştikten sonra eleştirmenin anlamı ne? Yargıçlar, kendi ideolojilerinden tarafsız olmalılar. Yargının bağımsız ve tarafsız olması gerektiği çeşitli toplantılarda üst düzey yargı mensupları tarafından sıkça dile getiriliyor. Ama ardından da ekleniyor: "Tarafsız olmalısınız ama Türk bayrağı, Türkiye Cumhuriyeti konusunda taraf olmalısınız." Öte yandan, azınlıklarla ilgili yargıya intikal eden konularda, mahkemeler tarafından zaman zaman ahlakı zorlayan ithamlar ve sözde öğütler veriliyor.

Sünnîler ve Alevîler, kucaklaşma yolunda

Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı: Türkiye'de din ve vicdan özgürlüğü sorununda başından beri sıkıntılar var. Halk, devlet tarafından sunulan projelere ikna edilmeye çalışılıyor. Aleviler ve Sünniler, şimdi birbirlerini hesaba katmadan bir adım bile atamayacaklarının farkına vardılar. Bizde laiklik, devleti dinden korumak şeklinde uygulanıyor. Temel düşünce şudur: "Din tehlikelidir, eğer dinin önü açılırsa, devlet içindeki seçkin yapı zarar görecektir." Fakat bazı kavgalara rağmen bugün Sünniler ve Aleviler, devlete karşı birbirlerini muhabbetle kucaklayacak bir dile doğru ilerliyorlar.

Ermeni meselesinin muhatabı vicdandır

Hayko Bağdat (Gazeteci): Toplum hiçbir zaman "Hadi sinirlendik, Hıristiyanları, Ermenileri öldürelim" dememiş. Bu, hep devletten gelmiş. Hükümeti devirmek için uygulanacak Kafes Eylem Planı'nda bile azınlıkların öldürülmesinden bahsediliyor. Türkiye'deki Ermenilerin en büyük sorunu, toplumun hafızasından silinmiş olması. Kimse Ermenileri hatırlamıyor, tanımıyor. Peki Ermeni meselesinde çözümün muhatabı kim? Diğer devletlerin aldığı soykırım kararları, en az sizin kadar beni de rahatsız ediyor. Türkiye'de Ermeni sorununun muhatabı vicdanlardır. 24 Nisan geldiğinde Diyanet fetva versin, "Bir süre önce burada bizim arkadaşlarımız, kardeşlerimiz öldü. Onlar için Fatiha okuyalım." desin.

28 Şubat'ta bir oyunun parçası olduk

Leyla İpekçi (Gazeteci): Tayyip Erdoğan belediye başkanı seçildiğinde "İstanbul'un imamıyım" demişti. O yıllarda kendisi medyanın kendisine karşı önyargılı davrandığını düşünüyordu. Ama bugün gelinen noktada kendisi medyaya karşı önyargı besler hale geldi. O dönem bizden istenenlerin ve bizim de o isteklere göre yaptıklarımız, ışık kapatıp açma eylemlerimiz, Refahyol iktidarını iktidardan uzaklaştırma amacına yönelikmiş. Zira, Demirel, 28 Şubat darbesi için "Halk Refahyol iktidarını istemediği için bu darbe yapılmıştır." demişti. Buradan anlamıştık ki; bir oyunun bir parçası olmuştuk. Çünkü arada bir gelip bizi ziyaret eden ve asker olduğunu bildiğimiz biri de vardı.

İdeal hukuk, sevgi hukukudur

Prof. Dr. Hüseyin Hatemi: İdeal hukuk, açıkça söylenirse sevgi hukukudur. Bunu bir gazetede söyleyince eleştiri aldım ve ne akılsızlığım ne de geri düşünceli olduğum bırakıldı. İdeal hukuk ve tabii hukuk sevgi üzerinedir. Evrensel insan hakları üzerine kuruludur. Bizdeki çılgın kardeşlerimiz yılgın kardeşlerimizi sevgiye o kadar yabancılaştırmışlar ki, sevgi sözde kalmıştır. Hukuk felsefesine dair kitap yazmak isterseniz Huntington'dan bahsetmelisiniz ki itibarınız olsun. Bugün hukukun geldiği seviye budur.

Sivilleşme tahakkümle ortaya çıkar

Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün: Sivil toplum, siyasal tahakkümün karşısında ortaya çıkmıştır. Gandi'yi hiçbir siyasi gündemde tespit edemezsiniz. Başka bir şey yapmıştır. Sürdürülebilir bir sivilliği ortaya koymuş ve bunun mümkün olabileceğini ortaya koymuştur.

Açılımda politikalara dikkat edilmeli

Altan Tan (Araştırmacı-Yazar): Demokratik açılımın gerçekleşmesi isteniyorsa uygulanan politikalarda dikkat edilmeli. Bu toplantının Ankara'da yapılmasındaki gaye, siyasetçilere daha yakından seslenmek niyetiyleydi. Burada fikirlerini beyan edenler ciddi birikimi olan kişiler. Yoksa birbirimizi ağırlamak gibi bir niyetimiz yok. Bazı milletvekilleri halkın vekili olmak niyetiyle Meclis'e girdiler, ancak ondan sonra halkı unuttular. Demokratikleşme ve açılımlarda isabetlilik isteniyorsa uygulanan politikalara dikkat etmek gerekir.

Seçkinci bir vesayet sınıfı bulunuyor

Süleyman Soylu (Eski DP Başkanı): Türkiye'nin bir kutuplaşmaya itildiğini görüyorum. Türkiye'de seçkinci bir vesayet sınıfının varlığına inanıyorum. Yargı, medya, ordu ve iş camiası bunun en önemli aktörlerindendir. Dikkat ederseniz, taş atan çocuklar ya da başka sınıfların dertleri için bu büyük taraflardan hiçbiri bir araya gelmiyorlar. Sadece devletin önemli kademelerine kişi atamaları veya davaları konusunda bir araya gelirler.

İktidar, sorunlar karşısında pratik olmalı

Bejan Matur (Gazeteci): Acı, insanlara bir şeyi öğretmenin hâlâ etkili bir yolu. Sözümüzü yönelttiğimiz mevkinin hükümet olması da doğru. Zira yetki ve iktidar sahibi onlar. Türkiye'deki her grup diğerini iktidarda bilir. Biz birbirimizi suçlarken başka bir iktidar devam eder gider. Ama biz bunu bir türlü kavrayamayız. Sık sık konuşur dururuz. Ben fazla konuşmanın gereksizliğini düşünüyorum. Temel insan hakları, demokrasi, fikir özgürlüğü gibi alanlarda bir şeyler yapılmalı. İktidarı, biraz daha pratik davranmak konusunda, icraatlar yapması gerektiği konusunda ikna etmek gerek.