Hasan Cemal
(Milliyet, 14 Mart 2012)
Bir yıldır hapis yatan Nedim Şener, Ahmet Şık, Coşkun Musluk ve Sait Çakır tahliye edildi. Özgürlüklerine kavuşmaları, kendi başına cezaya dönüşmüş olan tutukluluk hallerinin sona ermesi, dileriz, ilerisi için demokratik hukuk devleti açısından bir dönüm noktası olur.
Gazeteci milleti olarak sevindirici haberleri anlaşılan çoktandır özlemişiz. Bunlardan biri geçen akşam geldi:
Oda TV davasından bir yıldır hapis yatan Nedim Şener, Ahmet Şık, Coşkun Musluk ve Sait Çakır tahliye edildi.
İyi güzel.
Özgürlüklerine kavuşmaları, kendi başına cezaya dönüşmüş olan tutukluluk hallerinin sona ermesi, dileriz, ilerisi için bir dönüm noktası olur.
Neyin dönüm noktası?
Demokrasi ve hukuk devletinin...
Bir zincir var.
Bu ülkede demokrasi ve hukukun üstünlüğünü yerli yerine oturtmak için bu zinciri kırmaya mahkûmuz.
Bu zincirin halkalarına Nedim Şener’le Ahmet Şık gibi özgürlüğü yerle bir eden o kadar çok demokrasi ve hukuk ihlalleri asılı ki.
Mustafa Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın cezaya dönüşen tutukluluk süreleri üç yılı buldu.
Gazeteci milletinden hapis yatanların sayısı 100’ü yakalamış durumda.
Halkın oyuyla milletvekili seçilmelerine rağmen hâlâ demir parmaklık arkasından yatan sekiz milletvekili var.
Ve hapisteki KCK’lıları, Büşra Ersanlı’yı, Ragıp Zarakolu’nu unutmayın.
Bu ülkede mutlaka kırılması gereken zincirin halkalarından biri daha var, olanca kepazeliğiyle gözümüzün önünde sallanıp duran:
Madımak katliamı davası!
1993’te tarihimizin kepaze sayfalarından biri yazılmıştı Sivas’ta. Ateşe verilen Madımak Oteli’nde çoğunluğunu aydınların oluşturduğu 37 kişinin yanarak can verdiği katliamla birlikte insanlığa karşı korkunç bir suç işlenmişti.
Ama ne yazık ki sanıklardan bir bölümü için dün mahkemeden zaman aşımı kararı çıktı.
Yazıktır, günahtır.
Yangının dumanları hâlâ tütüyor.
Ve bu ülkede Alevi kardeşlerimizin dertleri, sorunları hâlâ çözülmüş, bitmiş olmaktan uzak. Hatırlasanıza, bugün hâlâ Adıyaman’da Alevilerin evlerinin kapısı işaretlenebiliyor.
Bütün bu nedenlerle:
Özgürlükler deyince, insan hakları deyince, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti deyince yapılacak çok iş var.
Bu konuda dün başlığı ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ışığında koruma tedbirleri ve ifade özgürlüğü sempozyumu’ olan bir toplantı yapıldı.
Türkiye’nin dört bir tarafındaki özel yetkili hâkim ve cumhuriyet savcıları için düzenlenmiş bir ‘meslek içi eğitim programı’ydı. Toplantıyı düzenleyen ve kısa adı HSYK olan Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu, AİHM kararlarının özel yetkili hâkim ve savıcılara anlatılması ihtiyacını duymuş.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, toplantıdaki konuşmasında, savcılara ve hâkimlere kararlarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihatlarını göz önünde tutmalarını ve bu bakımdan ‘özenle ve dikkatle’ hareket etmelerini istemesi olumlu bir tavırdı.
Hürriyet yazarı Sedat Ergin, sempozyumun açış konuşmacısıydı. Ana hatlarıyla şu noktalara işaret etti:
“1- 1959’da kurulan AİHM, 2011 yılına kadar geçen yüzyıl içinde en çok ihlal kararı verdiği ülke Türkiye olmuş: 2404 ihlal kararı ile Avrupa birincisi...
2- Avrupa Konseyi istatistiklerine göre, Türkiye uygulamayı bekleyen AİHM kararları listesinde de 1773 ihlalle Avrupa ikincisi... Bunun anlamı açık: Türkiye, AİHM kararlarının gereğini de yerine getirmiyor. Bu ihlallerin tekrarını önleyecek önlemleri almıyor. Yani mevzuatını değiştirmiyor ve yargının AİHM içtihadına uyumlu karar almasını sağlayamıyor.
3- Türkiye’nin yol açtığı ihlallerin büyük bölümü uzun tutukluluk, uzun yargılama, adil yargılanma hakkına ilişkin hükümlerden kaynaklanıyor. İfade özgürlüğü konusundaki ihlaller de çok önemli bir sorun.
4- Sorunun bir boyutu daha var. Terör tanımı çok geniş ve muğlak tutularak, bunun gazetecilerin özgürlüklerinin kısıtlanması yönünde kullanılmasıdır. AİHM ve Avrupa Konseyi’nin bakışında, ifade özgürlüğü alanındaki sorunlar Türkiye’de yargı ile ilgili genel sistematik sorunun bir parçasıdır.”
Sedat Ergin konuşmasını şöyle bağlamış:
“İhlal kararlarının da gösterdiği gibi, bugün Türkiye ile Avrupa hukuk sistemi arasında büyük bir uyumsuzluk söz konusudur. Türkiye’nin bu yüzyılda kendisine atfedilen rolü oynayabilmesi, sadece dış politika ve ekonomi alanındaki başarılarla mümkün olamaz. Bunun olabilmesi Türkiye’nin aynı zamanda gerçek bir hukuk devleti olmasıyla mümkündür. Bunun yolu Türkiye’nin Avrupa hukuk normlarına, evrensel hukuka saygılı bir çizgiye gelmesinden geçiyor.”
Kısaca:
Halkalarından demokrasi ve hukuk sorunları sarkan bu meşum zinciri Türkiye’nin mutlaka kırması gerekiyor.